1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

1. Kısım: Allah Teâlâ’nın, Resûl-i Ekrem’i Övmesi ve Onun Kendi Katındaki Şân ve Şerefini Açıklaması

8. Fasıl: Allah Teâlâ'nın Resûlullah'a "Salât" (Rahmet) Ettiğini, Onu Kendine Dost Edindiğini, O Aralarında İken İnsanların Üzerinden Azâbı Kaldırdığını Bildirmesi

Önceki Ders 9 Ağustos 2015
Sonraki Ders 23 Ağustos 2015

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin ve alihi ve Sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Cenabı Mevlanın Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e verdiği değer, hakkında konuşuyorduk. Birinci bölüm Allah Teala'nın Efendimize verdiği yüce değer hakkında Bu birinci bölümün 8. faslındayız. Müellifimiz Kadı İyaz Allah ona rahmet eylesin, şöyle diyor: Bu bölümde neyi okuyacağız? Şunu okuyacağız. Allah Teala'nın Celle Celalühü, Resulü Ekrem'e salat ettiğini, yani rahmet ettiğini. Allah Teala'nın salat etmesi demek rahmet etmesi demektir. Efendimizi dost edindiğini. Allah Teala'nın Resulü Ekrem Efendimizi halil, dost edindiğini. Peygamber Aleyhisselam aralarında bulunduğu sürece Onun hürmetine insanların üzerinden azabı kaldırdığını bildirmesi konusunu okuyacağız. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem insanların arasında yaşadığı sürece, Allah Teala onlara azab etmeyeceğini vaad buyuruyor. Bu konuları okuyacağız. Inşallah. Allah Teala Hazretleri, Enfal suresinin 33. ayeti kerimesinde şöyle buyurdu: Sen, Ey Habibim, Ey Resulüm, sen insanların arasındayken Allah onlara azab etmez. Sen onların arasında yaşadığın sürece, senin hürmetine Allah o kafirlere azab etmez. Sevgili Kardeşlerim, bu ayet kafirlerin bir talebi üzerine, bir isteği üzerine nazil olmuştur. O talep, bu şimdi okuduğumuz ayetten bir önceki ayette, Enfal suresinin 32. ayetinde şöyle belirtilmişti. Kafirler demişlerdi ki; Allah'ım onlar da Allah diyor netice itibariyle. Kur'an-ı Kerim'e inanmıyorlar. Kur'an-ı Kerim'e inanmadıklarını anlatmak için, şu tehlikeli sözü söylüyorlar. Eğer bu Kuran senin tarafından indirilmişse, bu Kur'an'ı sen indirmişsen, ve gerçek bir kitapsa bu, senin kitabınsa üzerimize gökten taş yağdır. Bu cesaret midir, buna ahmaklık mı demek lazımdır? Böyle gözü kö, kalbi kör bir talepte insan bulunabilir mi? Bize, üzerimize taş yağdır, yahut da bize acı bir azap gönder diyorlar. Biz Kur'an-ı Kerim'e inanmıyoruz. Bu Kur'an'ı, Muhammed Aleyhisselam'ın dediği gibi senin gönderdiğini kabul etmiyoruz. Sen göndermemişsindir bunu, bu yalan söylüyor. Eğer bu kitabı sen gönderdinse başımıza azabı indir diyorlar. Bu ayeti kerime ne üzerine inmişti, onu anlatmış olduk. Sen insanların arasında olduğun sürece, Allah onlara azap etmez. Bunu anlatıyorduk.Sen insanların arasında, Mekke'de bulunduğun sürece, Allah Teala onlara azab etmez. Bu ne demek sevgili kardeşlerim? Sen kafirlerin arasında yaşadıkça, Allah onlara azab etmeyecektir. Nebiyyi Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Medine'ye hicret etmek üzere Mekke'den ayrılınca, orada bir miktar mümin kalmıştı. Hicret edemeyen bazı müminler kalmıştı. Işte bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Bu ayetin baş tarafı nasıldı? Sen onların arasındayken Allah onlara azab etmez. Burada ne buyuruluyor? O kafirlerin arasında bulunan müminler, istiğfar edip dururken estağfirullah estağfirullah derken, Ya Rabbim beni affeyle diye yalvarırken, Allah o kâfirleri cezalandıracak değildir. Allah Teala böyle buyuruyor. Demek ki Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke'de bulunduğu sürece o kafirlerin arasında bulunduğu sürece onlara azab etmeyeceğini vaat buyuruyor Allah Teala Hazretleri. Birde sen gittikten sonra orada birkaç tane, Mekke'de birkaç tane mümin kaldı. Onlar da Estağfirullah dediği sürece ben onlara azab etmeyeceğim diyor, Allah Teala. Müminlere verdiği değeri böylece göstermiş oluyor. Sevgili kardeşlerim, istiğfar ne kadar önemli bir şey değil mi? Istiğfar etmek, Estağfurullah, Estağfirullah demek ne kadar önemli bir şeymiş. Sen Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra, buyuruyor Allah Teala Hazretleri, orada kalan o bir avuç müslüman Estağfurullah demeye devam ettiği sürece, ben onların hatırına oradaki kâfirlere azab etmeyeceğim diyor. Elhamdülillah, sevgili kardeşlerim. Bu ne güzel bir müjdedir. Bu durum tıpkı Fetih Suresinin 25. ayeti kerimesinde olduğu gibidir. Şayet onlar, birbirinden ayırt edilseydi yani müminler ile kafirler ayrı ayrı yerlerde bulunsalardı, ikisi de aynı mekanda değil de, Mekke'de değil de biri başka yerde, biri başka yerde bulunsaydı, kafir olanları acı bir azaba uğratırdık buyuruyor Allah Teala. Biz o kafirlere niye azap göndermiyoruz? Oradaki müminlerin hatrına. Demek ki Rabbimiz, Yüce Rabbimiz müminlere çok değer veriyor. Elhamdülillah. Bunun için ne kadar şükretsek azdır. Rabbim bizi bu imandan ayırmasın. Allah Teala Hazretleri, bu ayetin baş tarafında yani, Fetih Suresinin 25. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor. Eğer orada, kendilerini sizin henüz tanımadığınız mümin erkekler ve mümin kadınlar bulunmasaydı, eğer Mekke'de, sizin şahsen tanımadığınız, çünkü siz hicret ettikten sonra, iman etmiş kişiler orada vardır, efendim. Siz onları tanımıyorsunuz. Eğer onlar bulunmasaydı, sizin de bilmeden onları ezerek vicdan azabı çekme ihtimaliniz bulunmasaydı, sizin de Mekke'ye girip kılıcınızı çekip kafirlerin üzerine yürüyüp, o kendilerini tanımadığınız müminleri öldürme ihtimali olmasaydı, Allah savaş izni verirdi. Dilediklerini rahmetine eriştirmek için, Allah sizin ellerinizi onlardan çektirdi. Müminlere olan merhametinden dolayı. Sevgili kardeşlerim, bu ayeti kerimede şu anlatılıyor, dikkat buyurun. Deniyor ki, Mekkeli müşrikler, sizi Hudeybiye'de beklettiler. Hani Efendimiz 1400 sahabesi ile umre yapmak üzere Mekke'ye gelirken, Mekkeli kafirler onları Mekke'ye almadılar. Kılıçlarını çektiler. Savaş istiyorsanız, savaşalım dediler. Efendimiz ne buyurdu? Biz savaş istemiyoruz. Biz Mekke'ye gitmek ve umre yapmak istiyoruz. Bırakın gidelim. Yok dediler bırakmayız sizi. O kafirler sizi, Hudeybiye'de beklettiler. Sizin umre yapmanıza izin vermediler. Mekke'de imkan bulamayıp, hicret edemeyen müslümanlar bahsettiğim gibi, sizin henüz kendilerini tanımadığınız müslümanlar var. Siz onları tanımıyorsunuz. Şayet Mekke'de o müslümanlar bulunmasaydı, ve sizin de bilmeden onları ezme, sonunda da vicdan azabı çekme ihtimaliniz olmasaydı, Allah size Savaş izni verirdi, siz de Mekke'yye girer, kafirleri perişan ederdiniz. Ama ne yapalım ki orada tanımadığınız müminler var. Onun için Allahü Teala sizin Mekke'ye girip savaş etmenize izin vermiyor. Vermedi. Müminler, Mekke'den Medine'ye hicret edince, Enfal suresinin şu 34. ayet-i kerimesi nazil oldu. O kafirler, Mescid-i haramı, yani Mekke'yi yönetmeye ehil değillerdir. O kafirler, Mekke'yi yönetmeye ehil değiller. Hal böyleyken ve onlar insanların orada, yani Mekke'de ibadet etmesini engelleyip dururken, Allah onlara niye azâb etmesin? Pekala azab eder. Çünkü onlar azabı hak ediyorlar. Sevgili kardeşlerim, biz burada neyi öğrendik? Şunu öğrendik. Kainatın Efendisi, Sallallahu Aleyhi Vesellem, aralarında yaşarken Mekkelilerin başına ilahi bir azap gelmeyecektir. Bunu öğrendik. Bu durum bize neyi gösteriyor pekala? Server'i Enbiya efendimizin Allah katındaki yüce değerini açıkça gösteriyor. Senin hatrına ben o kâfirlere azab etmiyorum. Bu ne demek? Sen benim yanımda kıymetlisin, sen benim kıymetlimsin. Senin hatırına ben onlara azab etmiyorum. Güzel kardeşlerim, şimdi Efendimiz Aleyhisselam'ın güvence olduğunu okuyacağız. Allah Teala, Mekkelilerin üzerinden hak ettikleri azabı kaldırmıştır. Neden? Çünkü Habibi Ekrem'i Mekke'deydi. Ve Mekkelilerin arasında bulunuyordu. Onun için kâfirlere, Allah Teala Hazretleri, azab etmedi. Onun hatrına azab etmedi. Resulullah hicret ettikten sonra da, hicret edemeyen sahabilerin orada yaşamaları sebebiyle oradaki kâfirlere Allah Teala azab etmedi. Önce Resulullah'ın hatrına azap etmedi, sonra da orada bulunan müminlerin hatırına kafirlere azab etmedi. Resûl-i Ekrem, Sallallahu aleyhi vesellem hicret edince yani Mekke'de hiiçbir mümin kalmayınca Allah Teala müminleri, kafirlerin üzerine gönderdi. Mekke fethinden bahsediyoruz. Ve kafirleri mağlub etti. Böylece Mekke halkını cezalandırdı. Onları müminlere boyun eğdirdi. Bir zamanlar Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi kovan çık Mekke'den git diyen insanlar veya öldürmeye kalkan insanlar boyunları bükük kaldılar, güçsüz kaldılar. Hiçbir şey yapamadılar. Efendimiz Mekke'ye girdi, 10000 askeriyle. Onların eli kolu bağlı kaldı. Arazilerini, yurtlarını ve mallarını Allah Teala, müslümanlara bıraktı. Enfal suresinin bu 34. ayeti yani O Mekkeli kafirler, insanların orada ibadet etmesini engelleyip dururken Allah Teala Hazretleri onlara niye azab etmesin, ayeti başka türlü de tevil edilmiştir, yorumlanmıştır. Bu tevil şöyledir; Eğer kafirler insanlardan şöyle diyelim, eğer kafirler Allah Teâlâ'yı inkar ettikleri için, tövbe ve istiğfar etselerdi, pişman olsalardı da Estağfirullah deselerdi, Allah onları cezalandırmayacaktı. Ama onlar böyle bir şey söylemedi. Söylemeyince, pişman olduk Yarabbi demeyince, onların üzerine müminleri gönderdi. Müminler de onları mağlup ettiler. Şimdi sevgili kardeşlerim, müellifimiz bir hadisi şerif zikredecek. Ve adeti olduğu üzere zaman zaman hadisi şerifleri senetleriyle veriyor bize. Yani diyor k,i ben bu hadisi şerifi filan hocamdan aldım. O hocam falan hocasından aldı, o hocam da falan hocasından aldı. Efendimize varıncaya kadar kim kimden aldın bunu zikrediyor. Buna hadisin senet kısmı diyoruz. Biraz uzunca bu senet kısmı. Ben süratle okuyacağım. Sahabiyi Raviyeye varıncaya kadar. Kadı İyaz diyor ki; Daha Tirmiziye yeni geldik. Ebu İsa demek İmam Tırmizi demek. Yani müellifimiz 544 de vefat etti. Tirmizi Hicri 279 da vefat etti. Oradan buraya kadar ancak gelebildik bak. Demek ki bu hadisin senedinde İmam Tırmizi de var. İmam Tirmizi de bu hadisi şerifi duymuş. ve İmam Tirmizi hocasını anlatarak diyor ki; Ebu Musa El Eş'ari diye bildiğimiz sahabiye geldik. Ebu Musa El Eş'ari radıyallahu anhulbari Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu naklediyor. Efendimiz buyurmuş ki; Allah Teala Hazretleri, Enfal suresinin 33. ayeti kerimesinde ümmetim için bana iki güvence vermiştir. Bu, güvence neymiş bakalım? Bu güvencelerden biri, sen içlerinde iken Allah onlara azab etmez, ifadesi. Sen onların aralarında bulunduğum sürece Allah Teala o kâfirlere azab etmez. Birincisi bu. Birinci güvence bu İKinci güvence; Diğeri de, aralarındaki müminler istiğfar ettikçe, Estağfirullah dedikçe Allah onlara azab etmez, ifadesidir. Sen aralarında bulunduğun sürece, Allah o kafirler azab etmez. Çünkü sen bir güvencesin. İkinci güvence de istiğfar kelimesidir. Orada bulunan müminler, Estağfirullah deyip durdukça, Allah o kâfirlere, onların hürmetine azab etmez. Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Ümmeti Muhammed'e hitaben şöyle buyuruyor: Ben aranızdan ayrıldıktan sonra, kıyamete kadar devam etmek üzere istiğfarı bırakıyorum. Kıyamete kadar. Ben aranızdan ayrıldıktan sonra kıyamete kadar, size güvence olarak istiğfarı bırakıyorum. Siz estağfirullah, estağfirullah demeye devam ettiğiniz sürece, günahlarınıza tövbe ettiğiniz sürece Allah Teala size azab etmeyecektir. Ne büyük bir şeref müminler için, müslümanlar için güzel kardeşlerim. Elhamdülillah. Elhamdülillah. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin, hürmetine Elhamdülillah biz de bu güzelliği tadıyoruz. Bu kıyamete kadar böyle gidecektir. Bu Tirmizi hadis. Yani, bir müslüman günah işleyip de istiğfar ettiği zaman, Allah Teala onun günahını bağışlayacaktır. Ve bu vaad kıyamete kadar devam edip gidecektir. Bizim için güvence budur sevgili kardeşlerim. Biz günahkar kullarız. Her zaman günah işliyoruz. Yani yapmamız gereken görevi hakkıyla yapamıyoruz. Yapamayınca günah işliyoruz. O halde bizi kurtaracak olan nedir? İstiğfardır. Estağfirullah demektir. Sevgili kardeşlerim, her fırsatta estağfirullah diyeceğiz, istiğfar edeceğiz. Rabbimiz bizim ağzımızdan bu güzel kelimeyi duyduğu sürece bize azâb etmeyecektir. Dünya hayatında azap etmeyecektir. İinşallah ahirette de azap etmez. Enbiya suresinin 107. ayeti olan, biz seni Aaemlere rahmet olarak gönderdik, yani alemler kim? Insanlara, cinlere, bütün çağlara, hatta bütün varlıklara seni rahmet olarak gönderdik. Ayet-i kerimesi, bu ayeti kerime tıpkı yukarıdaki ayet-i kerime gibi Resulü Ekrem'in ne kadar kapsamlı bir güvence olduğunu gösteriyor. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem alemlere rahmet olarak gönderildiği için, işte böylesine büyük bir güvencedir. Kale Sallallahu aleyhi ve sellem. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur; Benim hayatım, ashabımın korunması için bir güvencedir. Ashabımız güvencede Allah'ım hıfzında olması için, korumasında olması için bir güvencedir. Bu hadisin Sahihi Müslim'de farklı bir rivayeti var. Oradaki ifade şöyle; Onu size okuyayım. Efendimiz buyuruyor ki; yıldızlar gökyüzünün güvencesidir. Yıldızlar yok olunca, olacağı haber verilen şeyler gökyüzünün başına gelir. Gökyüzü mahvolur. Ben de ashabımın güvencesiyim. Ben gidince ashabımın başına olacağı bildirilen şeyler gelir. Öyle olmamış mıdır? Hazreti, dört halifeden sadece Hazreti Ebubekir yatağında vefat etmiştir. Hazreti Ömer şehid edilmiş, Hazreti Osman şehid edilmiş, Hazreti Ali şehid edilmiş. Ondan sonra kargaşa devam edip gitmiş. Ben gidince ashabımın başına olacağı bildirilen şeyler gelir. Ashabım da ümmetimin güvencesidir. Ashabım ahirete göçünce ümmetimin başına geleceği bildirilen şeyler gelir. Gerçekten de öyle olmuştur güzel kardeşlerim. Efendimiz vefat edince arasında çok acıklı olaylar oldu. Sıffin Savaşı olmuştur. Cemel Savaşı olmuştur. Başka olaylar meydana gelmiştir. Ashab-ı Kiram'dan sonra da bunlar devam edip gitmiştir. Biz Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in güvence olması meselesini ook iyi anlıyoruz burada. Acaba Peygamber Efendimiz neye karşı güvencedir? Burada müellifimiz onu dikkate alıyor. Bazı alimlere göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz bidatlara karşı güvencedir. Yani Efendimiz yaşadığı sürece bidatlar meydana gelmeyecektir. Bazı alimlere göre, ihtilaflara ve fitnelere karşı güvencedir, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Alimlerimizin bir kısmı bu hadisi şöyle açıklamışlardır: Resulü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem yaşadığı sürece her türlü olumsuzluklara karşı, her türlü menfi iyiliklere karşı güvencedir. En büyük güvencedir. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin vefatından sonra onun sünneti yaşatılıyorsa, hadiste sözü edilen güvence devam edip gidecektir. Sünneti yaşatılıyorsa. Peygamber efendimizin sünneti yaşatılıyorsa. Demek ki güzel kardeşlerim, güven içinde yaşayabilmeniz için, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine sahip çıkacağız. O neyi, nasıl yaşıyorsa bunu öğreneceğiz. Nasıl öğreneceğiz? Hadis-i şeriflerden öğreneceğiz. Nasıl yaşamış? Hayatın hangi safhasını nasıl yaşamış? Bunu hadis-i şeriflerden öğreneceğiz ve devam ettireceğiz. Mesela sık sık aklıma şimdi geliverdi. Bizi sevdiği için buyuruyor ki biliyorsunuz Ümmetime sıkıntı vermeyeceğini bilseydim ah, bakınız merhamete bak. Ümmetimi zora sokmayacağım ı bilseydim, her abdest alışlarında dişlerini fırçalamalarını emrederdim. Misvak kullanmalarını emrederdim. Öyle mi buyurdun ya Resulallah? Peki öyleyse ben bundan sonra, her abdest alışta dişlerimi fırçalayacağım, misvaklayacağım. Bunu yapabiliriz. Yani Onun dışındaki ahlaki esasları tabii ki öncelikle yapacağız. Dediğim gibi hadislerden öğreneceğiz. Ne zaman ne yapmış Peygamber Efendimiz. Biz de aynı yapmaya gayret edeceğiz ki sünneti yaşadığımız sürece sünnet bizi korusun. Burada bu bahsediliyor. Aman hadis okumayı bırakmayın. Ben size en en çok Riyazussalihin'i tavsiye ediyorum. Riyazussalihin okuyun. Şerhi ile birlikte okuyun. Efendim, ailenizle birlikte okuyun. Çoluğunuz çocuğunuz da duysun. Ve her öğrendiğiniz sünneti yaşamaya gayret edin. Bu sizin bahtiyarlığınız için son derece önemlidir. Evet. Sünneti uygulanmayınca, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti uygulanmayınca, yani yaşatılmayınca, işte o zaman belaları yani dünyevi sıkıntıları bekleyiniz. Fitneleri, yani dini kargaşalar bekleyiniz. Bunlar ardarda gelecektir. Bizim başımıza gelen sıkıntılar da öyle anlaşılıyor ki, sünnet-i seniyeyi yaşamadığımız için oluyor. Burada hem Sahihi Buhari, hem de Sahih-i Müslim'deki şu hadisi Şerifi hatırlamalıyız, güzel kardeşlerim. Hatta hiç unutmamalıyız. Efendimiz buyuruyor ki; Allah Teala Hazretleri ilmi, bilgiyi çekip almak suretiyle alımaz. Bilgiyi, ilmi kaldıracaktır Allah Teala, ama bunu bir şeyi söküp alır gibi almıycaktır Ya? Allah Teala ilmi yok edecek ama insanların hafızalarından silerek yokedecek. Unutturarak, afedersiniz hafızalarından silmek suretiyle, unutturmak suretiyle almayacak alimleri öldürmek suretiyle ilmi yokedecek. Alimler ölecek. Ortada neticede ilim de kalmayacak. Ortada hiçbir lider, hoca kalmayacak, gerçek hocalar. O zaman insanlar bir kısım cahilleri kendilerine lider, alim, hoca kabul edecekler. Bu sahte alimler, fetva verecekler. Halk gelecek, onlara bir takım sorular soracak. Onlar da bilmedikleri halde fetva verecekler. Şimdi ben bilmiyor gibi görünsem, bilmiyorum desem diyecekler ki ya bu cahilmiş, bu hoca cahilmiş. Halbuki alim olsa bilemiyorum kardeşim. bakalım, kitabı karıştıralım, neymiş cevabı ben öğreneyim, size bildireyim, der. Ama cahiller böyle demez. Çünkü onların işi gücü, tafra satmak. Bu adam alim, her sorduğunu biliyor dedirtmek. Neticede diyor Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu insanlar sahte alimlere tutunacaklar. Bunlar da bilmedikleri halde fetva verecekler. Sonunda hem o sahte alimler doğru yoldan çıkacak, hem de insanları doğru yoldan çıkaracaklar. Hem Buhari, hem Müslim hadisidir bu. Onun için sevgili kardeşlerim, peşlerinden gittiğimiz insanlara dikkat edelim. Şeyh dediğimiz, alim dediğimiz, kişiler gerçekten alim mi? Gerçekten şeyh mi? Bunu iyi ölçüp biçmemiz lazım. Yoksa işleri güçleri oturmak, güzel yemekler yemek. Sohbetler etmek tatlı tatlı. Ondan sonra da dağılıp gitmek. Oh çok güzel, bu hafta çok güzel bir hafta oldu elhamdülillah. çok güzel sohbet ettik filan. Bana bazıları böyle söylüyor da, Şu kadar pilav vardı diyor bu hafta. 30 kilo pirinçten filan. Adamın anlattığı şeye bak. Bunu mutluluk için bir vesile kabul ediyor. Biz dünyaya yemeye içmeye mi geldik yahu? Başlarındaki Efendi, gerçekten bir Efendi olsa yemenin içmenin önemli olmak olmadığını söyler, efendim, yemek içmek için toplanmazlar. Onun için kimi lider edineceğiz, kimi rehber edineceğiz? Buna iyi dikkat etmemiz lazım. Bir de öyle televizyonlarda gördüğümüz bazı sahtekarlar var. Onları da kendimize rehber edinmemeliyiz. Çok cazip konuşan, böyle güzel konuşan efendim adamlar vardır. Hadis aleyhtarı adamlar vardır. Onlara da itibar etmeyin, peşlerinden gitmeyin. Burada anlatılanlar gibi olursunuz. O zaten yoldan çıkmış. Sapmış. Sizi de saptırır. Efendimiz haber veriyor. Okuduk işte. Hem kendileri sapacak, hem de peşlerinden gelenleri saptıracaklar. Cenabı Hakk hepimizi muhafaza buyursun. Ahzap suresinin 56. ayeti kerimesinde, Allah Teala Hazretleri şöyle buyuruyor: Hem Allah, hem de melekleri Peygambere salat ederler. Salat neydi? Allah, salat ediyorsa Allah'tan rahmettir. Allah, salat ediyor demek, Allah rahmet ediyor demektir. Melekler salat ediyor demek, melekler istiğfar ediyorlar demektir. Yani onun için istiğfar ediyorla.r Ya Rabbi onun günahını bağışla diyorlar. Allah'tan rahmet, meleklerden istiğfar, müminlerden dua. Müminle,r müminlerin birbirine salat etmesi demek birbirlerine dua etmesi demektir. Allah Teala Hazretleri, Resulü Ekrem'in üstünlüğünü peygamberimizin yüceliğini şöyle ortaya koydu. Nasıl? Aziz peygamberine önce kendisi salat etti. Ben ona salat ederim buyurdu. Ne demekti Allah'ın salat etmesi? Rahmet etmesi. Ben ona rahmet ederim, rahmetimi yağdırırım. Sonra meleklerinin ona istiğfar ettiğini bildirdi. Kullarından da ona salat-ü selâm getirmelerini istedi. Böylece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin faziletini gösterdi. Bizden ne istiyor Allah Teala? Essalâtü vesselâmü Aleyke Ya Resulallah, dememizi. diğer bir ifadeyle ki hepimizin bildiği üzere. Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed. Bu da efendimize Salat-ü Selam. Veya biri Muhammed dedi mesela, Sallallahu Aleyhi vesellem. Peygamberimiz dedi, sallallahu aleyhi vesellem. Salat bu. Demek ki, Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed salat. Sallallahu aleyhi ve sellem, salat. Diger bildiğimiz tarzda, salat-ü Selam getirmek Efendimize salat etmektir. Şimdi salatın manasını biraz açıklayalım güzel kardeşlerim. Müellifimiz diyor ki, Kadı İyaz, Allah'ına rahmet eylesin. Bu zat Eşari Alimi. Ebubekir İbni Furek. Hicri 406 tarihinde vefat etmiş. Miladi 1015 tarihinde vefat etmiş bir alim. Bu Alim, Ehli sünnetin görüşlerini Ehli sünnetten olmayanlara karşı çok güzel savunmuş bir alimdir. Allah rahmet eylesin. Mutezileye karşı, itikadi konulardaki bazı hadisi şerifleri müdafaa etmiştir. Mutezile dediğimiz, aklı ön planda tutan, aklı her şeyden önemli gören bir takım insanlar vardı. Onlara karşı hadisi şerifleri savundu eserleriyle, sözleriyle. Allah ondan razı olsun. Bu alim şöyle dedi: İbni Furek. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin, şu hadisi şerifini hepimiz biliriz. En büyük sevincim namazdadır, buyuruyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yani namaz kılmak suretiyle ben son derece mutlu olurum. Maalesef bize namaz kılmak biraz sıkıntılı oluyor ama, Efendimiz de buyuruyor ki ben namaz kılarak mutlu olurum. Anlatacağız. Yan en büyük sevinci, namazda duymam sağlandı buyuruyor Efendimiz. Namaz kılarken en büyük sevinci duymamı Allah bana lutfetti. Bazı Alimler bu hadisteki salatı, salat-ü selam diye tevil etmişlerdir. Ilk manası namaz demektir. Bazıları da demişler ki, burada Efendimizin kastettiği salat-ü selamdır. Bu tevile göre hadisin manası şöyle olur. Allah Teala'nın ve meleklerin bana salat etmesi ayrıca Cenabı Hakk'ın ümmetime kıyamete kadar bana salat-ü selam getirmelerini emretmesi, benim için en büyük sevinç kaynağı olmuştur. Evet. En büyük sevincim namazdadır. Hadisini böyle anlamışlardır. Demek ki biri, bir anlamı, namaz kılarken ben büyük zevk duyarım. İkincisi ümmetim bana Salat-ü Selam getirince ben çok mutlu olurum. O halde sevgili kardeşlerim her fırsatta Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed. diyelim. Yürürken. Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed. Seyyidina'sız da söyleyebilirsiniz. Allahümme salli alâ muhammedin ve ala ali Muhammed. Hadis-i şerifte böyle geçiyor aslında. Efendimiz böyle deyin buyuruyor. Ama biz işte, hürmetimizden, Efendimiz demenin zevkini tatmak için bi de Allahümme salli ala seyyidina diyoruz. Meleklerin ve bizlerin Fahri Kainata salat etmemiz ona dua etmemiz anlamındadır. Peki, Allah Teala'nın Resulü Ekrem'e salat etmesi ne anlama geliyor? Söyledik sevgili kardeşlerim. Ona rahmet etmesi anlamına geliyor. Yusallune yubarikune. Bazı alimler de şöyle demişlerdir. Resulü Ekrem'e salat ederler demek, ona hayır dua ederler, demektir. Salat ederler demek ona hayır dua ederler demektir. Nebiyyi Ekrem Efendimiz, ashabına kendisine nasıl salat-ü selam getireceklerini öğretmiştir. Bunu öğretirken, salat ve bereket kelimelerini birbirinden ayırmıştır. Yani, Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed. Tamam bir de, Allahümme Barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed. Değil mi? Namazda okuyoruz biz. Hem Allahümme salli ala seyyidina Muhammed diye okuyoruz, hem de Allahümme Barik diye okuyoruz. Bunları birbirinden ayırmıştır yani. Ashabına bana böyle öğretmiştir. Bunların manası neydi güzel kardeşlerim? Allahım, İbrahime ve aline rahmet ettiğin gibi Muhammed'e ve aline de rahmet et. Allah'ım İbrahim'e ve aline hayır ve bereket lütfettiğin gibi, Muhammed'e ve aline de hayır ve bereket lutfet. Allahümme Barik bu demek. Barik, bereket. Bereket lütfet demek. Bereket ver demek. Fahri Alem Efendimiz'e, salat-ü selâm getirmenin hükmünü yani salat-ü selam getirmenin farz mı, yoksa sünnet mi olduğunu ileride zikredeceğiz diyor. Şimdi, kaf, ha, ya, ayın, sad var ya güzel kardeşlerim. Meryem Suresi böyle başlıyor. Bu hurufu mukatta dediğimiz, bu harflerin manasının ne olduğunu müellifimiz bize anlatacak. Gerçi, Kur'an-ı Kerim'in epeyce bir yerinde, 20'den fazla yerinde hurufu mukatta dediğimiz bu harfler vardır. Elif, Lam, Mim Elif Lam Ra Ha Mimş, işte Kaf Ha Ya, Ayn Sad gibi efendim. Müellifimiz diyor ki Bazı kelam alimleri, Meryem suresinin 1. ayeti olan ayetindeki harflerin her birinin Muhammed Aleyhisselam'a verilen özelliklere işaret ettiğini söylemişler. Ve şöyle tefsir etmişler. Bu harflerin her biri, Muhammed Aleyhisselam'a verilen bir özelliktir, demişler. Kaf harfi, Allah Teala'nın El-Kafi isminden kinayedir. Allah Teala'nın isimlerinden biri El-Kafi. Manası şudur: Allah Teala Resulüne kafi gelir. Yeter. Allah Teala, Resulüne yeter. O varken, mesele yok, dert yok. Nitekim, Cenâb-ı Hakk, Zümer suresinin 36 ayeti kerimesinde Allah kuluna yetmez mi buyurmaktadır. Allah kuluna yetmez mi? Başkasını niye arıyorsunuz? Başkasından niye yardım istiyorsunuz? Ben size yetmem mi? demektir. Ha harfi, Allah Teala'nın Resulü Ekremine hidayet edeceğini, yani onu doğru yola ileteceğini gösterir. Kaf Ha derken. Demek ki, Kaf, Kafi isminden, Ha, Hadi isminden. kinayedir. Fetih suresinin ikinci ayeti kerimesi, bunu göstermektedir. Allah seni dosdoğru bir yola iletecektir, demektir. Kaf Ha ya Ayn Sad'daki ya harfi Allah Teala'nın Peygamber Efendimizi destekleyeceğini ifade eder. Nitekim Enfal suresinin 62. ayeti olan ayeti kerimesi bunu gösterir. Bu ayetin manası, kendi yardımıyla ve müminler vasıtasıyla seni destekleyen yalnız O'dur. Allah'tır. Evet. Ey Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, hem kendi yardımıyla hem müminlerin yardımları sayesinde seni destekleyen Allah'tır, demektir. Vel ayın. Kaf, Ha, Ya, Ayın derken Kaf, Ha, Ayın, Sad'daki Ayın harfi, ismeti, yani Allah Teala'nın Peygamber Efendimizi masum, ismet masum, aynı kökten gelen kelimelerdir. Bakınız siz masum kelimesini bilirsiniz.Günahsız demek değil mi? Masum. Ne masum adam mesela. Efendimiz için de ismet sıfatı kullanılıyor, masum demek. Yani günahsız. Allah Teâlâ'nın onu masum, ve mahfuz kıldığını gösterir. Maide suresinin 67. ayetindeki va(A)llâhu ya’simuke mine-nnâs. Allah seni insanlardan korur ayeti bunu gösterir. Sad harfi ise, Kaf, Ha, Ayın, Sad. Sad harfi, Cenabı Hakk'ın, Peygamber Efendimiz'e salat edeceğini ifade eder. Evet. Böyle izah etmişler. Ahzap suresinin 56. ayetindeki, Allah ve melekleri, Peygambere salat ederler ayeti kerimesinde olduğu gibi. Allah Teala, Tahrim suresinin 4. ayeti kerimesinde Peygamber Efendimizin hanımlarına şöyle buyuruyor: Eğer, Peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, şu bir gerçek ki, Peygamberin dostu Allah'tır, Cebrail'dir. Salih müminlerdir. Annelerimiz, Peygamber Efendimizden dünyalık istemişlerdi. İşte geliyor dışarıdan ganimetler geliyor. Ona, buna dağıtıyorsun biraz da bize ver, demişlerdi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, onlara karınlarını doyuracak kadar bir şeyler veriyordu. Kalanını, müminlere, müslümanlara dağıtıyordu. Annelerimiz bir ara tavır koydular. Bunun üzerine ayeti kerime geldi. Allah Teala annelerimize ne buyurdu? Onun dostu benim. Onun dostu salih müminlerdir, ayağınızı denk alın. Evet. Bundan sonra melekler de onun yardımcısıdır. Demek ki, Rasulullah'ın yardımcısı Allah'tır, meleklerdir, salih müminlerdir. Mevlahu Ey Veliyihu demektir. Bu ayetteki Mevlahu, Allah onun dostudur ifadesinin manası, Allah onun yardımcısıdır demektir. Okuduğumuz ayeti kerimede geçen, salih müminler ifadesinin anlamı, bazı alimlere göre şöyledir: Peygamberler demektir. Salih müminler demek peygamberler demektir. Bazı alimlere göre salih müminler demek melekler demektir. Bazı alimlere göre, Hazreti Ebubekir ile Hazreti Ömer demektir. Bazı alimlere göre, Hazreti Ali demektir. Yani onun dostu müminlerdir. Salih müminlerdir demek, bu demektir, demişler. Hatta bazı alimlere göre şöyledir: Müminlerin hepsi salih kabul edilmiştir, elhamdülillah. Ve salihül müminin ifadesi ifadesi ile bütün müminler kastedilmiştir. Yani bütün müminler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in dostudur, demektir. Elhamdülillah. Elhamdülillah. Biz onun dostuyuz elhamdülillah. Rabbim bizi bu dostluktan ayırmasın. Elhamdülillah Sevgili kardeşlerim. Rabbim bize ne büyük lütuflarda ne büyük ihsanlarda, inamlarda bulunmuştur. Ona ümmet yapmıştır, her şeyden evvel. Ona ümmet yapmıştır. En sevdiği peygambere. Alemlere rahmet olarak yarattım dediği Peygamber'e bizi ümmet yaratmıştır. Elhamdülillah. Ona İnandık. Onun bize öğrettiği ibadeti yapmak üzere buraya geldik ve burada onun şanını dinlemek üzere bulunuyoruz. Şifa i Şerif&te onun şanı anlatılıyor, şerefi anlatılıyor. Yüceliği anlatılıyor Allah katındaki. Elhamdülillah, biz de bunu okuyoruz ve öğreniyoruz. Elhamdülillah, Rabbime hamdolsun. Rahatsızcaydım. Ev halkı aman bugün gitme dediler. Dedim beni bekliyor cemaatim. Elhamdülillah, iyi-kötü vazifeyi yaptık çok şükür. Buna memnunum Arada korktum doğrusu. Ama çok sizin dualarınız sayesinde Elhamdülillah. Yarabbi bizi salih kullarından eyle. Yarabbi bizi Rasulüne hakkı ile ümmet eyle. Yarabbi başımızdaki sıkıntıları def-u raf-u izale buyur. Bütün müminleri başlarındaki sıkıntılardan kurtar Yarabbi. Memleketimizi, İslam dünyasını her türlü beladan, afetten, kafirlerin zulmünden, zalimlerin zulmünden muhafaza buyur Ya Rabbi, ve hepimizi Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şefaatına nail eyle Ya Rabbi. Amin, Vel ham dülillahi Rabbil alemin, El Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR