1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

23. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Rabbinden Korkması, O'na İtaat ve Çok İbadet Etmesi

Önceki Ders 13 Mart 2016
Sonraki Ders 27 Mart 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidina Muhammedin. Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Dersimizin başlığı şöyle; Dersimizin asıl konusu Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Allah Teâlâ'dan korkması. Allah Teâlâ'ya itaat etmesi bahsi. Ve ona çok ibadet etmesi meselesi. Bunun etrafında Hadisi şerifler okuyacağız inşallah. Kadı İyaz diyor ki Allah ona rahmet eylesin. Fahri Kainat Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin Rabbinden korkması, ona itaat etmesi nispetindedir. Yani ona ne kadar çok ibadet ediyorsa, itaat ediyorsa o nispette korkuyor. Demek ki insan Allah Teala'ya ne kadar ibadet ederse, itaat ederse o kadar korkar. Ona çok ibadet etmesi de Rabbini bilmesi kadardır. Ya insan Rabbini bildikçe ibadeti de artar. Bu konu etrafında konuşacağız. Bu ne demek? Cenab-ı Hakka çok itaat eden ona karşı gelmekten çok korkan bir insan çok itaat ederse Allah'tan çok korkar. Evet. Rabb'ini bilen de Allah'a çok ibadet eder. Onun için sevgili kardeşlerim ilmimizi artırmaya çalışacağız. Ilmimiz arttıkça Allah Teâlâ'yı daha fazla bildikçe, Efendim, ona daha çok ibadet edeceğiz. Müellifimiz adeti olduğu üzere ilk hadisi vermeden önce bir senet zikrediyor, onun senedini zikrediyor. Diyor ki; Kadı İyaz bu hocasına okumuş, hocası okuyacağımız hadis-i Şerifi okumuş. Hoca dinlemiş. O suretle Hadis-i şerifi rivayet etmiş. Hocası da diyor ki; Muhammed İbnü İsmail Bizim İmam Buharimiz. Daha bak Kadı İyaz'dan buraya anca gelebildik. Yani 500'lerden 256 tarihine geldik. Ashab-ı Kiram devrine geldik. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh şöyle derdi; Resulü Kibr Aleyhü Ekmelüt Tahaya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur. Konumuzla ilgili olarak Efendimiz Hazretleri şöyle buyurmuştur Ashab-ı Kiram'a hitaben dolayısı ile bize hitaben buyuruyor ki; Şayet siz benim bildiklerimi bilseydiniz, Ey Ashabım, Ey Ümmetim, Siz benim bildiğim şeyleri bilebilseydiniz; az güler çok ağlardınız. Az güler çok ağlardınız. Allah Teala bana çok şey bildirdi. Çok şeyler biliyorum onun lutfetmesi sayesinde. Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz Az gülerdiniz çok ağlardınız. Yani gerçekleri bilen insan, kendini eğlenceden, eğlenmekten alikor. Allah Teala'ya bağlanır. Ve gülmekten ziyade Allah Teâlâ'yı düşünür. Ona ibadet eder. Enes İbni Malik Radıyallahu Anh'ın söylediğine göre bir gün Peygamberi Zişan Efendimiz Ashabına bir konuşma yaptı. Ardından da şayet Siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az gülerdiniz çok ağlardınız buyurdu. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram elleriyle yüzlerini kapattılar ve hüngür hüngür ağladılar. Bu söz onlara böylesine tesir etti. Yine bir başka gün Sultan Enbiya Efendimiz bir konuşma yapmıştı. Cenneti ve cehennemi gördüğünü söylemişti. Allah Teala bana cenneti de gösterdi. Cehennemi de gösterdi buyurdu. Onun ardından da şöyle buyurdu, şayet siz benim gördüklerimi görseydiniz. Az güler çok ağlardınız. Ilk okuduğumuzda siz benim bildiğimi bilseydiniz. Az güler çok ağlardınız. İKinci defada, yani cennetten cehennemden söz ettikten sonra da siz benim gördüklerimi görseydiniz, az güler çok ağlardınız. İmam Tirmizi'den bizim de rivayet ettiğimiz Ebu Ze El-Gıfari Radıyallahu Anh'ın rivayetinde şu ilave vardır diyor müellifimiz Yani Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur bu rivayete göre. Sizin görmedikleriniz i ben görüyorum. Ben sizin görmedikleriniz görüyorum. Sizin işitmediklerinizi, duymadıklarınızı ben duyuyorum. Yani Allah Teala Hazretleri bana bunu lütfetti. Bilmediklerinizi biliyorum, duymadıklarınızı duyuyorum. Ve devamında şöyle buyurdu; Gökyüzü gıcırdadı ve inledi. Böyle buyuruyor Efendimiz. Gökyüzü gıcırdadı ve inledi. Neden acaba, neden gıcırdamış, inlemiş. Buyuruyor ki gökyüzünün, gıcırdayıp dinlemekte hakkı var. Neden acaba gökyüzü, neden gıcırdamış, neden hakkı var? Efendimiz bizim bilmediğimiz bir gerçeği söyle ifade buyuruyor. Gökyüzünde 4 parmak 4 karış değil, 4 parmak bir boşluk yok ki oraya bir melek başını koyup secde etmemiş olsun. Gökyüzünün her noktasında bir melek var. Ve o Allah Teâlâ'ya secde etmiş vaziyette. Başını, alnınısecde etmek için koymuş vaziyette duruyor yani. Ibadet ediyor Allah Teala'ya. Demek ki bir meleğin olmadı 4 parmak genişliğinde bile bir yer yoktur. Her yer meleklerle dolu. Vallahi ve onun arkasından bildiğimiz hadisi söylüyor. Bu defa yeminle söylüyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Vallahi siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az gülerdiniz, çok ağlardınız. Bunun devamı da var. Devamında şöyle buyuruyor. Yani gerçekleri öğrenseydiniz, nasıl olurdunuz? Yataklarda eşlerinizle beraber olmaktan zevk almazdınız. Gerçekleri anlardınız. Ve o size zevk vermezdi. Daha başka ne yapardınız? Dışarılara dökülürdünüz. Sahralara, açık havaalanlarına dökülürdünüz, giderdiniz. Yüksek sesle hıçkıra hıçkıra ağlayarak Allah'a yalvarırdınız diyor. Gerçekleri anladığınız için, bildiğiniz için kendinizi kırlara verirdiniz ve orada hıçkıra hıçkıra ağlardınız ve Allah'a yalvarırdınız diyor. Ebu Zer El-Gifari bu gerçeği Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'den duyduktan sonra diyor ki; Ben bu durum karşısında kesilip bir köşeye atılan bir ağaç olmayı arzu ettim, diyor. Yani Allah Teala benden bir şeyler sormasaydı, beni sorguya çekmese diye düşündüm. Efendim, bu sorumluluktan kurtarmak için. Keşke kesilip de bir köşeye atılan bir ağaç olsaydım da efendim, Allah Teala'nın karşısına çıkıp hesap verme durumunda kalmasaydım diye arzu ettim diyor. Bu hadisin bazı rivayetlerinde bu son söylediğim sözün Peygamber Efendimizin sözüymüş gibi rivayet edildiğini görüyoruz. Biz buna hadis usulünde müdüreç diyoruz. Yani ravinin araya soktuğu bir söz. Kendi sözünü Ravi Peygamber Efendimizin sözü gibi anlatırsa, efendim veya dinleyenler onu öyle anlarsa müdüreç ifade ediyoruz. Bu olaya da idraç istiyoruz hadiste. Bu da, bu rivayetten müdüreçtir. Yani Ebu Zer'in sözü Peygamber Efendimiz tarafından söylenmiş gibi bazı rivayetlerde yer almış. Evet. Kesilip atılan bir ağaç olmayı arzu ettim, cümlesi bazı rivayetlerde Ebu Zer El-Gifari'nin sözü olarak geçmektedir ki, doğru olan da budur. Peygamberimize ait bir söz değildir. Ashab-ı Kiramdan Mugire Bin Şube şöyle rivayet etmiş. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, mübarek ayakları şişince kadar ibadet etti. Bu bilgiler bunu gerektiriyor tabii netice itibariyle. Allah Teala'nın büyüklüğünü, azametini, yüce kudretini bilen bir insan daha çok ibadet eder. Ona daha çok tazim gösterir. O da öyle yaptı. Ayakları şişinceye kadar ibadet etti. Bu hadisi Şerife göre iki cihan güneşi Efendimiz, bilhassa geceleri çok namaz kılardı. O kadar çok kıyamda kalırdı ki, ayakta kalırdı ki mübarek ayakları şişerdi. Bir başka rivayet de şöyle. Aynı manada olmak üzere Ravi diyor ki, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Fahri Cihan Aleyhi Selavaturrahman Efendimize Ashab-ı Kiram dediler ki; bu durumu görünce, Ya Resulallah, Allah Teala senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Bu malum. Hal böyle iken kendini niçin bu kadar yoruyorsun? demişler Ashab-ı Kiram. Yani bağışlandım diye oturmak bana yakışmaz. Benim de ona, Cenabı Mevlaya şükretmem, teşekkür etmem lazım. Onun ifadesi nasıldır? Benim Cenab-ı Hakka ben Cenabı Hakka nasıl teşekkür etmeliyim? İbadet ederek. Hepimiz için bu böyle güzel kardeşlerim. Sağlığımız için, gördüğümüz için, yürüdüğümüz için, tuttuğumuz için efendim, vesair nimetleri için, yani tattığımız nimetleri için vesaire, her biri için ayrı ayrı şükretmek durumundayız. Bu hadisin bir benzeri, 2 sahabiden daha rivayet edilmiştir. Bunlardan biri Nebiler Sultanı Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'in süt kardeşi Ebu Seleme. Ebu Seleme. Büyük bir sahabi. Efendimize erken iman edenlerdendir. Hanımı Ümmü Seleme ile birlikte Habeşistan'a hicret ettiler kafirlerin zulmünden. Oraya kaçtılar. Döndüler, Medine'ye hicret ettiler. Uhud Savaşı'nda Ebu Seleme bir yara aldı. Ve o yara iyileşmedi. Daha sonra nüksetti ve ondan vefat etti. 5 çocuğuyla beraber Ümmü Seleme annemiz ortada kaldı. Efendimiz de onu nikahına alarak kendisine yardımcı olmuş oldu. Yani çocuklarını himayesine aldı böylece. Niye çok evlenmiş diyorlar ya. İşte her birinin bir hikmeti var. Onu ortada bırakmamış. Kendisi evlenmiş. Hz. Aişe annemizden sonra en çok hadis rivayet eden Ümmü Seleme annemizdir. Efendimizin hadislerine en çok hizmet etmiştir. Yani Efendimizin yaptığı her işte binlerce hikmet var da biz anlamıyoruz. Annemiz Aişe Radıyallahu Anha şöyle buyurmuştur. Diyor ki annemiz, Radıyallahu Anha. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin yaptığı hayırlar, ibadetler tıpkı durmadan yağan bahar yağmurları gibiydi. Bahar yağmurları yavaş yavaş yağar ama devamlı surette yağar. Kesintisizdir. Efendimizin ibadetleri de öyleydi diyor. Fahri Cihan Efendimiz'in yaptığı hayırları ve ibadetleri yapmaya hanginizin gücü yeter? Diyor annemiz. Onun için sevgili kardeşlerim, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bir iyilik, bir hayır yapıyorsanız onu devamlı yapın buyuruyor. Mesela birilerine, bir yakınımıza, bir akrabanıza hayır yapıyorsunuz, para gönderiyorsunuz. Bir defa, iki defa göndermeyin, devamlı surette gönderin. Öbür taraftan namaz kılıyorsanız, mesela ne kılıyorsunuz. Teheccüd. Devamlı kılın. Çok kılmayın ama mesela çok kılmaktan rahatsız oluyorsunuz az kılın, fakat devamlı kılın. Evet. Annemiz, Hz. Aişe annemiz dedi ki; Nebiler Sultanı bazen o kadar çok oruç tutardı ki; kendi aramızda derdik ki diyor, bundan sonra hiç ara vermeden oruç tutacak. Yani bir oruca başladığını böyle devam ederdi. Öyle zamanda olurdu ki, hiç oruç tutmazdı. Bu defa da derdik oruç tutmayacak. Yani demek ki Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin ibadetleri böyle. Medine'yi şereflendirdikten sonra Ramazan ayı dışında hiçbir ayda, ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Bu okuduğumuz hadisin bir benzerini üç sahabe rivayet etmiştir. Onlar işte Abdullah İbn Abbas, Ümmü Seleme ve Enes İbni Malik Radıyallahu Anhumdur. Enes İbni Malik Radıyallahu Anh dedi ki, Şayet sen Server-i Enbiya Efendimizi gecenin herhangi bir vaktinde namaz kılarken görmek istiyorsan, onu mutlaka namaz kılarken görürdün diyor. Ben Rasulullahi namaz kılarken göreyim diye arzu ediyorsan, gecenin herhangi bir saatinde onu namaz kılarken görürdün diyor. Şayet Kainatın Efendisini uyurken görmek istersen, yanılmazdın. Onu mutlaka uyurken de görürdün diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem sevgili kardeşlerim, bazen ayın ilk günlerinde, ilk 3 gününde oruç tutardı. Bazen ortasında. Yani ayın birinci, ikinci, üçüncü gününde. Yahut 13, 14, 15. günlerinde. Eyyamı biyz diyoruz ona, oruç tutardı. Kimi zaman gecenin ilk saatlerinde teheccüd yapardı, kimi zaman orta saatlerinde, kimi zaman son saatlerinde. Namaz kılmaya kalkardı yani. Bunun, sahabinin, Enes Bin Malik'ih anlatmak istediği de bu yani. Muhtelif saatlerde Ya neşesine göre. Efendimiz bizden bunu istiyor. Kendinizi ibadet edeceğim diye zorlamayın. Içinizden bir arzu geliyorsa, istek geliyorsa, ben kalkayım namaz kılayım. O zaman kılın. Kur'an-ı Kerim okuyayım diye arzu duyduğunuz vakit okuyun. Yoksa kendinizi zorlamayın. İlla efendim, okuyacağım diye, sıkılarak okumayın yani. Onu ifade ediyor. Ashab-ı Kiramdan Auf Bin Malik Hazretleri var. Allah ondan razı olsun. Diyor ki; Bir gece ben, Fahri Cihan Efendimizle beraber bulunuyordum. Anlaşılan bir seferdeydiler. Çünkü Efendimiz akşamları bir başkasının evinde kalmaz. Kendi evinde kalırdı. Evine de başkasını almazdı zaten. Sadece ya kendisinin yakını bazı çocuklar veya hanımının yakını bazı çocuklar, İbni Abbas gibi bulunabilirdi. Bu anlattığı olay seferde oluyor. Diyor ki; Efendimiz gece kalktı. Mübarek dişlerini fırçaladı, diyoruz artık yani misvakledi. Ardından abdest aldı. Sonra namaza döndü. Ben de onunla beraber namaza durdum diyor. Bu iyice bize gösteriyor ki seferde olmuş bu. Evet Sevgili kardeşlerim dikkat buyurun. Gece kalktığı vakit ibadet için dişini misvakliyor. O günün şartlarını düşünün yani. Bir sahradalar, yani ışık yok. Sadece varsa ay ışığı vardır. Efendimiz o durumda bile misvakini alıyor, mübarek dişlerini fırçalıyor. Onun için diş temizliğine biz de çok önem vermeliyiz. Annelerimiz akşamleyin yatmadan önce Efendimizin misvakini hazırlarlardı. Abdest suyunu hazırlardıb Bir yere korlardı. Efendimiz de kalkınca onları kullanırdı. Diyor ki Avf İbni Malik Radıyallahu Anh, Şimdi namaz kılışını anlatıyor Efendimizin. Sefere çıkmışlar, gece olmuş. Namaza kalkmış Efendimiz. Nasıl namaz kılmış, neler okumuş onu anlatıyor. Diyor ki; 1. rekatta Bakara suresini okumaya başladı. Biliyorsunuz Bakara Suresi, Kuranı Kerim'in en uzun suresi. 286 ayet. 1. rekatta onu okudu diyor. Ama nasıl okuyuş, nasıl okuyordu? Allah'ın rahmetinden söz eden bir ayeti kerimeye gelince orada duruyordu. Allah'a dua ediyordu. Yarabbi bana da rahmet et. Bana da acı Yarabbi diye dua ediyordu. Okuduğu ayette, Efendimizin okuduğu ayette bir azab ifadesi geçiyorsa, orada duruyordu. Allah'ım benim azabından koru. Allah'ım ben senin merhametine sığınıyorum diye Allah Teâlâ'ya sığınırdı. Böyle kılıyor namazı yani. O uzun 1. rekattan sonra ruküya vardı. Kıyamda ne kadar durduysa, rükuda da o kadar durdu. Ve şöyle diyordu rükuda. Sübhanezil Ceberut. Vel meleküt, vel azame. Bazı rivayetlerde vel kibriya ifadesi de var. Kibriya büyüklük, yücelik demek. Ne demek bu, Subhanezil ceberut vel meleküt vel azame. Kudreti sonsuz olan, mülkü uçsuz bucaksız olan, azamet sahibi olan Allah'ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Böyle dua ediyor. Rükuda böyle dua ediyor. Kudreti sonsuz olan, mülkü uçsuz bucaksız olan, azamet sahibi olan Allah'ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Secdeye vardı orada da aynı duaları yaptı. Şimdi söylediğimiz duayı. İkinci rekata kalktı Ali İmran suresini okudu. Sünme suretten sureten. Sonra bir başka sure, bir başka sure okudu. Ve her birini okurken de rükuda, secdede aynı şekilde, tarif ettiğimiz gibi kılıyordu diyor. Buna kim dayanır? Buna bizim dayanmamız mümkün mü? Hani Abdullah ibni Mesud Radıyallahu Anh ne diyor? Baktım namaza durdu geceleyin. Ben de gittim durdum diyor. O kadar uzun kıldı ki diyor, aklıma kötü şey geldi diyor. Diyorlar ki ne geldi aklına? Vallahi namazı bozayım oturayım geldi diyor. O kadar yoruldum diyor, ama o yorulmadı diyor. İşte o oyakları şişinceyekadar ibadet ediyor öyle. Evet. Huzeyfe Bin Yeman var ya, Efendimizin sırdaşı. O da bu hadisi rivayet etmiş. Ve şöyle demiş; Huzeyfetül Yeman şöyle demiştir. Allah'ın Resulü kıyamda ne kadar durduysa, secdede de o kadar kaldı. Iki secde arasında ise aynı süre kadar oturdu. Ardından ayağa kalktı. Mefhari Mevcudat Efendimiz bu namazda şu sureleri okudu diyor. Bakara, Ali İmran, Nisa ve Maide surelerini okudu. Hz. Aişe annemizi dinliyoruz şimdi de. Dedi ki annemiz Bakınız bu da, bir başka uygulama tarzı. Efendimizin bir başka türlü namaz kılışı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem namaza durdu ve bütün bir gece sadece bir ayet okudu diyor. Bir ayet. Aynı ayeti durmadan okuyordu, durmadan oluyordu. Bazı rivayetlerden öğrendiğimize göre, bu rivayet, bu ayet Maide Suresinin 118. ayeti kerimesi. Efendimiz ümmetini, bizleri düşünüyor. Namaz kılarken aklına bizler, ümmeti düşmüş. Ayeti kerime şöyle; Yarabbi onlara azab edersen, şayet kullarına azap edersen. Şüphesiz onlar senin kullarındır. Azap edebilirsin. Zaten onlar senin, sana ait kullar. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen karşı konulmaz Kudret sahibisin. Her işi yerli yerince yapansın. Yani sana yakışan da budur demek istiyor. Azab etmek istersen kullarına azab edebilirsin tabii ki. Çünkü onlar senin kulların. Elleri, ayakları bağlı senin karşında. senin Yüce kudretin karşısında ne yapabilirler ki? Ama onları bağışlarsan zaten sen yüce kudret sahibisin Yarabbi. Bağışlamak da sana yakışır demek istiyor. Sevgili kardeşlerim, Resûl-i Ekrem Efendimiz bu ayeti kerimeyi ümmetine dua edeceği zamanlarda da okurdu. Bir defasında, yine Allah'ım ümmetimi koru, Allah'ım ümmetime acı diye dua edip gözyaşlarına gömülmüştü. Bunun üzerine Allah Teala, Cebrail Aleyhisselam'ı gönderdi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e. Git Resulüme niçin ağladığını sor buyurdu. Niçin ağladığını biliyor ama, işte böyle bir yolu tercih etmiş Allah Teala Hazretleri. Herhalde bize ders vermek için. Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem, ümmeti için duyduğu endişelerden dolayı tabii ki ağlıyordu. Ve Cebrail Aleyhisselam'a bunu söyledi. Ne olacak benim ümmetimin hali? Ben korkuyorum. Ahirette Ya Rabbi senin huzurunda nasıl hesap verecekler? Ben bunun için ağlıyorum. Diye Cebrail Aleyhisselam'a söyledi. Allah Teala da Cebrail Aleyhisselam'a buyurdu ki, Ey Cebrail git. Muhammed'e söyle. Ümmetin konusunda seni razı edeceğiz ve seni asla üzmeyeceğiz. Elhamdülillah. Allah Teala böyle bir vaatte bulundu. Ümmetin konusunda seni üzmeyeceğiz. Sen ne istiyorsan onu yapacağız. Ne güzel değil mi? Sevgili kardeşilerim. Evet. Bizi böyle düşünen bir Efendimiz var. Bizim için ağlayan, gözyaşı döken ve Allah Teâlâ'dan vaad koparan Efendimiz var. Biz onu nasıl sevmeyiz? Biz ona nasıl salat-ü selam getirmeyiz? Durmadan, Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed demeyiz, olabilir mi? Onu sık sık anmalı ve dilimizden Salavatı Şerife'yi düşürmemeliyiz güzel kardeşlerim. Arkamızda kapı gibi bir Rasulü Ekrem Efendimiz var Elhamdülillah. Evet. Başka dinlere inananlar düşünsün. Şimdi biz buraya kadar okuduklarımızdan bir şey öğrendik, değil mi? Efendimiz ayakları şişinceye kadar niye ibadet ediyordu? Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı demişti değil mi Ashab-ı Kiram'ına. Madem ki o benim gelmiş geçmiş günahlarımı bağışladı, öyleyse ben de ona teşekkür için, şükür için namaz kılıyor. Biz de şöyle düşünelim. Madem ki Resulullah Efendimiz bizim için gözyaşı döktü, ağladı. Allah Teala Hazretleri'nden de böyle bir garanti kopardı. O halde biz ona niye salatu selam getirmeyelim ki? Getirmezsek bu bize yakışır mı? Onun için güzel kardeşlerim, sık sık Salat-ü Selam getirelim. Ashab-ı kiramdan Abdullah ibni Şıhhir, şöyle demiştir. Ben bir gün Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanına geldim, namaz kılıyordu. Ağlamaktan dolayı göğsünden kaynayan kazan gibi, kaynayan tencere gibi ses geliyordu. Öyle bir ses. Hani kaynayan kazandan, kaynayan tencereden nasıl bir ses gelirse onun göğsünden de, içinden de öyle bir ses geliyordu. Yani hiçkırmaktan dolayı öyle bir ses geliyordu. Ibadet böyle olur tabii ki. Ibadet dediğimiz böyle olur. Efendimizi en güzel anlatan ve Efendimizin himayesinde yetişen onun üvey oğlu, Hz. Hatice annemizin başka bir eşinden olma İbni Ebi Hale diyor ki; Efendimizi şöyle anlatıyor İbni Ebi Hale. Çoğu zaman mahzundu, hüzünlüydü. Çoğu zaman hüzünlü bir haldeydi. Devamlı surette Allah Teala'yı düşünürdü. Ve rahat nedir bilmezdi, diyor. Yani ümmetinin işiyle meşgul olur, onlara yardımcı olur. Ondan sonra Allah Teâlâ'ya ibadet eder. Ve rahat nedir bilmezdi. Sevgili kardeşlerim, Fahri Cihan Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, Cenabı Hakk'ın azametini, yüceliğini düşünürdü. Dduyardı yakından duyardı. Düşüncesi bundan dolayı iyiydi. Çoğu zaman sükut buyurmasının sebebi de Cenabı Hakkın yüceliği karşısındaki hissiyatı idi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, Allah Teâlâ'ya olan şükranlarını ifade etmek için buyurdu ki; Ben Allah Teala Hazretlerine bir günde 100 defa istiğfar ederim. Estağfirullah. Estağfirullah, estağfirullah derim diyor Efendimiz. Tabii istiğfarın tamamı bildiğiniz gib,i estağfirullahellezi la ilahe illahu el hayyel kayyume ve etubu ileyh. Alimlerden, hadis alimlerinden birine soruyorlar da, Istiğfar ne demektir diye. O da estağfirullah, estağfirullah diyor. Sevgili kardeşlerim 100 defa istiğfar bizim ne kadar zamanımızı alır ki? 5 dakika, bile sürmez yani. Onun için, bu sünneti uygulayalım. Efendimizin bu sünnetini uygulayalım. Şimdi çıktık namazdan. Evimize doğru gidiyoruz. Arabamıza doğru veya otobüse doğru, taksiye doğru neyse gidiyoruz. Sübhanallah, Sübhanallah, Sübhanallah dersek ne güzel bir ibadet yapmış oluruz. Ve Efendimizin sünnetini uygulamış oluruz. Ve Allah Teala Hazretlerine karşı da şükranımızı, teşekkürümüzü dile getirmiş oluruz. Onun nimetleri karşısında. Bir başka hadiste de Günde 70 defa istiğfar ederim buyurmuştur. Günde 70 defa estağfirullah derim. Hangisini uygularsanız, hangisi uygulayabilirsiniz. Mutlaka yapalım bunları. Hazreti Ali Allah ondan razı olsun, şöyle demiştir. Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e sünnetini, yani yaşama tarzını, yaşama üslubunu sordum. Bunun nasıl olduğunu sordum ve şöyle buyurdu bana, İnşallah dersimizi yetiştiririz. Efendimiz buyurmuş ki, sevgili kardeşlerim buraya dikkat buyurun. Kısa kısa ifadeler. Ben bunları size kısa kısa açıklamaya çalışacağım. Hz. Ali ne sordu Peygamber Efendimize? Ya Resulallah senin yaşama üslubun, yaşama tarzın nasıldır diye sordu. Sünnetini sordu. O da buyurdu ki; Marifetullah yani Allah Teala Hazretlerini bilmek benim sermayemdir. Benim sermayem, asıl sermayem malımın esası, Allah Teala'yı bilmektir. Benim gerçek sermayem budur. Akıl dinimin dayanağıdır buyurdu. Akıl benim dinim dayanağıdır. Sevgili kardeşlerim din akılla bilinir. Aklı olmayan biliyorsunuz sorumlu değildir. Bir adamın aklı yoksa namazdan da sorumlu değil, diğer ibadetlerden de sorumlu değil. Mükellef diyoruz değil mi efendim mesela çocuklar da buluğ yaşına ergenlik yaşına gelinceye kadar sorumlu değillerdir. Onun için akıl dinimin dayanağıdır buyururken Efendimiz bunu kastediyor. Insanlar akılları ve anlayışları derecesinde ibadet ederler. Amelleri nispetinde de tabii ki mükafat görürler. Onun için akıl, önemli. Ama akıl her şey değil. Akıl dini uygulama açısından önemlidir. Günümüzde gerçi bazıları aklı din yerine koyuyorlar. Efendim aklımın almadığı şeyi kabul etmem diyorlar. Sanki akıl her şeyi bilip bilirmiş gibi. O da ayrı bir faciadır, oraya girmeyelim şimdi. Şu hadisi şerifi okuyalım. Hub dediği muhabbetullah. Allah sevgisi. Benim asıl işimdir buyuruyor Efendimiz. Allah sevgisi benim asıl işimdir. Sevgili kardeşlerim, önce marifetullah lazım. Allah bilgisi, Allah Teala'yı bilmek. Sonra muhabbetullah gelir. Allah sevgisi ondan sonra gelir. Yani Allah Teala bilinmeden sevilmez. Bileceğiz sonra seveceğiz. Ardından neyi zikretmiş Efendimiz? Şevkullah. Bakınız marifetullah, muhabbetullah, üçüncü olarak Şevkullah. Yani Allah aşkı ile gönlümde oluşan coşku, beni asıl hedefime götürür buyuruyor Efendimiz. Beni asıl hedefime götürecek olan bineğimdir şevk. O coşku, dini coşku beni asıl hedefime götürecek olan bineğimdir. Demek ki, dini coşkuyu hissetmemiz gerekiyor. Ve Zikrullah Enisi. Zikrullah, yani yalnız başıma iken ve halkın arasında iken Allah'ı zikretmek benim can yoldaşımdır. Zikrullah. Marifetullah. Muhabbetullah. Şevkullah, Zikrullah. Allah'ı zikir edeceğiz her fırsatta. Demin bahsettiğimiz Sübhanallah, Sübhanallah nedir? Allah'ı zikretmektir. Zikir, budur, bunun gibi şeylerdir. Veyahut Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e Salavat-i Şerife getirmek. O da zikrullahtır. Allah'ı zikir ettikçe, onunla birlikte olduğumu hissederim demek istiyor, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yani sabah-akşam Allah Teâlâ'yı zikreden bir kimse onu duyar, onu hisseder demek istiyor. Çünkü Allah Teala ne buyuruyor? Fezkuruni ezkurkum. Siz beni anın ki bende sizi anayım buyuruyor. Allah Teala bizim kendisini anmamıza bakıyor. Biz onu anlarsak o da bizi anacağını vaadediyor. Şu hadis-i Şerifi, Hadis-i Kutsidir bu. Bilirsiniz ama yeri gelmişken hatırlayalım. Buyuruyor ki Allah Teala Hazretleri, kulum beni zikrettiği zaman, ben onunla beraberim. Kulum beni zikrederse, Sübhanallah derse ben onun yanındayım, onunla beraber olurum. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de orada yalnız kendim ararım. Şayet beni bir topluluk içinde anarsa burada olduğu gibi ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım. Yani melekler topluluğunda ben o kulumun adını zikrederim. Eğer kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Yani kat kat fazlasıyla yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum Bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. Hem Sahihi Buhari'de, hem Sahihi Müslim'de bulunan en sahih hadislerden biridir bu. Güzel kardeşlerim. Onun için Zikrullah son derece önemlidir. Yalnız başımıza da anabiliriz, birkaç arkadaş bir araya gelir. Kur'an-ı Kerim okuruz, meal okuruz, Hadisi Şerifler okuruz. Bunların hepsi nedir? Zikirdir? Allah'a güven benim hazinemdir buyuruyor Peygamber Efendimiz. Demek ki Allah Teala'ya güvenmek gerekiyor. Ben demek istiyorResulullah Efendimiz, Allah'ın bana vaat ettiği nimetlere güveniyorum. Allah Teala bana neler vadetti? Kulum şunu yaparsa ben de ona bunları veririm buyurmadı mı? İşte ben ona güveniyorum. O benim hazinemdir. Bu güven benim hazinemdir. Çünkü Allah Teala ne buyuruyor? İsteyin vereyim diyor. Üd'ûnî estecib lekum buyuruyor bana dua edin size vereyim. Duanıza karşılık vereyim. Böyle açıkça Kur'an-ı Kerim'i ayeti bunlar sevgili Kardeşlerim. Işte Efendimiz bu güven benim hazinemdir diyor, ben ona güveniyorum. Ve beni zengin kılan da Allah Teala Hazretlerine olan bu güvenimdir buyuruyor. Hüzün arkadaşımdır buyuruyor. Hüzün, mahzun olmak, o benden hiç ayrılmaz diyor. Ki nitekim öyledir efendimiz. Efendimiz Ashab-ı kiramının yanındayken tebessüm buyuruyor. Insanların yanındayken onları rahatlatmak için, efendim onları üzmemek için tebessüm buyuruyor. Yoksa yalnız başına kaldığında onu gören hüzünlü görürdü, mahzun görürdü. Allah'ı bilmek silahımdır buyuruyor Peygamber Efendimiz. Yani Allah'ı bilmem daha doğrusu onun bana bildirdikleri, düşmanlarımla ve şeytanla savaşmak için benim silahımdır. Allah'ı bilmek benim silahımdır. Bunu kastediyor. Onun bana bildirdikleri, Kur'an-ı Kerim ayetleri, düşmanlarımla ve şeytanla savaşmak için benim silahımdır. Demek ki güzel kardeşlerim dinini iyi bilen şeytanla iyi savaşır. Dinini bilmeyen insan da şeytanla nasıl savaşacağını bilemez. Zorluklara tahammül etmek, acele etmemek bir elbise gibi benim bedenimi sarıp kuşatır buyuruyor Efendimiz. Sabır. Sabır çok önemli güzel kardeşlerim. Sabır diyor, buyuruyor, bir elbise gibi benim vücudumu kuşatır. Allah'ın verdiğine razı olmak benim ganimetimdir. Yani zenginliğim budur. Yani Allah'ın verdiğine razı olan kimse, vermediğini istemez. Böylece kalbi zengin olur. Vel fakru fahri. Allah'a muhtaç olmak benim iftiharımdır. Bir başka rivayete el-aczü fahri geçiyor. Şifa-i Şerif'in başka bir nüshasında. yani ben acizim. Kudret ve kuvvet sadece Allah'ındır demek. Az kaldı, ezanla birlikte inşallah bitireceğiz Dünya zevklerine değer vermemek, ki buna züht diyoruz, benim sanatımdır. Zühtü yanlış anlamayalım güzel kardeşlerim. Züht bir şeye sahip olmamak değildir. Hazreti Süleyman her şeye sahipti, saltanatı vardı ama zahitti. Yani dünyaya gönül kaptırmamaktır züht. Züht, dünyaya, dünya zevklerine değer vermemek benim sanatımdır. Allah'a yönelmek, Allah'a bağlanmak kalbimin kuvvetidir. Demekki insan Allah'a bağlandıkça kalbi de güçleniyor, kuvvetleniyor. Doğruluk şefaatçimdir. Bu ifade ile Peygamber Efendimiz bize öğüt veriyor. Yani doğru olan kimse efendim, kurtuluşun yolunu da bulmuştur. Doğru olun, kurtulun. Yani doğruluk sizi kurtarır demek istiyor Efendimiz. İtaat etmem, Rabbimin rızasını kazanmak için bana yeterlidir. Demek ki Allah'a itaat eden, Allah'ın rızasını kazanır. Allah yolunda savaşmak ve nefsimle cihad etmek benim huyumdur, tabiatımdır. Beni mutlu eden, ruhumu ferahlatan namazdır buyuruyor Peygamber Efendimiz. İnşallah Rabbim bize de o imkanı lütfeder. Namaz kıldıkça bizde mutlu oluruz. Ruhumuz ferahlar. Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur. Bu son cümlemiz Allah'ı zikretmek, kalbimi meyve gibi besler. Ruhumu dinlendir demek istiyor. Peygamber Efendimiz. Allah'ı zikretmek bir gıda almış gibi beni besler, ruhumu dinlendirir. Demek ki zikir çok önemli kardeşler. Zikir, Sübhanallah diyeceğiz, Elhamdülillah diyeceğiz, La ilahe illallah diyeceğiz. Bunların hepsi zikirdir. Sübhanallahi ve bihamdihi, en güzel zikirlerden biri. Sübhanallahi ve bihamdihi subhanallahil azim. Evet bu ruhumuzu dinlendirir. Ben ümmitim için üzülürüm. benim üzüntüm onun içindir. Evet. Ümmetim için üzülürüm ben. Ne olacak onların hali diye üzülürüm. Özlemim ise Rabbime yönelmektir. Özlemim Rabbime kavuşmaktır. Ben onu özlüyorum, ona kavuşmayı arzu ediyorum buyuruyor Peygamber Efendimiz. Rabbim bu güzellikleri bizlere de ihsan eylesin. Bizleri de doya doya ibadet edenlerden eylesin. Allah Teala'ya şevk duyanlardan eylesin. Hepimizi salih kullarından eylesin. Hastalarımıza şifalar ihsan eylesin, borçlularımıza edalar ihsan eylesin. Yavrularımızı, torunlarımızı, bütün Mü'min kardeşlerimizi salih kullarından eylesin. Zor durumda kalan bütün kardeşlerimize, Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta, Libya'da, Yemen'de, Efendim dünyanın başka yerlerinde, Doğu Türkistan'da sıkıntı içinde bulunan ve kafirlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize muin ve müzahir olsun ve Yüce Rabbim Efendimizin şefaatini hepimize ihsan buyursun. Amin Velhamdülillahi Rabbil Alemin. El Fatiha.