1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

21. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Vakarı, Sükûtu, Teennîsi

Önceki Ders 28 Şubat 2016
Sonraki Ders 13 Mart 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin. Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bugünkü dersimizin başlığı şöyle. Ve arkasından şöyle diyor. Faslun aynı başlık, aynı ifadelerle. Fahri Cihan Efendimizin vakarı. Ağırbaşlılığı konusunu ele alacağız. Sükut etmesi, ne zaman sükut ediyor, nasıl sükut ediyor? Teennisi, yani acele etmeden hareket etmesi. Bir iş yaparken acele etmemesi. Lütufkarlığı,ı insanlara karşı lütufkarlığı konusunu ele alacağız. Ve yaşama tarzı hakkında bazı Hadisi şerifler okuyacağız. Müellifimiz Kadı İyaz Allah ona rahmet eylesin. Adeti olduğu üzere ilk Hadisi Şerifi senedi ile birlikte veriyor. Senedi şöyle hadisimizin. Okuduğumuz bu senet ile, uzunca senet ile tabiin alimlerinden Harice Bin Zeyd, ona ulaştık. Bu Harice bin Zeyd dediğimiz zat, Ashab-ı kiramdan meşhur Zeyd İbni Sabit'in oğludur. Kur'an-ı Kerim'i cem etmesiyle meşhur olan, bir sahabedir. Zeyd İbni Sabit Bu da onun oğlu. Bu da çok meşhur. Medine'nin 7 ünlü fakihinden biri. Medine'nin meşhur 7 tane tabiin neslinden fakihi var. İslam Hukukçusu diyelim. Onlardan biri. Diyor ki bu zat; Bu rivayete göre Sultanı Enbiya Aleyhi Ekmelüt Tahaya Efendimiz Hazretleri, bulunduğu yerdeki insanların en ağırbaşlısıydı. Bulunduğu mecliste onu gören en ağır başlı insanın o olduğu kanaatine varırdı. Yanında bulunanları rahatsız edecek bir davranışta bulunmazdı diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Bu da çok önemli bir şey tabi. Bir mecliste beraber oturduğunuz insanları incitmeyeceksiniz. Yani mesela diyelim burnunu çekmezdi. Adam burnunu silmesi gerekirken silmez, iki de bir çeker. Ağzını şapırdatır. Bunlar insanları rahatsız eder. Böyle şeyler yapmazdı Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yani laubalihareketlerde bulunmazdı. En çok Hadis rivayet eden 7 sahabiden bir. Efendimiz vefat ettiğinde 20-22 yaşlarında bir genç. Efendimizden çok Hadis rivayet etmiş. Diyor ki o; şöyle rivayet ediyor. Fahri Cihan Aleyhi Salevatu Rahman Efendimiz diyor, bir yere oturduğu zaman nasıl oturuyordu? Şöyle: Kaba etleri üzerine, kalçası üzerine otururdu. Bacaklarını karnına doğru çekerdi. Efendim. Mübarek kollarıyla dizlerini tutardı. Hani vardır ya, fakir, yoksul adamlar kimsesiz böyle. Çoğu zaman böyle otururdu. Kaba etleri üzerine oturuyor. Mübarek kollarıyla dizlerini karnına doğru çekiyor. Kollarıyla dizlerini tutuyor. Böyle oturuyor. Server-i Enbiya Efendimizi en güzel şekilde tasvir eden, Ashabı kiramdan biri de bu Cabir İbni Semüre'dir. Cabir İbni Semüre. Peygamber Efendimizin sohbetinde diyor belki 100 defa bulundum. Belki daha fazla bulundum. Onun arkasında diyor 2000 vakitten fazla namaz kıldım diyor. Bu zat. Şimdi bu ne diyor? Resulü Ekrem Efendimizin oturuşunu naklediyor. Nasıl otururmuş? Bunun gördüğüne göre. Tabii Herkes gördüğünü anlatıyor. Bağdaş kurarak oturduğunu söylüyor. Ve diyor ki, demekki çeşitli zamanlara göre Efendimizin oturuş şekilleri var. Sabah namazını kıldırdıktan sonra güneş doğuncaya kadar bağdaş kurar otururdu diyor. Güneş doğduktan sonra, kuşluk namazını kılar ve evine giderdi. Bu zat diyor ki Cabir bin Semüra. Şey de naklediyor olabilir bunu. Kadı İyaz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem çok sükut ederdi. Yani habire konuşan bir insan değildi. Ashab-ı Kiram ile beraberken sükut eder. Gerektiğinde konuşurdu. Konuşması icap etmiyorsa konuşmazdı, susardı. Durmadan konuşan bir Peygamber tahayyül etmeyelim. Çünkü durmadan konuşmanın bir manası yok. O Allah'ın elçisi. Devamlı surette Cenabı Mevla ile irtibat halinde. Cebrail Aleyhisselam hep onun yanında. Buna rağmen, yani söyleyecek çok şey var ama söylemiyor. Insanların öğreneceği, hazm edeceği kadar ve o sükutu ile de bize ders veriyor. Siz de gerekmedikçe konuşmayın demek istiyor yani. Çünkü çok konuşan çok yanılır. Haşa bunu Peygamber Efendimiz için söylemiyoruz da, onun için yanılmak söz konusu değil. Çünkü Cebrail'in Aleyhisselam kontrolü altında Münasebetsiz bir şekilde konuşan kimselerin de dönüp yüzüne bakmazdı, diyor. Vardır ya öyle adamlar. Demek Efendimizin meclisinde de varmış. Adam aklına geleni konuşuyor. Ve lüzumsuz şeyler söylüyor. Belki edep dışı şeyler söylüyor, Öyle ise Efendimiz de onun yüzüne dönüp bakmıyor. İltifat etmiyor ona yani. Anlasın ki, söylediği söz manasız bir sözdür, demek istiyor. Lüzumsuz konuşuyorsun da demiyor yani. Böyle konuşma da demiyor. Anlasın diye, iltifat etmiyor adamın yüzüne dönüp bakmıyor yani. Evet. Fahri Cihan Efendimizin o güzeller güzelinin, gülüşü, gülmesi tebessüm şeklindeydi. Yani kahkaha ile gülmezdi. Tebessüm buyururdu. Konuşması o kadar açık ve netti ki, söylediği sözleri herkes anlardı. Yani öyle insanların anlamayacağı tarzla lugat paralamazdı. Herkesin bildiği kelimelerde ve gayet açık bir şekilde konuşurdu. Ne gereğinden fazla konuşurdu, ne de eksik söz söylerdi. Sözleri son derece yerinde ve yeteri kadar. Gereğinden fazla söz söylemiyor, konuşmuyor. Onun yanında bulunan Ashab-ı kiramın gülmesi de aynı şekilde Efendimize hürmeten, ona duydukları saygıdan dolayı tebessüm şeklindeydi. Efendimizin yanında kahkaha atmazdı ashabı. Ona duydukları saygıdan dolayı. Ve tabi aynı zamanda onun sünneti seniyyesine olan bağlılıklarından dolayı. O öyle yapıyor, onlar da öyle yapmaya çalışırlardı. Demek ki biz de ne yapacağız? Hadisi şerifleri okuyacağız. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin ahlakını, adabını yaşama tarzını öğreneceğiz. Ona uymaya çalışacağız. Onu hayatımıza uygulamaya gayret edeceğiz. Diyor ki müellifimiz, onun olduğu meclis hilim meclisiydi. Yani insanlar son derece halim, anlayışlı, merhametli haya meclisiydi. Haya dışı bir konuşma yapılmazdı. Evet. Hayır ve emanet meclisiydi. Konuşurken, o, onun meclisinde hep iyi sözler, hayırlı sözler konuşulurdu. Güvenilir bir meclisti. Ona duyulan saygıdan dolayı orada sesler yükseltilmezdi. Ve kimsenin de ayıbı söylenmezdi. Yani Ya Resulallah falan adam şöyle yapıyor. Falan böyle kötü davranış sahibi, filan tarzında konuşmazlardı. Yani Efendimize başka sahabileri şikayet etmezlerdi. Çünkü Efendimiz buna engel olurdu. Benim hoşuma gitmeyecek halleri Ashabımın, benim hoşuma gitmeyecek hallerini bana anlatmayın, derdi. Ben huzurumuza çıktığım vakit, yanımıza geldiğim vakit, gönlümün rahat olmasını istiyorum. Falan şöyleydi, falan böyleydi diye bunları düşünmek ve rahatsız olmak istemiyorum. Demek ki sevgili kardeşlerim, bazı kardeşlerimizin uygun olmayan halleri, tavırları varsa tahammül edeceğiz onlara. Gidip başkalarının yanında onun dedikodusunu yapmayacağız. Şöyle yapıyor, böyle yapıyor gibisinden. Yani, halim olacağız. Tahammül etmeyi bileceğiz. Hepimizin nice kusurları vardır. Başkasında gördüğümüz kusuru gözümüzde büyütmeyelim. Bir de kendi içimize dönüp bakalım. Bizde neler var? Evet her birimizde birçok kusurlar var. Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem konuşurken Ashab-ı Kiram onu başları önünde dinlerlerdi. Sanki diyor her birinin başında bir kuş varmış da, başlarını birazcık kaldırsalar, o kuş uçup gidecekmiş gibi bir saygıyla, hürmetle önderine bakarak Efendimizi dinlerlerdi. Laubali davranmıyorlar. Lüzumsuz zaten konuşmuyorlar. Efendim. Ayrıca ona duydukları saygıyı davranışlarıyla gösteriyorlar. Başları önlerinde Efendimizi öyle dinliyorlar. Tabii onları Efendimiz terbiye etti. Efendimizi Allah Teala terbiye etti, Ashab-ı kiramı da Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm terbiye etti. Bunların herbiri güzel kardeşlerim ibretle dinleyip öğreneceğimiz hallerdir. Efendimizin ahlakını, kendimize böyle mal etmeye çalışacağız. Ashab-ı Güzin Efendilerimiz, Efendimizin özelliklerini şöyle anlatıyorlar. Sultan Enbiya Efendimiz yürürken öne doğru meyilli yürürdü. Dimdik değil de, biraz öne doğru meyillenmiş olarak yürürdü. Sakin ve vakarlı bir şekilde yürürdü. Sakin, son derece sakin ve vakarlı. Ağırbaşlı bir şekilde yürürdü. Görenler onu meyilli bir yerden, yukarıdan aşağı indiğini zannederlerdi. Hafif öne doğru eğilmiş olarak yürürdü ya. Yani görenler onu meyilli bir yerden iniyormuş zannederlerdi. Halbuki dümdüz yolda yürüyor ama öyle. Demek ki biz de güzel kardeşlerim, yürürken sağa sola bakmak yerine, önümüze bakmalıyız öyle. Sağa sola bakıp insanlar ne yapıyor, o bizi ilgilendirmez. Biz kendimize bakmalıyız. Bastığımız yeri görmeliyiz. Başkalarının hali, tavrı bizi ilgilendirmemeli. Hele günümüzde de etrafa bakacak gibi de bir hal yok yani. Çok üzülüyorum o kardeşlerimiz daracık pantolonları giyiyorlar. Şimdi öyle bir moda da çıktı. Kadının bütün hatları meydanda. Ahlakımızı bozmak için neler yapıyorlar? Bizi İslam çizgisinden uzaklaştırmak için neler yapıyorlar? Şehevi hayatı öğretiyorlar ve onu telkin ediyorlar. İnsan, gençler. Onları o vaziyette görünce ne yapsınlar? Onlar da çok zor durumda gençlerimiz. Allah yardımcıları olsun. Bir başka hadiste bu mesele şöyle anlatılıyor. Kainatın Efendisi yürürken son derece sakin ve düz yürürdü. Öyle tembel, sallana sallana yürümezdi yani. Vardır ya bizim öyle hallerimiz de vardır yani. Bir yere yetişmek durumunda değilsek sallana sallana. Öyle yapmazdı Efendimiz. Nereye gideceksen oraya her zamanki yürüyüşüyle yürüyerek giderdi. Abdullah ibni Mesud. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemden hiç ayrılmayan bir sahabisi vardı. Abdullah ibni Mesud. Efendimizin bir yere gittiği vakit, oturduğu vakit, ayakkabısını hemen alır, bağrına basar. Oradan kalkıp gideceği vakit de ayakkabısını önüne kordu. Çok Hadis rivayet etmiştir Efendimizlen. Hanefilerin, fakih de olduğu için hem fakih, hem muhaddis. Hanefiler onun rivayetlerine çok büyük değer verir. YAni İmamı Azam Ebu Hanife Hazretleri, onun Hadislerine çok değer verirdi. Diyor ki ibni Mesud Hazretleri. En güzel yol Muhammed'in (S.A.V.) yoludur diyor. Evet, en güzel yol Muhammed'in yoludur. Öyledir. Onun için güzel kardeşlerim, onun yolunu öğreneceğiz. Nasıl hareket ediyor? Nasıl davranıyor? Nasıl gülüyor? Nasıl bakıyor, nasıl oturuyor, nasıl kalkıyor? Bütün bunlar bizim için önemli esaslardır. Bunları öğrenelim ve öyle yaşamaya çalışalım. Benim efendim böyle yaşardı diyelim. Yine Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin genç sahabelerinden Müksirun dediğimiz, Binden fazla Hadis rivayet eden, sahabilerden. Müksir, çok yapan demek. çok Hadis rivayet eden. 7 kişiydi bunlar. Binden fazla hadis rivayet eden 7 kişi. Demek ki bütün sahabiler, öyle çok Hadis rivayet etmiyorlar. Çok zeki, hafızası güçlü, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin kendilerine değer verdiği birtakım insanlar var. En çok Hadis rivayet eden de onlardır. Zihnimizde Hadis-i şeriflere karşı bizi soğutmaya çalışan adamlar var. Allah onların şerrinden muhafaza buyursun. Halbuki Hadisi şerifler bize sağlam bir şekilde gelmiştir. Herkes Hadisi rivayet etmiyor. Hafızası güçlü olan veya çok iyi yazan insanlar rivayet ediyor. Diyorlar ki Efendimiz hadis yazmayı yasaklamıştır. O nereden çıkıyor bu kadar Hadis. Bir süre yasaklamıştır Efendimiz. Niçin? Benim sözlerim Kur'an-ı Kerim'de karışmasın diye insanlar alışana kadar yazmayın demiştir. Ama bu arada yine de o genç sahabilere siz yazın demiştir. Onlara güveniyor. Genel olarak yasaklamış. Sonra bakmış ki Efendimiz.Tamam herkes dikkatle yazıyor. Yani yazanlar Kur'an-ı Kerim'i ayrı yere yazıyorlar, kendi Hadislerin ayrı yerlere yazıyorlar. O zaman izin veriyor. Ama Hadis muhalifleri diyorlarki yasaklamıştır Peygamber Hadis yazılmasını. Nereden çıkıyor bu kadar Hadis? Insafsız herifler. Böyle bir şey yok. Çoköz bir süre Efendimiz yasaklamış. Dediğim gibi herkese de yasaklamamış. Güvendiği gençlere siz yazın demiştir, onlar hep yazmışlardır. Abdullah ibni Amr İbni As diyor ki; Ya Resulallah bana diyorlar ki yazma. Peygamber öfkeliyken de söylüyor, konuşuyor. Efendim sakinken de konuşuyor. Öfkeliyken doğru şey söylemeyebilir, niye yazıyorsun diyorlar. Ne yapayım? demiş. Sen yaz demiş Peygamber Efendimiz. Ben öfkelendiğim zaman da haktan başka bir şey söylemem. Ağzımdan hak sözden başka bir şey çıkmaz buyuruyor. Onun için Ashab-ı Kiram efendilerimiz Efendimiz'in sözlerine son derece önem vermişlerdir. Onları öğrenmişler bir kısmı da sadece ezberliyor. Yani yazması yok. Çünkü o devirde adet öyle. Eski kültürler hep ezberlenerek gelmiş. Adam oturuyor, 40-50 beyitlik şiiri duyuyor ve ezberliyor. Bazen 100 beyitlik şiiri ezberliyor. Böyle bir hafıza var. Bizim hafızamız gibi karışık değil. Televizyonlar, internetler, efendim, lüzumsuz yayınlar onların zihnini bozmamış. Öyle bir şeyler yok o devirde. Bir de gelenek var, ezberleme geleneği. Ne demişti Câbir Radıyallahu Anh. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem konuşurken yavaş yavaş konuşurdu diyor. Tane tane konuşurdu. Efendimizin adeti öyleydi. Bu konuda rivayetler var okuyacağımız için, hepsini birden söylemiyorum. Kale İbni Ebi Hale. Efendimizin üvey oğlu var Hz Hatice'nin daha evvel önceki evliliğinden olma. Ve Efendimizi en güzel tasvir eden insan. İbni Ebi Hale. Adı Hint. Hint adı erkekler için de o devirde kullanılıyor, kadınlar için de kullanılıyor. Efendim. Diyor ki, Hayrül Beşer Efendimizin sükutu 4 şekildeydi diyor. Birincisi diyor sükut haliydi. Yani biri münasip olmayan bir şey söylediğinde, onu azarlayabilecek durumdayken azarlamazdı, sükut ederdi. Adam münasebetsiz konuşuyor ama, Efendimizin adeti değil birini susturmak. Mecbur kalırsa, kalkıyor gidiyor. Protestosu öyle. Gavurca kelimeleri sevmiyorum ama başka gelmiyor aklıma mesela o esnada. Beğenmediyse adamın konuşmasını sus demiyor da kendisi kalkıyor, gidiyor. Anlıyorlar ki beğenmedi Efendimiz. Beğenmediği bir şey olmuş. Ne incelik değil mi, ne nezaket, ne zarafet Ya Rabbi. Gönül kırmamak için adama sus be adam demiyor yani. Biz diyoruz maalesef. Böyle işte münasip olmayan bir şey söylediğinde onu azarlayabilecek durumdayken çıkışmıyor, sükut buyuruyor. Birincisi bu. Düşmanlarını ürkütmek istemediğinde, onlarla konuşurken, sesini çıkarmazdı. Adamlar bir şeyler söylüyorlar. Çünkü Efendimizin maksadı insan kazanmak ya, ürkütmek, kaçırmak değil. Onun için sükut ediyor. Kafirlerin bile demek ki bazı tahammül edilebilecek sözlerine tahammül ediyor. Yoksa yani hakaret ettikleri vakit onlara belli şekilde cevaplar veriyor yani. Yanlış söylediklerini kendilerine hatırlatıyor. Yoksa o da hakaret etmiyor. Zaten bize ne buyuruyor? Biri size sövdüğü vakit siz ona sövmeyin diyor yani. Siz ona sövmeyin. Siz ona söverseniz adam ileri gider. Daha fazla şeyler söyler. En iyisi sükut edin. Uygun bir şey söyleyin yani. Üçüncüsü bazen konuşmayı uygun görmezdi, dinlemeyi tercih ederdi. İşte o zaman da sükut buyururdu. Biri konuşuyor. O da konuşmak istemiyor. Yani adam konuşsun da bitirsin der gibi böyle yani. Cevap vermiyor ona. Dinliyor, sükut buyuruyor. Bir de Cenabı Mevlanın yüce kudretini düşünmek. tefekkür etmek istediği vakit o zaman tefekkür buyuruyor. Hz. Aişe annemiz diyor ki, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e Fahri Cihan Efendimiz konuşurken diyor, bir kimse onun mübarek ağzından çıkan kelimeleri saymaya kalsa, sayabilirdi diyor. Öyle yavaş, ağır ağır, anlaşılır tarzda, gönüllere benim sözüm girsin ve insanlar öğrensin diye yavaş yavaş, sayılabilecek tarzda konuşuyor. Sözleri, kelimeleri sayılabilecek tarzda. Hz. Aişe bu Hadisin sonunda şunu da söylüyor: Peygamber Aleyhisselam diyor, sizin yaptığınız gibi sözlerini birbirinin arkasına öyle eklemezdi. Sözleri ulamazdı birbirinin arkasına diyor. Biz şimdi marifet çok konuşmak, hızlı konuşmak marifet şimdi. Yani bir adam durmadan konuşuyorsa, maşallah çok becerikli efendim, öyle görülüyor. Bu da yabancılardan bize gelmiş olan kötü bir adettir. Halbuki bizim ahlakımızda, geleneğimizde sükut önemlidir. Yani konuşursun, biterse sözüm susarsın. Efendimiz'in yaptığı gibi ama şimdi bizim o ahlakımızı da bozmaya çalışıyorlar. Ne kadar hızlı, ne kadar çabuk ve ne kadar çok şey söylersen o kadar tutuluyorsun. Kabul görüyorsun yani. Öyle değil, bu yanlış bir şeydir. Efendimiz nasıl konuşurmuş. Hz. Aişe'nin anlattığına göre, tek tek. Teker teker. Kelime kelime. Isteyen onu sayabilirdi diyor. Bir başka adeti Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'ın. Alemlere rahmet olan Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, güzel kokuyu çok severdi. Zaten kendisi mis gibi kokuyor. Ayrıca bize bir şeyler talim etmek için, öğretmek için de güzel kokuyu seviyor. Kullanıyor. Güzel kokulu şeyleri de severdi. Güzel kokulu olan bitkileri vesaireleri severdi. Çoğu zaman o güzel kokuları kullanır, başkalarına da Ashab-ı Kiram'ına da güzel koku kullanmalarını tavsiye ederdi. Allah güzeldir, güzeli sever değil mi? Efendimiz öyle buyuruyor. Onun için güzel koku kullanmak da, iyi bir şeydir. Bunu da alışkanlık haline getirmelidir. Bununla ilgili konuşacağız. Efendimiz şöyle buyururdu: Bana şu sizin dünyanızdan ifade böyle, şu sizin dünyanızdan kadın ve güzel koku sevdirildi. Allah Teala bana kadını sevdirdi, güzel kokuyu sevdirdi. Namaz ise bana sevinç ve mutluluk vesilesi kılındı. Üç şeyi sevdiriyor ya Allah Teala ona. Biri de namaz. Namaz benim için mutluluk vesilesi diyor Efendimiz. Sevinç vesilesi diyor. Sevgili kardeşlerim Efendimiz ne buyuruyor? Bana dünyanızdan kadın ve güzel koku sevdirildi diyor. En büyük sevinci de namazda duymam sağlandı buyuruyor. Bunu biraz açıklayalım. Demek ki kadın da, güzel koku da onun dünyasıyla aslında alakalı değil. Sizin dünyanızdan diye söylüyor yani. Bu sizin dünyanızla alakalı. Çünkü benim dünyam farklı. Benim dünyamda böyle bir şeylere gerek yok. Benim ailemin başka demek istiyor Efendimiz. Bizim dünyamıza ait bu iki şey ona sevdirmiş. Güzel kokuyu ve kadını niçin seviyor? Güzel koku süründüğü vakit eşleri de memnun oluyor. Hanımları da memnun oluyor. Onun için. Ve meleklerde güzel kokuyu sever. Onun için güzel koku sever. Efendimiz sık sık söylüyoruz ya, mübarek dişlerini temizliyor, misvaklıyor. Fırçalıyor diyelim şimdiki tabirle. Melekler rahatsız olmasın benim ağzımın kokusundan diye. Bizim yanımızda melekler yok mu? Var tabi. Biz de düşünüyor muyuz onlar da rahatsız olmasın diye? Yanımızda en az 2 tane melek var. Ama Cenabı Mevla lutfederse daha çoğu da yanımızda durur. Onun için, onları memnun etmek için biz de güzel koku kullanalım. Kadın sevgisi gereklidir. Niçin? Insanın tabiatında sevgili kardeşlerim, kadın olsun, erkek olsun şehvet duygusu vardır. Bunun tatmin edilmesi gerekir. Bunu Allah Teala nesillerin devamı için gerekli görmüş, her iki cinse de vermiştir. Onun için kadınlara ilgi duymak, meşru olarak, helal yoldan yadırganacak bir şey değildir. Son derece tabiidir. Düşünün ki Allah Teala erkeklere ve kadınlara karşı cinsle beraber olmak duygusunu vermeseydi. Ve bunu biz bir eziyet gibi görseydik. Nesiller devam etmezdi. Allah Teala Hazretleri nesillerin devam etmesini Efendimizin buyurduğu gibi ümmetinin çok olmasını istiyor. Allah Teala da kullarının çok olmasını istiyor. Kendisini zikreden insanların sayısının çok olmasını istiyor. Bunun için de bizim tabiatımıza, bu duyguyu, cinsel duyguyu lütfediyor, veriyor. Efendimizin sevdası, Rabbine kulluğunu arz etme sevdasıdır. Onun asıl maksadı odur. Allah Teala Hazretlerine iyi bir kul olduğunu göstermektir derdi. Namaz kendisine bunun için sevdirilmiş oluyor. Kadı İyaz bizim müellifimiz, Şifa-i Şerif'in müellifi. Efendimizin bazı sünnetlerini sayıyor ve diyor ki; Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin devamlı surette uyguladığı bazı ahlaki kaideler var, onlar şunlar diyor. Iki şeyi söylüyor burada. Efendimizin uyguladığı bazı ahlak ailelerinden biri, yenilen ve içilen şeylere üflemeyi yasak etmesi. Çorba çok olmuş, üf diye üflüyoruz ya. Efendimiz bunu doğru bulmuyor üflemeyin buyuruyor. Ve yemeği sadece önünden yemeyi tavsiye ediyor. Tabii o devirde böyle bizim yaptığımız gibi şimdi herkesin önüne ayrı ayrı tabak konmuyor ki. Sofraya bir tane sahan, tabak konuyor. Herkes oradan yiyor. Efendim. Onun için de buyuruyor ki Efendimiz, herkes önünden yesin. Başkasının önünde, diyelim ki et var. Ona doğru uzanıp almasın. Senin önünde nasibin neyse onu al ye buyuruyor. Dişleri iyice fırçalamayı tavsiye buyuruyor. Parmak aralarını ve parmak boğumlarını yıkamayı tavsiye buyuruyor. Parmakların hem aralarını, hem de boğumlarını yıkayın buyuruyor Efendimiz. Bir Hadis-i şerifte Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şu on şeyi sayıyor ve bunlar fıtrattandır, yani tabiidir. Herkesin yapması gereken şeylerdir bunlar buyuruyor. Bu on şey Peygamberlerin de sünnetidir. Hem Efendimizin, hem diğer Peygamberlerin sünnetidir. Neymiş? Bunlar hepinizin yaptığı şeyler. Bıyıkları kırpmak. Yani bıyıklar ağıza girmeyecek. Bazılarını da gördüğümüz gibi. Sakal bırakmak. Bu da, eskiden sakal kesmek diye bir adet yoktu. Tabii olarak herkes sakal bırakırdı. Ikincisi, üçüncüsü misvak kullanımak. Şimdi diş fırçası diyelim ona. Dişleri temizlemek, ağzı yıkamak. Yemek yedik. Tabi orada fırçamız varsa, ağzımızı çalkaladıktan sonra bir de fırçalamak çok güzel bir şey olur. Ama yok fırça. O zaman ağzımızı çalkalayacağız. Ağzımızı yıkayacağız. Burna su çekmek. Burna su çekmezsek felaket olur değil mi? Yani burnumuzu temizlemezsek karşıdaki insanlarda rahatsız olur, biz de rahatsız oluruz. Tırnakları kesmek. Efendimizin ve Peygamberlerin sünnetidir. Parmak boğumlarını temizlemek, koltuk altı kıllarını gidermek. Mahrem yerleri tıraş etmek. Ve abdest bozduktan sonra temizlenmek. Taharetlenmek. Bu on, mesele Peygamberlerin devamlı surette yaptığı şeylerdir. Yani Allah Teala onlara öğretmiş bütün Peygamberler de ümmetlerine dolayısıyla talim etmişler, öğretmişler. Güzel kardeşlerim. Şimdi önümüzdeki ders biraz uzuncadır. Ona da yardımcı olmak için önümüzdeki dersten de biraz okumak istiyorum. Onu da zamanında bitirelim. Bu bahis bitti. Efendimizin güzel hallerini öğrendik. Efendim vakarını öğrendik, sükut edişini öğrendik ve diğer hususları öğrendik. Bundan sonraki bahis de çok hoş bir bahistir. Gelmeyecek olan kardeşlerimiz varsa onlar da biraz nasiplensinler buradan. Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin dünyaya meyletmemesi bahsidir. Dünyaya gönül vermemesi bahsi. Dünyayı terk etmiyor da, gönlünü dünyaya kaptırmıyor. Mesele burada zaten. Kalbimizi dünyanın avuçlarına vermeyeceğiz. Dünyayı biz kendi avucumuza alacağız. Onu biz elimizden tutmaya gayret edeceğiz. Rabbim hepimizi muvaffak bil hayr olsun. Diyor ki müellifimiz şimdiye kadar okuduğumuz bahislerde, Mefhari Mevcudat Efendimizin yaşayış tarzından bahsettik. Bu bahislerde onun dünyaya meyletmediğini de konuştuk, söyledik, onlardan bahsettik. Buna züht diyoruz. Dünyaya meyletmeme haline züht diyoruz. Dünyaya meyil etmeyen kişiye Zahit diyoruz. Bu hayat tarzıyla dünyaya meyletmeme ile ilgili epeyce Hadis okuduk. Ve diyor ki; Gözümüzün nuru Efendimizin hayatının son yıllarında birçok fetihler yapıldı. Yani çeşitli şehirler fethedildi. Dünya nimetleri Efendimizin önüne serildi. Ama o bu nimetlerin en azıyla yetindi. Medine'ye ganimetler aktığı halde o kendini onlara kaptırmadı. Yeteri kadarını kullandı. Dünyanın insanı cezbeden hallerine kapılmadı. Orta halli iken zengin olan kardeşlerimiz genellikle hayat tarzını da değiştirir. Birçok şeyler değişiyor. Yeni binalar, hanım da değişiyor filan böyle. Efendim. Allah bizi istikametten ayırmasın. Halimiz vaktimiz iyi oldu, zenginleştik diye kendimizi kaydettirmesin. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem dediğim gibi herkese bol bol veriyor, dağıtıyor. Medine'ye geliyor çünkü Allah lütfetmiş. Hanımları da istiyor daha fazlasını, yok diyor, bu kadar diyor. Daha fazlasını istiyorsanız, isterseniz sizi boşayım gidin. Efendim. Hayat boyu rahat rahat geçireceğiniz kadar nimet de vereyim size. Ama Peygamber hanımı olarak kalacaksınız benim yaşayış tarzıma uyacaksınız. Dünyaya kapılmayacağız. Gönlümüzü dünyaya kaptırmayacağız. Mademki elimize çok nimet geliyor, çok çok harcayacağız demeyeceğiz. Ikide bir yol, Efendim koltuk takımlarını değiştirmeyeceğiz yani. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin gönlünü dünyaya kaptırmayışının en cazip misali, vefat etmeden önce bir Yahudi'den 30 ölçek arpa alması. Karşı verecek parası olmadığı için de zırhını rehin bırakması olayıdır. Şimdi diyeceksiniz ki madem bu kadar bol para geliyor. Yani niye almıyor ki bol bol un alıp da eve koymuyor? Efendimiz ihtiyaç sahiplerini gördükçe elindekini onlara veriyor. Yani ben fakir yaşayım diye özel bir gayret göstermiyor. Fakir çok. Başka yerlerden geliyor insanlar. Onların o halini gördükçe elinde olanı veriyor ama gün geliyor, o bahsettiğimiz şeyler de devamlı surette gelmiyor yani. Ganimetler dışarıdan. Un bitiyor evde. Efendim. Un dediğimiz şey de bizim gibi buğday unu değil, arpa unu. Arpa alıyor, 30 ölçek arpa alıyor verecek parası yok. Yahudi tüccara diyor ki; zırhım sende kalsın, biraz, bir müddet sonra paranı veririm diyor. Ama veremiyor. Yani o zırhını kurtaramadan vefat ediyor Efendimiz. Hz. Ebubekir halife olunca o Efendimizin zırhını rehinden kurtarıyor. Efendimiz (S.A.V.) şöyle dua ederdi. Şöyle dua ediyor, Ya Rabbi, Muhammed ailesinin rızkını, kendilerine yetecek kadar ver. Fazla değil. Kendilerine yetecek kadar, yani bize rızkımızı yetecek kadar ver. Demek ki daha fazlası olunca insanlar değişiyor. Efendimiz de istemiyor. Daha fazlasını istemiyor. Müellifimiz adeti olduğu üzere yine bu bahse de bir hadiste senet zikrederek giriyor. Senet neydi? Diyelim ki bizim müellifimiz, Hicri 544'de vefat etmiş bir Alim. Yani Hicri 6. asırda yaşamış, vefat etmiş. Ama o devirde adet, Hadis talebeleri bir Hadisi hangi hocasından aldıysa onun adını söylüyor, zikrediyor. Müellifimiz de kendi hocasından başlayarak benim hocam şudur, benim hocamın hocası budur. Hocamın hocasının hocası şudur, diye Efendimize kadar senedi şöyle sayıyor. Yani diyor ki ben bu Hadis-i Şerifi 3 tane hocadan okudum ayrı ayrı. Daha fazla da okumuş olabilir de 3 tanesini zikrediyor. Ve ondan sonra onların hocasını şöyle zikrediyor. Bu uzun senet Hz. Asşe annemizle son buluyor. Şimdi okuyacağımız Hadisi Şerifi Hz. Aişe annemiz rivayet etmiş. Ne demiş annemiz? Diyor ki Hz. Aişe annemiz, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem vefat edene kadar dünyaya veda edene kadar, 3 gün arka arkaya buğday ekmeği ile karnını doyurmadı. Buğday ekmeğini nadir görüyor zaten. Çoğunlukla arpa ekmeği yiyorlar. Arpa ekmeği yediniz mi bilmiyorum ama yani pek öyle hoş bir şey de değil yani. Boğazdan kolayca aşmıyor. Buğday ekmeğini arada bir görürdü demek istiyor ama 3 gün arka arkaya buğday ekmeği ile karnını doyurmadı diyor. Bir başka rivayet şöyle; Medine'ye geldiği günden vefat edene kadar 3 gün arka arkaya buğday ekmeği ile karnını doyurmadı. Bu biraz daha şey yapıyor. Bildiğiniz gibi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Mekke'de iken Peygamber olmadan önce, rahat bir hayatı vardı. Ticaret yapıyordu. Efendim hanımı Hz. Aişe annemiz zengin bir insandı. O zaman arpa ekmeği yemiyordu. Buğday ekmeği yiyordu ama ne zaman İslamiyeti öğretmeye başladı, Peygamber oldu. Efendim, fakirler Müslüman oldu. Onları kölelikten kurtarmak için, aç, sefil, biçare Müslümanlara yiyecek temin etmek için onlara yardım etti. Ve elindeki imkanları öyle tüketti. Bir başka rivayete göre Seyyidül Beşer Efendimiz 2 gün arka arkaya arpa ekmeği ile karnını doyurmadı rivayeti de var. Arpa ekmeğini de bulamadığı zamanlar oluyor. 2 gün arka arkaya. Yiyecek bir şey var mı diye soruyor. Diyorlar ki hanımları sadece hurma var. Hurma ile yetiniyor. Ve üzerine su içiyorlar. Bazan da hiçbir şey yok diyorlar. Öyleyse ben oruç tutuyorum, diyor. Eğer İki cihan güneşi Efendimiz isteseydi, Allah Teala ona hatır ve hayalimizden geçmeyecek güzellikler lütfederdi. İsteseydi. Allah Teala Efendimize soruyor. İstersen şu dağı altın edeyim diyor. Efendimiz ben istemiyorum diyor. Bir başka rivayet de şöyle, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin aile fertleri, hanımları onun mevlasına kavuştuğu ana kadar buğday ekmeği ile karnını doyurmadı rivayeti de var. Buğday ekmeğini buluyorlar ama fazla değil. Aziz Allah Celle Şanuhu. Hani biz hatırlıyorum. Somun nadiren bulurduk köyde. Somunu da yufka ekmeği sararak yediğimiz olmuştur. Büyük bir nimet o. Hatırlayanınız belki vardır. Şu Hadisi de okuyup bitirelim. Aişe Sıddika Radıyallahu Anha annemiz diyor ki; Kainatın efendisi vefat ettiği zaman geride ne bir altın bıraktı, ne bir gümüş bıraktı. Ne bir koyun bıraktı, ne de bir deve bıraktı. Hiçbir şey bırakmadı. Dedik ya işte vefat edeceği zaman, 30 ölçek arpa alıyor Yahudiden zırhını rehin bırakarak. Evet, geride hiçbir şey bırakmadı. Çünkü eline geçeni ihtiyaç sahiplerine veriyordu. Ve bundan da son derece memnun oluyordu, mutlu oluyordu. Büyükler hep böyledir zaten. Allah onların yolundan ayırmasın bizleri. Yüce Rabbim pepimizi salih kullarından eylesin. Çocuklarımızı, torunlarımızı da salih kullarından eylesin. Zor durumda olan, sıkıntıda olan bütün kardeşlerimize muin ve müzahir olsun. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta, Arakan'da, Doğu Türkistan'da, kafirlerin, zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize yardım eylesin Rabbim. Hepimizi de Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şefaatına nail eylesin. Amin velhamdülillahi Rabbil alemin. El Fatiha.