1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

19. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Tevâzuu

Önceki Ders 18 Ekim 2015
Sonraki Ders 28 Şubat 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin. Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kymetli kardeşlerim Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Efendimiz Ashab-ı Kiramına buyuruyor ki; yabancıların birbirlerine aşırı derecede saygı göstermek için ayağa kalktıkları gibi siz de benim için ayağa kalkmayın. Demek ayağa kalkma adeti yabancıların adetidir. Onlar krallarına, büyüklerine hürmet etmek için ayağa kalkarlar. Ve devamında şöyle buyurdu: Ben bir kulum. Ayağa kalkılması meselesinin doğru olmadığını böyle izah ediyor. Niye ayağa kalkıyorsunuz ki? Ben bir kulum. Bir kul nasıl yemek yerse ben de öyle yemek yerim. Birkul nasıl oturur, kalkarsa ben de öyle oturur kalkarım buyurdu. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bu ifadesiyle, yemek yemek için sofra aramadığını, masa aramadığını söylüyor. Yani ben yere otururum. Bir köle nasıl yemek yerse onun gibi yemek yerim, buyuruyor. Öyleydi zaten Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem yemek yerken. Masada yemek yemezdi, öyle bir adet yoktu o devirde zaten. Bizim bildiğimiz manada hani tepsinin altına bir şeyler konur, değil mi yükseltilir. Öyle de yapmazdı Efendimiz. Yerde, her şey yere konur yerden alır, yerdi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin tevazunu göstermek üzere müellifimiz şu Hadisi zikrediyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem eşeğe binerdi. Kibirli insanlar eşeğe binmez, ata biner. Çünkü atın bir heybeti vardır. Eşeğe binmek tevazu alametidir. Herkes onu yapmaz. Yani toplumda yeri olanlar. Toplumun kendisine saygı gösterdiği insanlar, halk nazarındaki seviyelerini, derecelerini aşağı düşürmemek için böyle itibar ederler, böyle zannederler. Efendim. Eşeğe binmezler. Efendimiz eşeğe binerdi. Onunla da kalmaz arkasına bir başkasını bindirirdi. Genellikle çocukları bindirir veya efendim, gidecekleri yer uzun bir yerse arkasına bir başkasını bindirirdi. Fakirle, miskinlerle, yoksullarla, yoksulları ziyaret ederdi. Fakirlerle beraber otururdu. Yoksulları, fakirleri ziyaret eder, fakirlerle birlikte oturur, onlarla sohbet ederdi. Biliyorsunuz, Mekkeli müşrikler, o kendini beğenmiş adamlar. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanına Kendisiyle görüşmek için geldiklerinde ne derlerdi? Şu yanındaki fakirleri bir dışarı çıkart, seninle görüşelim. Çünkü onlar fakirlerle beraber bir arada oturmayı gururlarına yediremezlerdi. Şeriflerinin düşeceğini zannederlerdi. Işte cahillik böyle berbat bir şeydir. Kölelerin davetini kabul eder, davet ettikleri yere giderdi. Yanlarına giderdi. Bu bazen evleri olur, dükkanları olur, çalıştığı yer olurdu. Onların yaptığı yemeği yerdi, kölelerin. Ashabın, Ashab-ı kiramının arasına karışır, onlarla birlikte otururdu. Ve bildiğiniz gibi dışarıdan gelen bir adam, Efendimizi tanımıyorsa, kim Peygamber bilemezdi. Onların arasında kaybolurdu Efendimiz. Başköşe diye bir şey aramazdı. Bir meclise gittiği zaman neresi boşsa oraya otururdu. Ben üst tarafa oturacağım. Böyle bir şey yok. Ashabına da bunu tavsiye ederdi. Bir yere gittiğiniz vakit, boş bulduğunuz yere hemen oturun. Ya biraz bekledin mi, bana yer göstersinler mânâsına gelir zaten o. Böyle bir şey yapmayın, hemen boş bulduğunuz yere oturun, buyuruyor. Hz. Ömer Radıyallahu Anh'ın rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif var. O Hadis-i şerifte, Efendimiz şöyle buyuruyor. Beni buyuruyor Efendimiz, Hristiyanların, Meryem oğlu İsa'yı övdükleri gibi, methettikleri gibi methetmeyin. Öyle övmeyin beni. Hristiyanlar ne diyorlardı? İsa Allah'ın oğlu diyorlardı. Allah Teala'ya da iftira ederek. Hz. İsa bunu duysa ne kadar perişan olurdu, değil mi? Ister miydi böyle bir şey o mütevazi insan? Evet. Dinlerini kendileri uydurdular. Hz.İsa ya böyle iftiralarda bulundular. İsa Allah'ın oğlu. Yahudiler onlardan geri kalır mı? Onlar da Üzeyir Allah'ın oğlu dediler. Üzeyir Peygamber. Evet. Ben bir kulum. Böyle buyurdu Efendimiz, ben bir kulum. Onun için benim hakkımda şöyle deyin. Bizim Peygamberimiz Allah'ın kulu ve Resulüdür. Böyle deyin. Ben bir kulum, benim için böyle söyleyin, buyurdu. Enes Radıyallahu Anh. Şimdi okuyacağımız Hadis-i Şerifi, Efendimizin hizmetkarı Enes İbni Mâlik (r.a) rivayet etmiştir. Efendimizin tevazunu anlatmak için bir olay naklediyor. Diyor ki, Medine'de bir hanım vardı. Aklında da biraz özür vardı. O hanım, Efendimizin yanına geldi bir gün ve şöyle dedi: Benim senin yapmanı istediğim bir işim var. Belki de kendisi yapamıyor, zor geliyor. Senin yapmamı istediğin bir işim var benim. Yardım istiyor Peygamber Efendimiz. Kale, Efendimiz de buyurdu ki; Adını burada zikretmemişler. Ümmü Fülan diye geçiyor, ey falanın annesi demek. Ey Falan Hanım, Medine'nin istediğin sokağına, istediğin sokağına git otur. Nereye istiyorsan, nerede görüşmemizi istiyorsan. Ben de gelip yanına oturayım. Ne işin varsa konuşalım, halledeyim, diyor. Demek ki bir sırmış. Anlatmak istediği, başkalarının duymasını istemediği bir şeymiş. Efendimiz de tamam istediğin tenha yerde, sokakda görüşelim. Anlat derdini diyor. Kale, Enes İbni Malik sözüne devam ederek, olayı şöyle anlatıyor. Demek ki Enes Radıyallahu Anh da, Efendimize refakat ediyor, yanında gidiyor. O Hanım yol kenarına oturdu. Peygamberi Alişan Efendimiz de gidip yanına oturdu. O Hanım'ın kendisinden istediği şeyi halletti. Öğrenmek istediği, sormak istediği, neyse danışmak istediği meseleyi halletti. Koskoca bir Peygamber. Şimdi aklında hafiflik olan bir insan gelip bizden bir şey istediği vakit, ne yaparız? Başımızdan savmaya bakarız, deği mi? Tamam sen git, sonra görüşürüz filan. Tamam tamam, anladım. Hele git filan. Öyle demiyor. Sanki hasta değilmiş, normal bir insanmış gibi, tamam, görüşelim. Ama sen bir hanımsın, yani senin evine gidip görüşmek olmaz. Sokakta. Ya herkesin göreceği bir yerde oturalım. Seni dinleyeyim. Derdini anlat, konuşalım. Ve gidiyor, oturdu diyor Hazreti Enes. Efendimiz onu dinledi, derdini çözdü, halletti diyor. Yine Enes Radıyallahu Anh dedi ki; Demin anlattığımız konuyu bir de Hazreti Enes rivayet ediyor. diyor ki Allah'ın Resulü yüksek tevazu sebebiyle eşeğe binerdi. Kölelerin yaptığı daveti kabul ederdi. Onların evlerine giderdi, yemeklerini yerdi. Köleleri o devrin insanları, insandan saymıyor. O devrin soyluları diyelim. Kendilerini asil gören insanlar, köleleri adamdan saymıyorlar. Efendimiz ise onların davetini kabul ediyor. Normal bir insan olarak elbette görüyor onları. Bu eşeğe binme meselesi için, Enes şu bilgiyi de veriyor bize. Beni Kurayza Yahudileri vardı ya Medine'de. Onlar Peygamber Efendimizle sözleşme yaptıkları halde yani Efendimize itaat edecekler, onu başkan olarak kabul edecekler. Başkalarıyla işbirliği yapmayacaklar. Söz veriyorlar, Efendimi söz alıyor onlardan. Ama onlar öyle yapmıyor. Efendimizi öldürmek üzere planlar yapıyorlar, Mekkelilerle işbirliği yapıyorlar. Uhud Savaşı olduktan sonra Allah Teala Efendimize emrediyor. Beni Kurayza'ya git ve onların işini hallet diyor. O kafirlerin işini hallet. Çünkü onlar sana ayakbağı oluyorlar. Ve Efendimiz de öyle yaptı zaten gitti onların kaleleri var. Meşhur kaleleri var. Oraya sığınıyorlar. Efendimiz o kaleyi kuşattı. Daha sonra da onları dize getirdi. Medine'de ki bu Yahudi Kabilesi, Beni Kurayza. savaş açıldığı gün Efendimiz neye binmiş? Enes'in anlattığına göre bir eşeğe binerek gitmiş. Eşeğin sırtında bir palan vardı diyor. Sırtında bir palan vardı. Yuları da hurma lifinden yapılmıştı. Öyle gösterişli, şaşalı değildi, yuları da hurma lifinden. Yani bizim şeyden yapılan kendirden yapılan urganlar gibi diyelim. Ipler gibi bir ip. Hz. Enes diyor ki; Sultanı KevneynEfendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, onu yemeğe davet ederlerdi. Yemekte ne olurdu? Yemeğin özelliğini de anlatıyor şimdi, diyor ki; arpa ekmeği. Arpa ekmeği olurdu. Peki yemek, yapılan yemek ne ile yapılırdı? Nasıl bir yağ ile yapılırdı? Bozulmak üzere olan yağ ile yapılan bir yemek olurdu bazen diyor. Sıcak ya. Buzdolabı yok tabii ki efendim. Bozulmak üzere yapılan yemeklik yağ ile pişirilmiş yemek olurdu. Böyle bir daveti kabul eder giderdi. Yüzünü de ekşitmezdi. Yani bu yemek biraz ekşi olmuş, bozulmaya yüz tutmuş filan gibi hiç öyle bir şey hissettirmeden yemeğini yer, dönerdi. Gönül kırmak istemiyor. Çünkü o gönül yapmak için oraya gitti. Memnun olsunlar diye. Çünkü varlıklı kimseler de davet ediyor Efendimizi. Evimizi şereflendirsin diye.Oraya gidiyor. Fakirler, köleler davet edip de oraya gitmezse, olur mu? Olmaz. Gücenirler onlar. Yani itibarlı adamların evine gidiyor da, bizim fakirhanemize şeref vermiyor diye gücenirler. Öyle bir şeye meydan vermemek için, Efendimiz onların davetini de kabul ediyor. Enes Radıyallahu Anh diyor ki; İki cihan güneşi Efendimizi anlatıyor da Hz. Enes. Hac görevini yapıyordu diyor, bindiği devenin üzerinde ne vardı acaba? Nasıl bir şey vardı, neye oturuyordu orada? Eski bir palan vardı diyor. Bir palan atılmış devenin üzerine. Üstüne ne örtülmüştü? Üstüne de diyor, 4 dirhem bile etmeyen bir basit kadife örtülmüştü. Rengi solmuş, basit bir kadife. Onun üzerinde haccetti Peygamber Efendimiz diyor. Işte Efendimiz böylesine mütevazı idi sevgili kardeşlerim. Yani diğer insanların yaşayışı, hali nasılsa o tarzda yaşıyor. Ben Peygamberim, her şeyin daha iyisini isterim demiyor yani. Devenin üzerine iyi bir şey örtün, iyi bir şal örtün filan demiyor, iyi bir kadife örtün demiyor. Ve o hacda Efendimiz nasıl dua etmiş? Bazı rivayetlerde Mebruren kelimesi de var. Elinizdeki nüshada galiba yok. Efendimiz o mütevazi haldeyken şöyle dua ediyor: Allah'ım bu haccımı makbul bir hacceyle. Mebrur bir hacceyle. Başkaları görsün işitsin diye yapılan bir ibadet olmasın benim ibadetim. Öyle kabul etme. Gösterişten uzak bir ibadet olarak kabul buyur, öyle bir hacceyle diyor benim haccımı. Insanlar görsün, insanlar duysun ki bizim en büyük derdimiz budur. Riya ve suma diyoruz buna. Insanlar beni görsün de baksınlar. Nasıl bir adammışım. Efendim. Insanlar duysun. Benim hakkımda söyleneni deriz. Ya övünmeyi severiz. Başkalarının bizi övmesinden hoşlanırız. Efendimiz ise tam tersini söylüyor, diyor ki; Yarabbi bu haccımı kabul eyle. Başkaları görsün, işitsin diye yapılan bir ibadet, gösterişten ibadet değil, gösterişten uzak bir hacceyle benim ibadetimi diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin hacdaki hali işte böyle. Mütevaziydi son derece. Ama Allah Teala diyor müellifimiz Ona yeryüzünün bütün hazinelerini vermişti. Ey Resulüm istersen sana yeryüzünün bütün hazinelerini veririm buyurdu. Istersen şu Uhud Dağı'nı altın yaparım buyurdu Allah Teala Hazretleri. Ama Efendimiz istemedi. Bn böyle bir şey istemem dedi. Veda haccında 100 deveyi kurban olarak kesmişti. Şimdi bakın, yüz deve ne demek? Demek o zaman elinde imkanlar varmış Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'in. Allah'a 100 tane deve kurban ediyor. Öyle gün oluyor ki, yiyecek bir şey bulunmuyor evinde. Ama o zaman demek olunca varlık varsa, Allah Teala'nın yoluna bezlediyor, harcıyor onu. Hiç esirgemiyor. Sevgili kardeşlerim işte Efendimiz böyle. Yani yüz deve kesiyor ama işte bindiği şeyden devenin üzerine de böylesine deve de böylesine sade bir. Çünkü ibadet başka, kendisinin rahat etmesi, yahut gösteriş yapması hali ayrı. Iş Allah'a kalbini arz etmek olunca elindeki imkanların hepsini seferber ediyor Allah'ın uğrunda. 100 tane deve kesebiliyor. Ama giyimine, kuşamına, bindiği devenin haline önem vermiyor yani. Bir başka hal anlatıyor. Diyor ki; İslam askerleri ile Resulü Kibriya Efendimiz Mekke'ye girdiği vakit Mekke'ye muzaffer bir komutan olarak girerken Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, Allah Teâlâ'ya olan üstün tevazuu sebebiyle mübarek başını eğiyor. Öyle ki diyor mübarek başı semerin, ön kaşına değecek kadar edilmişti. Semeri ön kaşına değecek kadar başını yere eğmişti. Tevazu ondan dolayı. Halbuki genellikle kumandanlar ne yaparlar? Muzaffer bir eda ile girerler değil mi? Başları dik, ben fethettim. Edasıyla girerler, Efendimiz öyle yapmıyor. Başı neredeyse devenin veya bindiği hayvanın sırtına değecek kadar yere eğilmiş vaziyette Şu Hadisi şerifler Fahri Alem Sallallahu Aleyhi Vesellemin tevazuunu gösterir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin tevazuunu dile getiren bazı Hadisi şerifleri müellifimiz Kadı İyaz buraya almış. Efendimiz şöyle buyuruyor: Beni Yunus bin Metta'dan, yani Yunus Peygamberden daha üstün tutmayın. Efendimizi öyle bir şey yapmışlar, övmüşler methetmişler de. O Yunus'tan daha üstündür filan gibisinden. Öyle yapmayayım diyor. Beni Yunus Peygamberden daha üstündür diye konuşmayın, böyle bir şey söylemeyin diyor. Peygamberleri birbirine Üstün tutmayınız. Böyle yapmayın. Peygamberlerin hepsi kardeştir. Ata bir kardeştir malum. Efendim. Onları filan ötekinden daha üstündür demeyin. Beni Musa Peygambere üstün tutmayın. Bir gün bir Müslüman bir Yahudi ile konuşurken, Müslüman demiş ki, Hazreti Muhammed'i Sallallahu Aleyhi Vesellem, alemlere üstün tutan Allah'a yemin ederim ki. Yahudi de durur mu? O da demiş ki, Musa'yı alemlere üstün tutan Allah'a yemin ederim ki. Müslüman dayanamamış, adama bir yumruk atmış. Yahudi de gitmiş Efendimize şikayet ediyor. Ben böyle dedim, beni dövdü diyor. Seyyidi Kainat Efendimiz bunun üzerine buyuruyor ki; beni Musa Peygambere üstün tutmayın. Öyle demeyin. İşte böylesine Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, tevazu sahibi idi sevgili kardeşlerim. Yine aynı konudaki hadisi şeriflerinden biri. Rasulüssakaleyn Efendimiz bir başka Hadis-i şerifinde buyuruyor ki; Hani Hz. İbrahim'i bilirsiniz. Demişti ki; Yarabbi ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster. Allah Teala da buyurdu, İbrahim inanmıyor musun? Benim ölüleri nasıl dirilttiğime sen inanmıyor musun? Elbette inanıyorum Yarabbi, dedi. Ama kalbim iyice tatmin olsun istiyorum. Tabii ki inanıyorum sana ama imanım daha da artsın diye. Arzu ediyorum demişti. Şimdi bu konu söz konusu olmuş da diyor ki, efendimiz. Ölen birinin yeniden diriltilmesinde Hz. İbrahim şüphe etmemiştir. Öyle bir şey olmamıştır. Şayet o şüphe etseydi, bu hususta şüphe etmeye biz ondan daha haklı olurduk. Hz. İbrahim şüphe etmemiştir. Bu sözü söylerken Allah Teala'nın yaratma kudretine, kudretinde bir şüphesi yoktu. Öyle anlamayınız. Efendim, kalbi daha bir tatmin olsun diye arzu etmişti. Şayet, bir şüphe söz konusu olsaydı, biz ondan daha fazla şüphe etmeye layıktık diyor. Benim atam İbrahim şüphe etmezdi diyor. Kendi tevazunu böylece ortaya koyarak şüphe söz konusu olsaydı biz şüphe ederdik, diyor. Hz. Yusuf'la ilgili de bir ifadesi var. Efendimiz Aleyhisselam Hz. Yusuf'u methediyor bu ifadesinde. Şayet ben zindanda Yusuf gibi uzun süre kalsaydım diyor, Hz. Yusuf Kral tarafından gönderilmişti, Kral demişti ki onu hapisten al gel. Onu ben azad ettim, buraya gelsin demişti ama Yusuf Aleyhisselam kabul etmemişti. Hele git efendine söyle bakalım. O kadınlar ellerini niye kestiler. Bir o kadınlarla görüşsün. Benim hapishaneye düşmeme onlar sebep olmuştu. Benim suçsuzluğum bir ispat edilsin demişti. Ve çıkmamıştı hapisten. Ama diyor şimdi ben olsaydım çıkardım diyor yani. O benden daha üstün demek istiyor yani, öylesine bir insan. Evet. Adamın biri Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e, Ey yaratılmışların en hayırlısı diye hitap etmiş. Efendimiz o İbrahim'di diyor. Yaratılmışların en hayırlısı İbrahim'di, bana öyle bir şey söyleme diyor. Tevazuya bakınız. Halbuki Allahu Teala onun için ne diyor? Ve ma erselnake illa rahmetellil alemin. Biz seni alemlere rahmet olarak yarattık. Bize bir talimat veriyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Biri sizi methettiği vakit, gurura, kibire kapılmayın. Bir şey söyleyin, işin içinden çıkın. Yani ben senin zannettiğin gibi biri değilim. Ona büyükler layık mesela, gibi bir sözler söyleyerek işin içinden çıkmamızı bize böylece tavsiye ediyor Efendimiz. En büyük kendisi olduğu halde, bunu da bildiği halde, alemlere rahmet olarak yaratıldığını bildiği halde, ki ayeti kerime ifade ediyor. Diyor ki yaratılmış yaratılmışların en hayırlısı ben değilim. O benim atam İbrahim'dir diyor. Yakında, ileride inşallah iki cihan güneşi Efendimizin tevazuunu gösteren başka Hadis-i Şerifler okuyacağız. diyor müellifimiz. Bir başka Hadis-i Şerif. Ashab-ı kiramdan Hz. Aişe, Efendimizin torunu Hz. Hasan, tabiinden Ebu Said El Hudri ve daha başkalarından Seyyidi Kainat Efendimizin özellikleri hakkında rivayet edilen Hadisler okuyacağız inşallah. Bu Hadislerin bir kısmında daha farklı ve daha fazla bilgiler vardır diyor Müellifimiz. Şimdi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin evindeki hayatını anlatıyor bize. Evinde ne yapardı? Dolayısıyla Müslümanlar evlerinde nasıl davranmalıdırlar? Yani hepimizin arzusu mutlu bir yuvada yaşamak değil midir? Evet. Mutlu bir yuvada yaşayabilmek için erkekler olarak bizim de yapacağımız işler var. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin evde neler yaptığını muhtelif Hadis-i şeriflerden Kadı İyaz Rahimehullah derlemiş ve buraya nakletmiş. bunların hepsini birden ihtiva eden bir Hadis-i Şerif yok. Üçünü beşini, ikisini üçünü ele alan Hadisi şerifler var. Şimdi Efendimiz ne yaparmış evinde? Sultan Enbiya Efendimiz evinde, ailesinin hizmetinde bulunurdu diyor. Elbisesini kendisi temizlerdi. Yani bu her zaman yaptığı bir şey değil ama gerektiği zaman elbisesini kendisi temizlerdi. Koyununu sağırdı. Hatta sefere gönderdiği bazı sahabilerinin evindeki keçileri kendisi gider sağardı. Çünkü çocuklar kalmış geride. Efendim, çocuklar da o işi yapamayacağı için kendisi gidiyor. Keçileri sağıyor, sütünü veriyor onlara. Kendi evinde de koyunları sağırdı. Yamanacak elbisesini kendisi yamardı. Pabucunu kendisi tamir ederdi, kendi işini kendisi yapardı. Seyyidi Kainat Efendimiz evini süpürürdü. Sırtında su taşıdıkları devesi vardı. Arapların öyle sırf su taşıdıkları develeri olurdu. Nadık diyorlar ona. Onun yemini bizzat verirdi. Devesini bağlardı. Hizmetçi ile birlikte oturur ve onunla birlikte yemek yerdi. Diğer Arapların, müşriklerin daha doğrusu yapmadığı bir şey. Hizmetçi ile beraber hiç oturulur beraber yemek yenilir mi? Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara değer verdiği için onları adamdan saydığı için böyle yapardı. Hizmetçi ile birlikte hamur yoğururdu. Ve bir olay anlatılacak şimdi. Çarşıdan satın aldığı şeyleri, başkasına taşıtmaz kendisi taşırdı. Enes İbni Malik rivayet ediyor. Enes Radıyallahu Anh, Demin okuduğumuz rivayetin bir farklı tarikidir bu. Müellifimiz onu da almış. Enes Bin Malik Radıyallahu Anh rivayet ediyor. Diyor ki Medinelilerden, bir adamın bir cariyesi vardı. Bu hizmetçi Resul Ekrem'in yanına gelir, elinden tutardı. Müşkülünü halletmesi için onu alıp istediği yere götürürdü. Biraz da özürlüymüş. Onun için Efendimizin elinden tutuyor, gel seninle yapacak bir işim var diyor, onu alıyor, götürüyor. Efendimiz de itiraz etmiyor, onunla beraber yürüyüp gidiyor. Evet Bir gün adamın biri, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i görünce titremeye başladı. Genellikle böyle olurdu. Efendimizin heybeti basardı insanları. Peygamber heybeti. Onu görür görmez adeta korkar ve titrerlerdi. Onun görünüşü, heybetli görünüşü karşısında. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bu korkup titreyen adama buyurdu ki; Rahat ol kardeşim. Korkma. Ben kral değilim ki. Ne korkuyorsun? Ben Kureyş kabilesinden güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum. Benim neyimden korkuyorsun diyor. Nasıl teskin ediyor adamı bakınız. Nasıl sakinleştiriyor? Neyimden korkuyorsun, ben kral mıyım? Ben Kureyş'ten kuru et yiyen, güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum. Benim neyimden korkuyorsun ki diyor. Böylesine mütevazi görülüyor. Demin söylediğim Hadisi şerif şimdi geldi. Ben hemen gelecek zannetmiştimb Çarşıdan aldığı eşyaları bizzat kendisinin taşıması ile ilgili şöyle bir olay var. Allah kendisinden razı olsun. Ebu Hureyre Hazretleri anlatıyor. Bir gün Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile birlikte çarşıya gitmiştim. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem iç çamaşırı satın aldı. O zamanki paralar bizim paramızdan farklı. Yani ya gümüş oluyor ya altın oluyor. O da tartılarak değerlendiriliyor. Parayı ödediği kimseye diyelim ki, dükkanın sahibi, muhasibi ne ise, ona buyurdu ki; alacağın ücreti parayı tartarak al, biraz da fazla al. Yani benden biraz fazla al. Hak geçmesin diyor yani. Uzun da diyor müellif, bu hadisi şerif uzun da ben onu kısaltarak buraya alacağım. Ebu Hureyre Hazretleri diyor ki; Parayı alan o adam Peygamberi Zişan Efendimizin elini öpmek için ileri atıldı. Fakat Efendimiz elini çekiverdi diyor. Adam Peygamber Aleyhisselatu Vesselam'ın elini öpmek istiyor. Ondan şeref duymak istiyor. Ama Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ona bir tevazu kaidesi öğretmek istiyor. Elini çekti, buyurdu ki; Adama buyuruyor ki; Bu el öpme işi var ya kardeşim. Bu acemlerin krallarına yaptığı bir iştir. Ben bir kral değilim. Ben sizin içinizden biriyim. Sizden biriyim. Ne kadar enteresan bir şey değil mi? Tevazu öğretmek istiyor. Yoksa o bilmiyor mu mübarek elenin öpülmeye ne kadar değer olduğunu. Şunu bilmiyor mu? daha evvelde okumuştuk. Her sabah namazından sonra Medineliler çocuklarına veya hizmetkarlarına içinde su bulunan bir tas gönderirler. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin o suya mübarek elini batırmasını isterlerdi. Efendimiz de elini batırırdı. Gönüllerini kırmamak için. Onlar o su ile teberrük ediyorlar yani o sudan bereket umuyorlar. Içiyorlar, ellerine yüzlerine sürüyorlar. Buna Peygamber Aleyhisselatu Vesselam'ın mübarek eli değdi, parmakları değdi diye. Onu değerlendiriyorlar. Bunu Efendimiz bilmiyor mu? Biliyor ama burada elini öpmek isteyen adamın niçin öpmek istediğini bilmiyor mu? Adam samimi Müslüman. Ondan bereket umuyor. Bugün kayboldu ya bu bereket dediğimiz şey. Kimsenin aradığı yok maalesef. Samimi Müslümanlar dışında. O günün Müslümanları demekki Efendimizin mübarek elinin değdiği, su ile teberrük ediyorlar. Onu içiyorlar, ellerine yüzlerine sürüyorlar. Hastalarına içiriyorlar. Hani zemzemi biz nasıl saklarız? Öyle içeriz. Onun gibi yapıyorlar. Ama Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bir edep dersi veriyor. O zata. Mütevazi olmak lazım demek istiyor Efendimiz. Sonra o parasını ödediği iç çamaşırlarını aldı, Kim anlatıyor, Ebu Hureyre Hazretleri anlatıyor. Onları alıp ben taşımak istedim diyor. Efendimizin satın aldığı şeyleri alıp, ben taşımak istedim. Bbuyurdu ki; Bir şey kiminse onu sahibinin taşıması daha münasiptir diyor. Ben kendime ait eşyayı kendim taşırım. Ne tevazu sevgili kardeşlerim, ne tevazu. Her şeyinde bir incelik var. Bir hikmet var. Bir ders var bize. Bize bunları öğretiyor. Demek ki, tabii yük ağırsa başkasından yardım isteriz, yardım etmesini bekleriz, efendim, ama değilse kendimizin taşıyabileceğimiz cinsten bir şeyse onu bizzat taşırız, başkasına onu yük etmeyiz. Aziz Allah Celle ŞAnuhu. Sevgili kardeşlerim, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i, Allah Teala Hazretleri bize örnek olsun diye göndermiştir. Onun her sözü, her hareketi, her davranışı bize numunedir, örnektir. Bunun için Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i iyi tanımamız lazım. Samimi bir mümin olmak istiyorsak bizim örneğimiz de mademki odur. O halde onu iyi tanımamız lazım. Nasıl tanıyacağız? Hadisi şeriflerini okuyarak tanıyacağız. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin Hadisleri bizim için bir rehberdir. Gideceğimiz yolu aydınlatan birer ışıktır. Ne zaman, ne yapacağız? Nasıl davranacağız? Bunu bize Hadisi şerifler öğretir. Onun için tekrar söylüyorum. Başınızı ağrıtıyorum ama bu önemlidir. Evimizde, ailemizle birlikte, çocuklarımızla birlikte Hadis kitapları okuyalım. Tercüme edilmiş, çok güzel tercüme edilmiş Hadis kitaplarını okuyalım. Böylece Efendimiz bizim evimizde konuşmuş olsun. Biz de onu dinleyelim. Bu bir şereftir mümin için. Onun için sevgili kardeşlerim dinimizi en iyi tarzda öğretmenin yolu, öğrenmenin yolu Hadisi şerifleri okumaktır. Yüce Rabbim hepimizden razı olsun. Sıkıntılarımızı izale buyursun. Hem bizim memleketizin hem İslam aleminin başındaki sıkıntıları, dertleri izale buyursun. Müslümanları ezmeye, yok etmeye çalışan kafirleri kendisi bildiği tarzda cezalandırsın. ve hepimizi onun şefaatına nail eylesin. Amin Velhamdülillahi Rabbil alemin. El-Fatiha