1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

13. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Cömertliği ve İyilikseverliği

Önceki Ders 3 Ocak 2016
Sonraki Ders 17 Ocak 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu Vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim. Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bugünkü dersimizin konusu, müellif tarafından şöyle belirlenmiş. Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin, cömertliği, iyiliksever liği ve eli açık oluşu meselelerini ele alacağız. Inşallah. Kadı İyaz, Şifa i Şerif'in müellifi, musannifi Allah ona rahmet eylesin, diyor ki: Önce bize bu terimler hakkında bilgi veriyor. Diyor ki; kerem de denilen cömertlik, seha denilen iyilikseverlik, semahat denilen eli açık olma anlamına gelen terimlerin manaları birbirine yakındır. Cömertlik, iyilikseverlik, eli açık olmak ifadeleri birbirine yakın deyimlerdir, terimlerdir. Bazı alimler, bu terimler arasında birtakım ince farklar bulunduğunu söylemişlerdir. Evet birbirine yakın terimlerdir bunlar ama aralarında da bir takım ince farklar vardır. Kerem yani cömertlik ne demek? Manası şu; çok gerekli ve faydalı olan yerlerde yani bir takım ödemeler yapılması gereken yerlere isteyerek, arzu ederek vermek demek. Bakıyorsunuz ki buraya yardım etmek lazım. Bu insana vermek lazım çünkü muhtaçtır. Veya bu müesseseyi desteklemek lazım. Çünkü güzel hizmetler yapıyor diye. Efendim, faydalı gördüğünüz yere zorlanmadan, içinizden, gönlünüzden gelerek arzu ederek yardım etmek, kerem bu. Buna hürriyet de denir, Araplar hürriyet de derlermiş. Böyle gerekli görülen yere yardım etme işine hürriyet derlermiş. Bu hürriyet nedir? Bir esaret mi var ki ondan kurtulma? Evet diyorlar, cimriliğin esaretinden kurtulma anlamında, hürriyetin manası bu. Çünkü cimrilik, insanları genellikle esareti altına alır. Eliniz cebinize, kesenize kolay kolay gitmez. Onun için Araplar buna hürriyet demişler. Burada şu Hadisi Şerifi hatırlayalım güzel kardeşlerim. Efendimiz buyuruyor ki; altına, gümüşe, kumaşa filan gibi şeyler de var. Kul, köle olanlar helak oldular. Altına, gümüşe köle olanlar helak oldular. Yani çok para kazanma arzusuyla ahiretini mahveden insanlar, perişan olmuşlardır. Tabii bunu helal yoldan kazananlar elbette güzel iş yapıyorlar. Onların yolu doğrudur. Çünkü, kazanacaksın ki yardım edeceksin. Muhtaçlara ve ihtiyaç duyulan müesseselere yardım edeceksiniz. Paranız olmazsa nasıl yardım edeceksiniz? Evet şimdi, efendim, cömertlik nedir? Cömertlik, cimriliğin zıttıdır. Bir başka terimi anlatıyor müellifimiz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin ahlakına geçmeden önce, bir hazırlık yapıyor. Bunları bir tanıyasınız diyor, bu kelimeleri bir bilesiniz ki ondan sonra Peygamber Efendimizin ahlakını görelim bu konudaki. Semahat. Semahat, eli açıklık demek. Nedir, nasıl anlayacağız semahati? Başkasından, bir başkasından alacağı olan kimsenin o alacağını almaktan gönül rızası ile vazgeçmesi demek. Semahat. Birinden alacağı var ama adam fakir. Fakir düşmüş. Ona verdiği borcu alabilir. Ama bağışlayabilir de. Efendim, alacağını almaktan gönül rızasıyla vazgeçmeye semahat deniyor. Bu geçimsizliğin de zıttıdır aynı zamanda. Burada şu Hadisi Şerifi hatırlayalım. Efendimiz buyuruyor ki; Alışveriş ederken birinden borcunu isterken, yani verdiği borcu birinden tahsil ederken, kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet eylesin, buyuruyor. Alışveriş ederken, şimdi alışveriş yapıyorsun ama esnafın da canlı çıkarıyorsun. Adamla pazarlık yapıyorsun, efendim, tamam. Bir ölçüde pazarlık yaparsın. Fakat işte malı kötülüyorsun. Bu iyi değil diyorsun. Zaten kıymeti yok filan diyorsun. Buna ne niye bu kadar para istiyorsun? Yani bu gibi şeyler, alışverişteki bu tavırlar yanlış. Bir de borcunu isterken. Borcun vadesi gelmiş, istiyorsun. Hani geçen dersimizde okuduk ya. Adam Peygamber Efendimizin zor durumda bırakmak için alacağını isterken onu üzüyor. Siz zaten Abdulmuttalipoğulları hep böylesiniz diyor, borcunuzu zamanında ödemessiniz filan. Öyle değil. Tatlı bir dille, borcunu isteyeceksin, vadesi geldi artık istiyorum. Mümkünse, diyeceksin adam da varsa verecek, değilse yani bana bir hafta daha izin ver dediğinde de, kolaylık göstermek lazım. Kerem, cömertlik, semahat kelimelerini öğrendik. Eli açıklık. Şimdi bir de seha var. Ves sehau Seha nedir? Seha, cömertlik. Cömertlik ile biraz farkı olduğunu söylüyor müellifimiz. Zorlanmadan kolayca vermek. Semahat, seha budur. Zorlanmadan kolayca vermek ve infak etmek. Yani adam, ısrar etmeden, halini daha fazla açmadan yardıma muhtaç olduğunu söylüyor. Sizde anlayış gösteriyorsunuz. Ona yardım etmek istiyorsunuz. Efendim, zorlanmadan veriyorsunuz. Ona yalvartmadan veriyorsunuz. Bir de beğenilmeyen davranışlardan uzak durmaya da seha deniyor. Kötü hallerden, tavırlardan uzak durmak. Buna cuud da deniyor. Cuud. El cuud, minel mevcud diye de Arapların güzel bir sözü vardır. Cömertlik, mevcut olandan verilir. Seha, güzel kardeşlerim cimriliğin zıttıdır. Sahi adam derler ya, cömert adam. Şimdi bu terimleri bitirdi Müellifimiz diyor ki; Cömertlik bakımından olsun, iyilikseverlik bakımından olsun, eli açıklık bakımından olsun, ki bu terimleri açıkladık ya şimdi. Hiç kimse Fahri Alem Sallallahu Aleyhi Vesellem'in dengi olamaz. Bu saydığımız güzel huylar bakımından hiç kimse Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin dengi olamaz. Allah'ın Resulünü bilen, tanıyan herkes böyle söylemiştir. Cömert olanlar vardır ama hiçbir cömert Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem kadar cömert değildir. Şimdi bunun misallerini göreceğiz. Hakikaten Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in dünyalığa zerre kadar değer vermediğini misalleri ile okuyacağız. Müellifimiz Kadı İyaz'ın bir âdeti var. Onun şimdi bu bahiste de gör görüyoruz. Ilk hadisi bir bahisde ilk hadisi verirken, o hadisi kendisi Peygamber Efendimizden itibaren kimlerden duymuş. Yani diyecek ki benim hocam falan falan hocasından duydu. O falan hocasından duydu taa Efendimize varıncaya kadar, sahabe efendilerimize varıncaya kadar, bir isim silsilesi zikredecek. Ben onları süratle okuyup geçeceğim. Diyor kiKadı İyaz; Bu kale haddesenaya geldiğimizde hoca değişiyor. O da diyor ki benim hocam filandır diyor. Daha bizim Buhari'mize yeni geldik. Müellifimizin vefatı 544'dü. Buhari'nin vefatı 256. 256 tarihine yeni geldi. Şimdi Buhari'den itibaren Efendimize kadar da olan senetleri şöyle söylüyor. Bu zat Buhari'nin hocası. Ashab-ı kiramdan Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin genç sahabesi Cabir bin Abdullah'a geldik. Cabir bin Abdullah Radıyallahu Anhuma, ki babası da sahabi idi. Uhud'da şehit düştü. Şöyle diyor Cabir: Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem'den bir şey istendiği vakit hiçbir zaman hayır demezdi, yok demezdi. Bir şey istendiği vakit, elinde varsa şayet tabii ki, hayır, yok, veremem demezdi. Bu bir sahabenin tespiti. Cabir'in tespiti. Radiyallahu Anh. Ayrıca iki sahabi Enes İbni Malik Radıyallahu anh, efendim. Ve Sehl bin Sad. Her ikisi de aynı rivayeti nakletmişlerdir. Onlar da bu sözü söylemişlerdir. Yani demişlerdir ki Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den bir yardım istendiği vakit, hiç bir vakit yok dememiştir. Daha evvelki derslerimizde de geçmişti zaman zaman. Yani varsa veriyor. Yoksa, diyor ki bende yok ama, geldiği zaman vereyim diyor. Adam diyor ki; acilen ihtiyacım var. O zaman git falana diyor benim namıma ihtiyacını al ondan. Bana bir yerden bir para geldiğinde ben borcumu öderim, diyor. Yani git, ne yapayım filan demiyor. Ne güzel bir adet sevgili kardeşlerim. Allah'ın Resulü böyle bir insan. Tabii ki biz geleceği düşünüyoruz. Acaba vaad etsek bir yerden bize bir şey gelir mi filan. Bu konularda korkumuz var. Onun içinde yardım edemiyoruz gerektiği şekilde. Efendimizin amcazadesi. Hz. Abbas'ın oğlu Abdullah Radıyallahu Anhuma şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem insanların en cömerdiydi, diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem insanların en cömerdiydi. Diyor ki; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin en Cömert olduğu zaman Ramazan ayıydı. Diğer zamanlarda da cömertti ama Ramazan'da bir başka cömertti. Ramazan'da Cebrail Aleyhisselamın kendisi ile buluştuğu zamanlarda. Daha bir başka cömertti. Allah'ın Resulü o günlerde diyor, engel tanımayan bereketli rüzgardan daha cömert davranırdı. O günlerde devamlı surette esen, durmadan esen rüzgar gibi hatta ondan daha cömertti diyor. Sallallahu Aleyhi Vesellem. Enes İbni Malik diyor ki; bir adam Safvan İbni Malik. Hadiste geçmiyor ama başka rivayetlerden öğreniyoruz ki; Safvan İbni Malik Safvan İbni Emeyye el Cumahi. Server'i Enbiya Efendimizden birkaç koyun istedi. O sırada Efendimiz dağın eteğinde yayılan ürünüm yanındaydı. O sürüsünün yanındaydı. Adam geliyor, bana bir iki tane koyun ver, diyor. Peygamber Efendimiz onu tanıyor. Kabilesinin ileri gelen biri. Efendimiz ona iki dağ arasını dolduran bir koyun sürüsü verdi. Al senin olsun, dedi. Al senin olsun. Çünkü Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin bir siyaseti var. İslam'ı yaymak. Araplarda cömerde bayılırlar. Cömert adama bayılırlar. Efendimiz bu zatın kabilesinde tesirli olduğunu da bildiği için, mal neye yarar? Bir davaya hizmete yarar. Adama diyor ki al, senin olsun bu sürü. Adam şaşkın tabii. Sürüyü almış kabilesine dönmüş. Ve halka şöyle bağırıyor. Ey insanlar hemen müslüman olun. Çünkü Muhammed fakirlikten korkmuyor. Fakirlikten korkmamak büyük bir meziyet. Muhammed fakirlikten korkmuyor. Çok büyük iyilik yapıyor. Büyük ihsanlarda bulunuyor. Müslüman olun siz de faydalanın demek istiyor yani. Serveri Enbiya Efendimiz yeni müslüman olmuş birçok insana gönüllerini kazanmak için, İslamiyete celb etmek için yüzer deve ihsanda bulunuyor. Derler ki; bir deve bir pahalı şeydir, taksidir. Yani fiyatı öyle yüksektir. Efendimiz işin o tarafında değil ki. Ben bunu kazanırsam, bunun gönlünü kazanırsam dolayısıyla birçok insanı da İslamiyet'e kazanmış olacağım. Onun hesabını yapıyor efendimiz. Onun davası var. Biraz önce sözünü ettik ya. Bir sürü koyun verdiği Safvan İbni Ümeyye. Onun gönlünü iyice İslamiyet'e yatıştırmak için, önce bir yüz deve verdi. Şeyde, Huneyn Savaşı'nda. Sonra bir yüzde verdi, ardından bir yüz deve daha verdi. Adam aç yani. Evet, var arkasında bir şeyler ama mala doymayanlar vardır bilirsiniz. Efendimiz de onu açlığını yenmek istiyor. Doyurmak istiyor adamı. Yüz deve veriyor, herhalde bakıyor bir şeyler hissediyor adamda, yani daha istiyor, Al bi yüz deve daha. Biraz sonra inşallah o savaştan bahsedeceğiz, O enteresan bir savaştır. En çok ganimet kazanılan bir savaştır o savaş. Bu zat sevgili kardeşlerim Kureyş kabilesinin eşrafındandı. İslam'a ve müslümanlara zarar veren biriydi. Hem İslam'a hakaret ediyor, Hem Peygamber Efendimize hakaret ediyor. Mekke fethinden sonra Müslüman oldu. Efendimiz de işte bunu o zaman verdi tabi. Yani Mekke fethi yapıldı, 15 gün sonra Huneyn Gazvesi oldu. O gazveye bu da katıldı. Bol ganimet elde edilince, bu adama bu kadar verdi. Müellefeyi kulup diyoruz böylelerine. Kalpleri İslamiyet'e kazandırılmak istenen adamlar. Müellefe-i kulub. Kalpleri telif edilmek istenen, İslamite kazandırılmak istenen adamlar. Fahri Alem Sallallahu Aleyhi Vesellem Peygamber olmadan önce de, böylesine cömertti diyor müellifimiz. O zaman da cömert. O zaman da zengindi. Çünkü Hazreti Hatice annemizle evliydi. Ticaret yapıyordu. Varlıklıydı. O zaman da kendisinden yardım isteyenlere yardım ederdi. Veraka bin Nevhel ona söyle demişti. Varaka bin Nevfel, Hz. Hatice annemizin amcazadesi. Amcasının oğlu. Hristiyan. Ve alim, Hristiyan alim. Peygamberliğin 1. yılında vefat etti bu Varaka bin Nevfel. Ama Peygamber Efendimizin müslüman, Peygamber Efendimizin Peygamber olduğunu anladı. Yani senin Peygamber yani vahiy aldığı Cebrail Aleyhisselam'dan Peygamber Efendimiz. Ama neydi bu? Acaba bu gerçekten melek miydi bana gelen? Bir tereddüdü var. Yoksa bana bir haller mi oluyor, diye korkuyor. Onun için Hz. Hatice diyor ki gel seni amcamın oğluna götüreyim, Varaka alim bir insandır. O anlatır bize. Bunun ne olduğunu, ne biçim şey olduğunu. Diyor ki işte; Sana Musa'ya gelen melek gelmiştir, odur diyor. Senin İslamiyeti dinini yaymaya başladığın zamana yetiştirsem de keşke ben de sana hizmet etsem, diyor. Öyle bir adam. Diyor ki bu Varaka bin Nevfel Efendimize, yani kendisini ziyarete gittiklerinde Hz. Hatice ile beraber. Sen işini yapamayan, işini yapmaktan aciz olan kimselere yardım edersin. Sen iyi bir insansın diyor. İşini göremeyenlere yardım edersin. Fakir ve yoksulların elinden tutarsın. Sana bu gelen melektir. Başka bir şey değildir diyor. Sen iyi bir insansın diye de Efendimizi böyle methediyor. Demek ki, Efendimiz Peygamber olmadan önce de böylesine cömert bir insan. Sallallahu Aleyhi Vesellem. Aman bu Sallallahu Aleyhi Vesellem'i dilinizden düşürmeyin güzel kardeşlerim. Her fırsatta Ona selam gönderin böyle Sallallahu Aleyhi Vesellem. Cömertler Sultanı Efendimiz Huneyn Savaşı'nda biraz önce sözünü ettim ya, buna Hevazin Savaşı da deniyor. Hevazin Kabilesi ne onlardan alınan 6000 esiri geri vermiş. Onların arasında süt kardeşi Şeyma da vardı. Araplarda şöyle bir adet var. Savaşa giderken ne kadar malları, mülkleri varsa hepsini götürüyorlar. Ne kadar develeri, koyunları, altınları, incileri varsa. Kadınları, kızları nesi varsa. Savaşırken ciddiyetle savaşsınlar, bilsinler ki savaşı kaybederlerse her şeylerini kaybedecekler. Onun için her şeylerini almışlar gelmişler. 6000 esir alınıyor. Geliyorlar diyorlar ki, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, işte kardeşi Şeyma da süt kardeşi Şeyma da geliyor. Ben senin süt kardeşin Şeyma'yım diyor. Ne malum diyor? Senin benim süt kardeşim Şeyma olduğun. Diyor ki; buyuruyor ki, Şeyma diyor ki; Hatırlarmısın filan zamanda seninle bir kavga ettik, kolumu ısırmıştın. O dişlerinin izi hala duruyor. Efendimiz olayı hatırlıyor. Şeyma kolunu açıyor, bak diyor o zaman tanıyor, anlıyor ki Şeyma. Şeyma aracılık yapıyor, diyorlar ki Ya Resulallah, bizden aldığı esirleri geri ver. Mallarımızı da geri ver. Efendimiz buyuruyor ki ikisi birden olmaz birinden birini tercih edin. Ya esir aldığımız bütün insanları serbest bırakalım. Ben cemaatimden izin alırım. Veya mallarınızı geri verelim. Siz esir olun. Diyorlar ki; malımız sizde kalsın, insanlarımızı serbest bırakın. Efendimiz öyle yapıyor. Işte demin anlattık ya, yüz deve verdi, bir yüz deve, işte oradan verdi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Tabi çok üzerinde durmak da istemiyorum hoş bir olay da. Mekke fethedilmiş. Adamlar müslüman olmuş ister istemez. Artık, deniz bitmiş, gerisi yok, kaçacakları bir yeri yok. İster istemez müslüman oluyorlar. 15 gün sonra da Huneyn Savaşı'na gidiliyor. Diyorlar ki onların bir kısmı, biz de bu savaşa katılalım, ganimet alacaktır mutlaka. Bize de oradan bir şeyler düşer. İşte o zaman Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah ganimetleri bol bol bunlara veriyor. Amcası Hazreti Abbas'a taşımakta zorlanacağı kadar çok altın verdi. Bu Huneyn'den alınan ganimetlerden dolayı. Yok, bu başka afedersiniz. Bu başka. Bu Huneyn değil. Bu daha önce olan bir olay. Bahreyn'den gelmişti ganimetler. Yani oradaki gayrimüslimlerden alınan cizye ve haraç var. Onların parası gelmişti. Hz. Abbas Efendimize geldi. Efendimizin amcası Hz. Abbas dedi ki, yeğenim cok borcum var. Bana buradan epeyce bir altın ver, dedi. Olur dedi Efendimiz. Al götür taşıyabildiğin kadar götür. Altını mescide yığmışlar. Eteğini açtı doldurdu Hazreti Abbas. Kalkmaya çalıştı kalkamadı. Dedi ki şu müslümanlardan birine söyle de beni kaldırsınlar. Efendimiz dedi ki olmaz. Taşıyabileceğin kadarını al. Öyleyse beni sen kaldır dedi. Yok dedi olmaz. Olmaz, ölçümüz herkes taşıyabileceği kadarını alabilir. Biraz boşalttı eteğindeki altınları ve kendi başına kalktı gitti. Hzb Abbas. Efendimiz de arkasından böyle baktı. Allah Allah dedi. İnsan şeye doymuyor manasında. Bir şey söylemedi öyle baktı. Fahri Cihan Efendimize, bir yerden 90.000 gümüş gelmişti. Yine böyle ganimet filan gibi veya vergi. Vergi deyince işte gayrimüslimlerden alınan cizye. Haraç. Onlar bir hasırın üzerine döküldü. Kainatın Efendisi onu dağıtmaya başladı. Gümüşü dağıtmaya başladı. O gümüşler tükeninceye kadar, isteyen herkese verdi. Hiç kimseyi geri çevirmedi. Tükeninceye kadar. Hani ne diyordu? Uhud Dağı altın olsa, borcum haricindekini 3 gün içinde dağıtıp bitirmek isterdim. Sadece borcuma yetecek kadarını alıkordum, gerisini dağıtırdım buyuruyor. Böyle bir gani gönüllü Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Biraz önce söylediğim şey. İki cihan güneşi Efendimizin yanına bir adam geldi ve para istedi ondan. Peygamberden Sultan Efendimiz ona buyurdu ki, yanımda para yok. Fakat neye ihtiyacın varsa onu benim adıma satın al. Bir yerlerden para gelince ben de borcumu öderim, buyurdu. Sana verecek param yok, yokmuş o zaman da parası. Çünkü eline geçeni dağıtıyor. Ertesi güne bırakmıyor. Biz de deriz ki hani biraz saklasaydı da böyle günlerde filan. Onun öyle bir derdi yok. Ihtiyacı olanlara veriyor, ki zengini ediyor yani. Maksadı verdiğini zengin etmek. Varsa tabii o kadar imkan. Benim namıma git al, ben sonra borcumu öderim diyor buyuruyor. Şimdi böyle buyuruyor ama acaba Hazreti Ömer ne dedi buna? Efendimiz borç altına girdi ya, Hz. Ömer buna razı olmuyor. Ya Resulallah dedi, gücünün yetmediği şeyden dolayı Allah Teala seni sorumlu tutmadı ki. Kendini niye böyle sıkıntı altına sokuyorsun? Niye borç altına giriyorsun, dedi. Ne yaptı Efendimiz? Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Hz. Ömer'in bu sözünü beğenmedi, bir şey söylemedi. Ona da bir şey söylemedi. Yani bakınız Onun gönlünü de kırmıyor. Yani bu benim, beni düşünüyor. Benim iyiliğimi düşünüyor filan diye Hazreti Ömer'e cevap vermiyor. Fakat orada bulunan Medineli bir zatt diyor ki; Ya Resulallah Ya Resulallah ver diyor. Isteyene ver. Arş sahibinin sana vermeyeceğinden korkma. Öyle bir şey yapmaz. Allah Teala sana verecektir. Efendimiz bu sözden hoşlandı, tebessüm buyurdu. Hoşlandığı da mübarek yüzünden belli oluyordu. Yani ver diyen adamın o sözünü beğendi. Hoşuna gitti, gülümsedi. Hz. Ömer'in sözüne de bir şey demedi. Böylesine cömert bir insan Sallallahu Aleyhi Vesellem. Ve arkasından da buyurdu ki, ben bununla emrolundum işte. İşte ben bununla, yani vermekle, vermekle emrolundum. Allah bana bunu emretti. İmam Tirmizi bunu zikretti. Diyor ki Eşşemailün Nebevi'ye de bunun zikretti. Biz onu okumuştuk. Şemaili okurken. Ashab-ı kiramdan Muavviz İbni Afra'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir. Diyor ki; (Arapça metin okuyor) İki cihan güneşi Efendimize diyor bu Muavviz bin Afra. İki cihan güneşi Efendimize bir tabak hurma ile birkaç tane de salatalık götürdüm diyor. Bahçelerinde varmış. Bir kaç hurmayla birkaç salatalık kopardım, götürdüm diyor. O günlerde de bir yerlerden bir şeyler gelmiş. Para gelmiş, altın gelmiş. Ziynet takımı gelmiş. O da bana iki avuç dolusu ziynet eşyası ve altın verdi, diyor. Birkaç hurmayla birkaç salatalığa böyle karşılık veriyor. Çünkü onun öyle hediyenin tam karşılığı diye bir gözettiği bir şey yok ki. Elinde o gün o imkan var. Al diyor sana 2 avuç ziynet eşyası Ve altın veriyor. Bu Muavviz dediğimiz sevgili kardeşlerim Medineli bir sahabi idi. Bedir gazvesinde üç kardeşiyle birlikte, Bedir gazvesine katıldı. Bu Gazvede Ebu Cehil'i iki kardeşi ile birlikte yaralandı. Fakat Ebu Cehil sonradan müslüman olan oğlu İkrime ile birlikte bu iki kardeşi de şehid etti orada. Demek ki bu olay daha evvel olmuş. Enes İbni Malik, Radıyallahu Anh, ki bildiğiniz gibi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e 10 yıl hizmet etmiştir. Diyor ki, Fahri Alem Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ertesi güne bir şey ayırmazdı, yani yarın için bir şey saklamazdı. Bu da dursun da bunu da yarın yeriz filan. Yok. Zaten karnını zor doyuruyor yani. Elinde olanı çünkü isteyeni de çok. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem isteyeni reddetmez diye herkes biliyor. Aç, açık olan geliyor, istiyor. Efendimiz de evde varsa, ne varsa veriyor. Bazen yiyecek bir şey kalmıyor. Bazen karnını doyuracak bir şey kalmıyor. Mesela sabah namazını kılıyor, geliyor, efendim. Yiyecek bir şey var mı? Yok ya Resulallah diyorlar. Öyleyse ben bugün orucum buyuruyor. Evlerinde 3 ay boyunca ocağın yanmadığını da unutmayalım. Öyle zamanlarda oldu. Müellifimiz Kadı İyaz diyor ki, Allah ona rahmet eylesin. Peygamberi Zişan Efendimizin öömertliği konusunda, eli açıklığı konusunda pek çok Hadis vardır. Yani saymakla bitmeyecek kadar çok Hadisi şerif vardır. Ebu hüreyre Radıyallahu Anh da bu konuda bir şey söylüyor. Diyor ki; Bir defasında, Fahri Alem Efendimize bir adam geldi. Ve ondan yardım kabilinden bir şeyler istedi. Ya Resulallah ihtiyacım var. Şu kadar imkan verebilir misin dedi. O da birinden yarım ölçek borç aldı, arpa olabilir bu. Ve kendisinden yardım isteyen adama verdi. Yok yani. Adam yardım istiyor. Adama verecek, imkanı yok. Ama birine diyor ki bana işte şu kadar borç verir misin diyor, yiyecek verir misin diyor. Vesk dediğine göre bu bir ölçüdür, ölçü birimi. Efendim Bizim Anadolu'da şinik kullanılır. Gerçi bizim orada çinik derler. efendim. Borç alıyor ve adama veriyor. Ben sonra öderim diye şey yapıyor. Şimdi, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem daha önce birinden yine böyle borç almış. Ya kendisi için veya birine vermek için borç almış. Adam Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem'den alacağını istemeye geldi. Efendimiz de ona yarım ölçek yerine 1 ölçek verdi. Yarım ölçek borç almıştı ya. Verirken bir ölçek verdi. Demek o zaman imkanı var. Bir yerlerden bir şeyler gelmiş. Adama diyor ki sana verdiğim yarım ölçeği borcumun karşılığı olarak veriyorum. Senden yarım ölçek almıştım ya. Bu yarım ölçek onun karşılığıdır. Diğer yarım ölçek de benim sana hediyemdir. Sen bana iyilik yaptın, borç verdin. Şimdi ben de sana böyle bir hediye veriyorum. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem işte böylesine cömertti sevgili kardeşlerim. Eli açıktı. Vaktimiz var. Daha bir aşağı yukarı bir 10 dakikamız var. Yeni bir fasla başlayalım. Zaman kazanmamız gerekiyor. Bu bahis okuyacağımız bahis, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin yiğitliği ve kahramanlığı hakkındadır. Müellifimiz yine bu terimler hakkında bize bilgi veriyor. Diyor ki; Yiğitlik ve kahramanlık konusuna gelince, bunu biraz tanıyalım diyor. Şecaat dediğimiz yiğitlik, gazap yani kızma, öfkelenme gücünün en makbul, en değerli hali, akla boyun eğmiş durumudur, diyor. Şecaat dediğimiz yiğitlik, gazabın, öfkelenmenin akla boyun eymiş halidir. Yani akıl insana der ki, sakin ol. Kızma der. Öfkelenme der. İşte bu şecaat diyor, yiğitlik, öfkelenme gücünün akla boyu neymiş halidir. Konuyu biraz açalım sevgili kardeşlerim. Gazap gücünün, öfkelenme gücünün aşırı haline tehevvür deniyor. Tehevvür. Aşırı öfkelenme. Gazap gücü, ki aslında iyi bir güçtür. Gazap gücü, mutedil olursa iyi bir güçtür. Çünkü düşmana karşı ancak gazap gücü vasıtasıyla karşı çıkılır. Adam gelmiş, senin vatanına göz dikmiş, dinine saldırıyor. Ona karşı koyacaksın. Gazap gücü olmazsa yapamazsın. Ama bunun mutedil hali, orta derecesi makbuldür. Aşırısına demek ki tehevvür diyoruz, o doğru değil. Gazap gücü gereğinden az olursa, buna cübün diyoruz. Korkaklık diyoruz. Gazap gücünün az olması haline cübün. Gazap gücü aşırı ve gereğinden az olmayıp orta derecede ise, buna şecaat diyoruz, yiğitlik diyoruz. Demek ki gazap gücünün orta derecesi, yiğitliktir, şecaattir. Makbul olan da budur. Kahramanlık, necdet dedik biz ona. Necdet, kahramanlık demek. Bu terime gelince, bu ıstılaha gelince manası nefis dinin ve aklın beğendiği bir işi yaparken mesela vatanını, namusunu korurken, Allah Teâlâ'ya güvenir ve ölümden korkmaz. Nefis, dinin ve aklın beğendiği, hoş gördüğü bir şeyi yaparken, efendim, Allah'a güvenip ölümden korkmaz. İşte buna kahramanlık yani necdet denir. Bu güce kahramanlık denir. Şimdi bu terimler hakkında bilgi verdikten sonra müellifimiz diyor ki, Nebiyyi Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin ne kadar üstün bir yiğit olduğu, ne derece eşsiz bir kahraman olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir, diyor. Söze böyle başlıyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin korkmadığı, düşmandan asla korkmadığı, hiçbir şeyden korkmadığı daha doğrusu malum bir şeydir. Yiğit Efendimiz nice zor savaşlar yaptı. Hz. Ali ne diyor? Bedir Savaşı'nda biz onun arkasına sindik diyor. Onun arkasında yer aldık diyor. Birçok defa yanında, Efendimizin yanında yer alan pek çok cesur ve yiğit adamlar geri dönmek, kaçmak durumunda kaldılar. Efendimizle beraber bulunan bazı insanlar, şimdi onu misalini göreceğiz. Geri dönmek, kaçmak durumunda kaldılar, Ama Fahri Alem Efendimiz, yerinden kıpırdamadı. Geri dönmeyi düşünmedi. Hatta Huneyn Savaşı'nda olduğu gibi, düşmanın üstüne üstüne gitti. Nasıl oldu acaba? Şimdi onu göreceğiz. Şu husus bilinir, söylenir, kitaplarda yazılır, diyor müellifimiz. Kainatın Efendisi dışında hemen her yiğit, her kahraman savaş meydanından en az 1 defa tekrar hücum etmek için de olsa, geri dönmüştür. Yani biraz geri döneyim, yeniden manevra yapayım, saldırayım kabilinden de olsa geriye dönmüştür. O müstesna diyor. O hiç dönmemiştir. Düşman karşısında hiç dönmemiştir. Ve ilk hadisini müellifimiz yine naklederken bir senet zikredecek. Buhari'ye yeni geldik. Bu uzun senetten sonra, şimdi hadisimize geldik. Tabiin muhaddislerinden Ebu İshak Es-Sebii, Ashab-ı kiramdan Bera bin Azib Radıyallahu Anh'ın şöyle dediğini duymuştur. Ashab-ı kiramdan Bera diyor ki; Bir adam sordu. Bera'ya bir Adam dedi ki; Adam diyor ki; Bera bin Azib'e Huneyn Savaşı'nın yapıldığı gün siz Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'i bırakıp kaçtınız mı? Bu olay çok meşhur. Ne dedi acaba Bera bin Azib. Böyle soruyor? Diyor ki, evet, biz kaçtık ama Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem yerinden kıpırdamadı, ayrılmadı. Böyle diyor Bera bin Azib. Sonra dedi ki Bera bin Azib. Huneyn Savaşı devam ederken, ben Fahri Adem Efendimizi şu vaziyette gördüm. Beyaz katırının üzerinde duruyordu. O beyaz katırın adı ne? Düldül, düldül. Düldülü at zanneder bir çoğumuz. Düldül katırdır. Peygamber Efendimiz'in amcası Haris'in oğlu Ebu Süfyan. Bu bizim bildiğimiz Ebu Süfyan değil. Mekkelilerin komutanı, Mekkelilerin ileri geleni Ebu Süfyan değil. Efendimizin amcası var, adı Haris. Bu onun oğlu. Amcası Haris'in oğlu Ebu Süfyan da katırın gemini tutuyordu diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, düşmanın üzerine katırı sürmek istiyor. Ama Ebu Süfyan katırın gemine yapışmış, ileri gitmesin diye tutuyor. Şimdi sevgili kardeşlerim, Kiminle Efendimiz savaşıyor? Hevazin Kabilesi ile. Hevazin Kabilesi nesi ile meşhur? Okçuluğu ile meşhur. Çok isabetlii ok atar bu kabile. Bir yere sinmişler, Efendimiz savaş meydanına gelirken birden ortaya çıkıyorlar ve ok yağmuruna tutuyorlar müslümanları. Şimdi, şurayı da hatırınızda tutun. Demin biraz temas etmiştim ya. Mekke feth olmuş, bu savaş 15 gün sonra yapılıyor, Yeni Müslüman olan bir takım insanlar, ki iki bin kadar, bu savaşa katılıyorlar. Savaşta işte bir şeyler alalım, kazanalım, ganimet alalım diye. Ok yağmuru başlayınca, önce bunlar kaçmaya başlıyorlar. Bunlar geri dönüp kaçınca, diğer müslümanlar üzerinde de etkili oluyorlar, onlar da geri dönüyor. geri dönüyorlar. Böyle çok enteresan bir sahne. İşte o durumda Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, katırı düşmanın üzerine doğru sürüyor ve buyuruyor ki, Enen Nebiyyü La Kezib. Yalan yok ben Peygamberim. Yani müslümanlara diyor ki, hereye gidiyorsunuz? Unuttunuz mu ben Peygamberim? Başka, Bera bin Azib'den başka raviler buna bir mısra daha eklemişler. Mısra demek doğru değil ama şiiri andırıyor çünkü bu söz, Enen Nebiyyü La Kezip, Eneblü Abdulmuttalip buyuruyor. O ikinci sözü de diyor, bir başkası rivayet etmiştir. Ben Peygamberim yalan yok. Mısranın arkasından, ben Abdülmuttalib'in oğluyum unuttunuz mu demeye getiriyor, O geri dönüp kaçanlara. Huneyn Savaşı ile ilgili olarak şu söylenir, o gün Peygamberi Alişan Efendimizden daha yiğit bir kimse görülmemiştir. Bu Huneyn Savaşı, Hicretin 8. yılında oluyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanında sadece 9 kişi kalmış. Hz. Abbas gür sesiyle Efendimizin buyruğunu söyleyince millet kendine geliyor, zınk diye duruyor ve gerisin geri dönüyorlar. Efendimizin yanında yerlerini alıyorlar ve o 6000 kişilik düşmanı mağlup ediyorlar. Berra bin Azib'den başka bir zat da demiş ki o gün Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem katırından indi demiş. Gerisini söylemiyor ama gerisini ben söyleyeyim. Katırından indi Efendimiz. Yerden bir avuç kum aldı, düşmana doğru savurdu. Ve attığı o kum, toprak düşmanın gözüne girdi. Evet, bir mucize olarak düşmanın gözüne girdi. Hatırlar mısınız Efendimiz hicrete giderken de öyle yerden bir avuç kum almış, kendisini öldürmek için bekleyenlerin yüzüne doğru savurmuştu. Ve kendisini görememişlerdi. Bu savaşta da yerden aldığı bir avuç toprağı, kumu düşmana doğru savurdu, o hepsinin gözüne girdi ve mağlub oldular. Adamlar mağlub oldular. Evet inşallah önümüzdeki derste devam ederiz güzel kardeşlerim. Yüce Rabbim ilmimizi artırsın. Bizleri salih kullarından eylesin. Çocuklarımızı, torunlarımızı, yakınlarımızı salih kullarından eylesin. Hastalarımıza afiyetler ihsan eylesin. Zor durumda olan kardeşlerimize, Filistin'de Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta, Arakan'da, Doğu Türkistan'da kafirlerin, zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize muin ve müzahir olsun. Bize de şefaat buyursun. Amin, elhamdülillahi rabbil alemin. El Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR