Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vesselatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Geçen dersimizde Peygamberlerin özelliklerini okumaya başlamıştık. Peygamberler hakkında Kur'an-ı Kerim'de bazı ayetlerde geçen Peygamberlerin sıfatlarını, Allah Teala'nın onlardan nasıl bahsettiğini, görmeye başlamıştık İnşallah devam edeceğiz bugün. Müellifimiz Kadı İyaz Allah ona rahmet eylesin diyor ki; Allah Teala Hazretleri, okuduğumuz bu ayeti kerimelerde birçok Peygamberlerden söz ediyor. Onları, o Peygamberleri her türlü hayra sahip kıldığını ve onları doğru yola ilettiğini Allah Teala haber veriyor. Bu kullarını Peygamber olarak seçtiğini söylüyor. Ve kendilerine hikmet verdiğini, elçi yaptığını ifade buyuruyor. Ben onlara hikmet verdim ve onları kendime elçi yaptım buyuruyor. Şimdi, misalleri görmeye devam edelim. Vekale, Allah Teala Hazretleri Hz. İbrahim'i oğlu İsmail ile müjdelediğini haber veriyor Zariyat suresinin 28. ayeti kerimesinde. Biz de ona yumuşak huylu uysal bir erkek evlat müjdesi verdik. Neymiş vasfı? Yumuşak huylu ve uysal. Demek ki sevgili kardeşlerim bu sıfatlar Peygamberlerin sıfatları. Dolayısıyla Allah Teala bize de böyle olmamızı öğütlüyor. Yumuşak huylu olmak ve uysal olmak Peygamberlere özelliklerindendir. Rabbim hepimizi böyle yumuşak huylu ve uysal insanlardan eylesin. Duhan suresinin 17. ve 18. ayet-i kerimeleri Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: Hz. Musa hakkında buyuruyor. Onlardan önce biz Firavun'un kavmini de sınamıştık. Daha önce biz, Firavun'un kavmini sınamıştık. Yani israiloğullarından önce. Firavun'un kavmini sınamıştık. Onlara çok şerefli bir Peygamber geldi. Ve dedi ki; Çok şerefli, demek ki Peygamberlerin vasıflarından biri de şerefli olmaları. Yüce insanlar, seçkin insanlar. Ve şöyle dedi o Peygamber. Ey Allah'ın kulları dedi, Hz. Musa. Bana kulak verin. Beni dinleyin. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Demek ki sevgili kardeşlerim, Peygamberlerin özelliklerinden biri de güvenilir olmak. Bizim Efendimiz nasıl anılıyordu? Muhammed'ül Emin. Yani güvenilir Muhammed. Güvenilir olmak, Peygamberlerin sıfatlarındandır, özelliklerindendir. Onun için güzel kardeşlerim biz de güvenilir insan olmaya gayret edeceğiz inşallah. Çünkü bizim Efendimiz de öyle. Güvenilir olmak demek ki büyük bir meziyet. Hazreti İbrahim, bu kıssayı çok iyi bilirsiniz. Oğlu İsmail büyüdüğünde ona Saffat suresinin 102. ayeti kerimesinde belirtildiği üzere şöyle diyor. Yavrucuğum seni rüyamda kurban ederken gördüm. Buna ne dersin diye sordu. Hz. İsmail'e babası Hz İbrahim. Hz. İsmail de babasına şu cevabı verdi. Babacığım, sana emredileni yap. Allah Teala sana neyi emrediyorsa onu uygula. İnşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın. Demek ki Peygamberlerin özelliklerinden biri de sabretmeleri. Allah Teala ona sabretme imkanını lütfetmiş daha çocukken. Ileride Peygamber olacağı için. Babasına böylesine teslim oluyor. Babacığım Allah Teala sana neyi emrettiyse onu yap. Beni sabredenlerden bulacaksın. Bunun için güzel kardeşlerim, sabretme huyunu da kendimize mal etmeye gayret edelim. Karşımıza çeşitli aksilikler çıkar, huysuz insanlar çıkar. Bizi kızdırır, öfkelendirir. Ama ben müminim, müminin özelliklerinden biri sabretmesidir diyeceğiz, o sıkıntıya sabredeceğiz. Hz. İsmail hakkında da Allah Teala, Meryem suresinin 54. ve 55. ayet-i kerimelerinde şöyle buyurdu. Hz. İsmail hakkında. O İsmail, sözüne sadık bir Resul ve bir Nebi idi. Sözüne Sadık. Demek ki; söylediği zaman insanlar, Müminler konuştuğu zaman sözünde duracaklar. Verdiği sözde duracaklar. O öyleymiş. Ailesine, Hazreti İsmail ailesine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi. Rabbinin derızasını kazanmıştı. Demekki hedefimiz Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır. Yaptığımız işlerde, davranışlarda hep Allah benden razı olsun, diye düşünmeliyiz. Onun için birbirimize nasıl dua ediyoruz? Hep sık sık değil mi, dilimize pelesenk olmuş Elhamdülillah. Birri bize iyilikte bulundu mu Allah razı olsun diyoruz. Demek ki Allah'ın rızasını kazanmak çok önemli bir şeydir. Bizim Elhamdülillah bu huylarımız Kur'an ahlakıdır. Allah razı olsun demek Kur'an-ı Kerim'in duasını karşımızdaki kardeşimiz için yapmak demektir. Elhamdülillah bu o kadar yaygınlaştı ki, yani hiç beklemediğin insanlar bile Allah razı olsun diyorlar yani. Çok şükür. Evet. Allah Teala, Hz. Musa hakkında Meryem suresinin 51. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor; O ihlaslı ve seçkin bir insandı. Demek ki sevgili kardeşlerim, müminin özelliği ihlaslı olmak. Samimi olmak. Allah hepimizi ihlaslı kullarından eylesin. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için gayret edeceğiz böyle. Hz. Süleyman hakkında Yüce Rabbimiz Sad Suresinin 30. ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur: Böyle buyuruyor Hz. Süleyman hakkında. Ne güzel bir kuldu o. O Süleyman ne güzel bir kuldu. Nimel abd. Innehu evvab. O hep Allah'a yönelen bir kuldu. Evvap demek o demek, Allah'a yönelen kul demek. Allah'a yöneleceğiz inşallah. Biz de öyle olmaya gayret edeceğiz. Allah Teala Peygamberlerin bu sıfatlarını boşuna söylemiyor tabii ki. Bize burada dersler var. Müellifimiz de Allah razı olsun, bu ayeti kerimeleri özellikle buraya getirmiş. Bize bunları hatırlayın diyor. Allah Teala bizden böyle olmamızı istiyor. Allah'a yönelen kullar olmamızı istiyor. Vekale Hz. İbrahim, Hz. İshak. Hazreti Yakup hakkında Saad suresinin 45 ve 47. ayeti kelimelerinde Allah Teala Şöyle buyurmuştur. Güçlü ve basiretli kullarımız Güçlü ve basiretli kullarımız, İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da. Bu Peygamberlerin demek ki özellikleri neymiş? Güçlü ve basiretli olmaları. Yani, olacak hadiseleri tahmin etmeleri, onlara göre düşünmeleri, tedbirli olmaları. Basiretli olmak önünü görmek. Basiret bu. Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen, ihlaslı kullar kıldık. Ahiret yurdunu düşünen ihlaslı kullar. Peygamberlerin demek ki güzel kardeşleri özelliklerinden biri, ahireti düşünen insanlar olmaları. İnşallah biz de hep ahireti düşüneceğiz. Çünkü ne diyoruz? Biz buraya bu gurbet hayatına çalışmaya geldik. Ahirete hazırlanmaya geldik. Bu gurbette niye çile çekiyoruz? Biz buraya dinlenmeye gelmedik ki, rahat etmeye gelmedik ki. Rahat yeri ahiret. Yorulma yeri, acı çekme yeri dünya. Onun için sevgili kardeşlerim, başım ağrıdı, eşim hasta, oğlum hasta, kızım rahatsız. Ben hastayım. Olacak bunlar. Bunlar aslında Allah'ım bir an ikramıdır da biz sabırsız olduğumuz için tahammül edemiyoruz. Çünkü Rabbimiz bizim ahiretteki derecemizi yükseltmek için bize sıkıntılar veriyor. Hiç şüphesiz onlar bizim katımızda Seçkin kimseler, kullardandı hayırlı kullardandı. Hz. Davut hakkında da aynı sıfatı kullanıyor Allah Teala. Saad suresinin 17. ayeti kerimesinde. O daima Allah'a yönelen bir kuldu diyor. Peygamberlerin özellikleri böyle, Allah'a yönelen bir kul. Onun için biz de Allah'a yönelen Kullar olmaya gayret edeceğiz. Rabbim hepimizi muvaffak kılsın. Hz. Davut hakkında Saad suresinin 20. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor Mevlamız. Biz onun hakimiyetini güçlendirmiştik. Ve kendisine hem hikmet vermiştik, hem nübüvvet vermiştik. Peygamberlik de verdik, hikmet de verdik. Hem de adaletle hükmetmek kabiliyeti verdik. Demek ki hikmet Allah'ın bir lütfudur. Adaletle hükmetmek, Cenabı Hakk'ın bir lütfudur. Onun için biz de adil olmaya gayret göstereceğiz. Evimizde ailemize, çalıştırdığımız işçilere karşı, oğlumuza, kızımıza karşı, insanlara karşı adil olmaya gayret edeceğiz. Allah Teala, Yusuf suresinin 55. ayeti kerimesinde Hazreti Yusuf'un hükümdara şöyle dediğini söylemiştir. Yani hapisten çıktıktan sonra, hükümdarla görüşüyor ya Hazreti Yusuf. Hükümdara dedi ki; Hükümdara diyor ki Hazreti Yusuf, beni ülkenin hazinelerini yönetmekle görevlendir. Hazinelerin başına beni geçir. Çünkü ben koruyup yönetmeyi iyi bilirim. Benim böyle bir özelliğim var. Ve nitekim de öyle yapıyor biliyorsunuz. O kuraklık yıllarını Hz. Yusuf'un bu özelliği, yani koruyup yönetmeyi iyi bilmesi sebebi ile kolaylıkla atlatıyorlar. Hz. Musa da Allah Teala Kehif suresinin 69. ayeti kerimesinde Hz. Musa'nın, Hızır Aleyhisselam'ı şöyle dediğini haber veriyor. Hz. Musa ile Hızır Aleyhisselam karşılaştılar ya. O sırada, diyor ki Hz Musa; İnşallah benim sabırlı olduğumu göreceksin diyor. Hz. Şuayb, Hz. Musa'ya demişti ki; hani Hz Musa firavun zulmünden kaçıyor. Beni öldürür diye. Medyen'e, Şuayb Aleyhisselamın yaşadığı Medyen'e kaçıyor geliyor. Hz. Şuayip da ona diyor ki, Işte yanımda 8 yıl çalış. Kızlarımdan birini sana vereyim, onunla evlen demişti. Musa Aleyhisselam da ona kendisine zorluk çıkarmayacağını ifade ettikten sonra şöyle demişti. Inşallah benim ahdine sadık olduğumu, dürüst bir insan olduğumu göreceksin, demişti. Ya anlaşmamıza sadık kalacağım. Onun için demek ki anlaşmalara sadık kalmak, mü'minin özelliğidir. Biri ile bir sözleşme, anlaşma yaptık mı , biz bozmayacağız. Bozan taraf biz olmayacağız. Anlaşmayı, sözleşmeyi bozan taraf biz olmayacağız. Ahdimize sadık kalacağız. Dürüst olacağız. Hz. Şuayb, Hud suresinin 88. ayeti kelimesinde belirtildiği üzere şöyle demişti. Hazreti Şuayb. (Arapça metin okuyor) Size yapmayın dediğim şeyleri, kendim yaparak çelişkiye düşmek istemem. Size bir şeyi yapmayın diyorsam, onu ben de yapmam. Size yapmayın dediğimi ben yaparak çelişkiye düşmek istemem. Tek istediğim, elimden geldiği kadar yanlışlarımızı düzeltmektir, diyor. Ben sizin yanlışlarınızı düzeltmeye çalışıyorum. Demek ki Peygamberlerin özelliklerinden biri de bu. Ümmetinin yanlışlarını düzeltmek. Biz de ailemizde bunu uygulayacağız. Çalışanlarımıza hatalarını söyleyeceğiz. Yapmayın, bu yanlış. Şunu yanlış yapıyorsun diyeceğiz. Öğretmen isek talebimize bunları söyleyeceğiz. Efendim. İmamsak, vaizsek cemaatimize bunları söyleyeceğiz. Allah Teâlâ, Lut aleyhisselam hakkında Enbiya suresinin 74. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor. Lut'a da hikmet ve ilim verdik. Böyle buyuruyor Allah Teala Hazretleri. Lut'a hikmet verdik ifadesi ile Allah Teala, ona sağlam bir muhakeme, yani akıl yürütme ve adaletle hüküm etme yeteneği verdiğini söylüyor. Buradaki hikmetinmanası akıl yürütme ve adaletle hükmetmek. Allah Teala Hazretleri, önce Hz. Zekeriya'dan söz etti. Onun hayırlı bir evlat istediğini söyledi. Onun duasını kabul ettiğini ve kendisine evlat olarak Hz. Yahya'yı vereceğini belirtti. Eşini ileri yaşına rağmen doğum yapacak hale getirdiğini, iyileştirdiğini söyledi. Aynı şey Hz. İbrahim için de olmuştur. Yani hanımı diyordu ki meleğe ben, yaşlı bir kadınım. Ben nasıl çocuk doğururum diyordu. Ama Allah Teala arzu ederse bu oluyor. Enbiya suresinin 90. ayeti kerimesinde şöyle buyurdu. Onlar hayır işlerinde yarışıyorlardı. Bakınız bu da çok önemli bir özelliktir. Hayır işlerinde birbiriyle yarışmak. Sevap umarak ve azaptan korkarak bize dua ediyorlardı. Sevap umarak ve Allah'ın azabından korkarak bize dua ediyorlardı. Ve sadece bize boyun eğiyorlardı. Bunlar ne güzel vasıflardır, özelliklerdir güzel kardeşlerim. Hayır işlerinde yarışmak. Sevap umarak ve Allah'ın azabından korkarak, Allah'a dua etmek. Ve sadece Allah'a boyun eğmek. Müminin özellikleridir bunlar. Okuduğumuz ayet Sadece bize boyun eğiyorlardı diye bitti ya biraz önce okuduğumuz ayet. Tabiin alimlerinden Süfyan Es-Sevri var. Büyük bir alim. Büyük bir Müfessir. Mezhep sahibiydi yani İmamı Azam Ebu Hanife gibi. İmam Şafiî gibi, fakat mensupları kalmadığı için o mezhep de ortadan kalktı. Ayette geçen huşu kelimesinin devamlı hüzün mânâsına geldiğini söylemiştir. Süfyani Sevri. Onlar devamlı hüzün halindeydi. Süfyani Sevri bu manayı vermiş. Haşiin kelimesine huşu kelimesine, devamlı surette Allah'ın huzurunda mahzun olmak manası severmiş. Bu Peygamberlerle ilgili ayet-i kerimeleri nihayetlendirirken müellifimiz diyor ki: Kur'an-ı Kerim'de daha başka birçok ayeti kerimelerde Peygamberlerden söz edilmiştir.Allah Teala Peygamberlerden birçok ayette söz etmiş ve onları mükemmel birer insan olduklarını ortaya koyan özelliklerinden söz etmiş, güzel huylarından söz etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bunlar çok. Şimdi de Hadis-i Şeriflerle, Efendimizin ifadeleriyle Peygamberlerin özelliklerinden bahsedecek mükellefimiz. Efendimiz de diğer Peygamberlerden Hadis-i şeriflerinde söz etmiştir. Birçok hadisi şerifte de diyor Peygamberlerin bazı özelliklerinden söz edilmiştir. Şu hadisi şerifleri buna misal olarak zikredebiliriz. Hz. Yusuf'tan bahsederken Efendimiz buyuruyor ki; Kerimoğlu, Kerimoğlu, Kerimoğlu Kerim yani Nebioğlu Nebioğlu Nebioğlu Nebi kimmiş? İbrahim'in oğlu, İshak ın oğlu Yakub'un oğlu Yusuf. Hazreti Yusuf'u böyle methediyor. Ne kadar dikkate şayandır değil mi güzel kardeşlerim? Hz. İbrahim'in oğlu İshak, Peygamber oluyor. Baba Peygamber oğlu Peygamber. İshak'ın oğlu Yakup Peygamber oluyor. Yakub'un oğlu Yusuf Peygamber oluyor. Aynı nesilden dört peygamber arka arkaya geliyor. O devirler öyle idi. Allah Teala öyle münasip görüyor. Onları ümmetlerine ıslah etmek üzere onlara Allah'ın şeriatini anlatmak üzere Peygamber yapıyor. Peygamber Efendimiz böyle buyurmuştur. Enes İbni Mâlik Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği bir hadiste Fahri Kainat Efendimiz şöyle buyurmuştur. Peygamberlerin bir özelliği varmış. Neymiş o? Işte diyor Peygamberlerin hali böyledir. Onların gözleri uyur ama kalpleri uyumaz. Bir başka hadis-i şerifinde de kendisi için onu söylemiştir. Yani sabah namazına kalktı. Efendim, sünneti evde kıldı. Öyle yapıyoruz ya. Yani camiye gitmeden evvel sünneti evde kıldı, sonra biraz yattı uyudu. Efendim. Merak ettiler. Yani bu abdestim bozulmadı mı diye. Efendimiz, benim gözlerim uyusa da kalbim uyumaz buyurdu. Çünkü Peygamberlerin özellikleri böyledir. Yani abdestinin bozulup bozulmadığını onlar bilir. Esasen uyku abdesti bozmaz da, biz ne olur ne olmaz. Aklımız Peygamber olmadığımız için onlar gibi kalplerimiz aynı hassasiyete sahip olmadığı için bilemiyoruz. Bir hal vaki olmuş olabilir. Abdestimiz bozulmuş olabilir. Onun için hani oturduğumuz yerden bir yere yaslanmadan oturduğumuz zaman uyursak, abdestimiz bozulmuyor, bozulmaz. Biliyorsunuz Allah Teala Hazretleri, Hazreti Süleyman'a muazzam bir saltanat vermiştir. Rüzgarları onun emrine veriyor, hayvanların dillerinden anlıyor. Efendim, daha başka özellikleri var. Öyle olduğu halde Allah Teala'ya derin bir saygı beslerdi Hz Süleyman. Üstün bir tevazua sahipti. Çok mütevazi bir insandı. İşte bu sebeple o, rivayet edildiğine göre başını kaldırıp da gökyüzüne bakmazdı. Allah Teâlâ'ya duyduğu aşırı hürmetten dolayı. Böyleymiş. Devamlı gönlü Allah Teala ile irtibatlı olduğu için, böyleymiş. Arka taraflarda başka bir alem var galiba. Evet orada rahat konuşuluyor. Evet. Ya birinin camide olduklarını hatırlatmaları lazım demek ki. Camideyiz. Camide yüksek sesle konuşulmaz. Hz. Süleyman'dan bahsediyoruz. Hz. Süleyman çok mütevazi bir insandı dedik ya. İşte bu tevazu ve Allah'a saygısı sebebiyle halka lezzetli yemekler ikram ederdi. Fakat kendisi arpa ekmeği yerdi. Her şey emrinde. Allah Teala ona her şeyi lütfetmiş. Zenginlik onda, haşmet onda ama o Allah teâlâ'ya duyduğu aşırı hürmet ve tevazu sebebiyle arpa ekmeği yiyor. Insanlara en güzel yemekleri ikram ediyor. Allah Teala, Hz. Süleyman'a şöyle vahiy etmiştir. Ey abidlerin başı, Ey ibadet edenlerin başı. Ey zahitlerin kendisini örnek aldığı insanın oğlu. Kimin oğluydu Hz. Süleyman? Hz. Davud'un oğlu. Hz. Davut'dan böyle bahsediyor. Allahu Teala. Zahitlerin kendisini örnek aldığı insanın oğlu. Hz. Davud'un biliyorsunuz çok önemli özellikleri var. Birazdan ondan bahsedeceğiz. Efendimiz bahsedecek. Şimdi Hz. Süleyman'ın Allah Teâlâ'ya olan üstü saygısından ve tevazuundan bahsediyoruz. Hz. Süleyman'ın üstün tevazunun bir örneği şudur: Sebe Suresinin 11. ayeti kerimesinde, Enbiya suresinin 81 ayeti kerimesinde geçiyor bu Efendimizin bahsettiği husus. O rüzgara da hükmederdi. Rüzgarın üzerinde O muazzam ordusuyla giderken, rüzgara biniyor. Beni götür diyor rüzgara ordumu götür diyor ve rüzgar onları alıyor ordusuyla beraber, götürüyor. Bir yere giderken yaşlı bir kadın ondan bir şey istemek için önüne çıkardı. Süleyman, dur, senden bir isteğim var derdi. Hz Süleyman rüzgara emrederdi. dur, esme derdi. Rüzgar dururdu. Kadını dinler, isteğini yerine getirir, sonra tekrar rüzgara biner yoluna devam ederdi. Rüzgara hükmetmek bu demektir. Nasıl? Bilemeyiz işte. onu biz bilemiyoruz tabi. Ama rüzgarın evler yıktığını, değil mi efendim insanları o muazzam gücüyle nasıl uçuruyor çatıları değil mi? O hortum ne yapıyor? Alıyor, götürüyor. Insanları, evleri. Şimdi onun terbiye edilmiş şeklini düşünün. O rüzgarın terbiye edilmiş şeki Hz. Süleyman'ı ve ordusunu alıyor. Bir aylık yola götürüyor. Hz. Yusuf Mısır'ın hazinelerine bakıyordu ya, Hükümdar onu hazinelerin başına geçip geçirmişti ya. Yusuf'a, Hz Yusuf'a dediler ki şu koskaca memleketin erzak depoları senin elinde. Böyle olduğu halde neden güzelce yiyip, içmiyorsun? Karnını güzelce doyurmuyorsun. Demek ki Hazreti Yusuf, her şeye sahip olduğu halde istediği gibi, gönlünün arzu ettiği gibi yiyip içmiyor. Neden böyle yapıyorsun, diye sordular. Hz. Yusuf bu soruyu soranlara şu cevabı verdi. Karnımı doyurduğum zaman karınları aç olan insanları unuturum diye korkuyorum. Ne büyük tevazu, ne büyük huşu. Ben doya doya yemiyorum ki, açları hatırlayayım diye. Sevgili kardeşlerim, Peygamber Efendilerimiz böyle insanlardı, böyle büyük insanlardı. Allah'ın kullarını düşünen insanlardı. Yüce Rabbim hepimizi Peygamber ahlakı ile ahlaklandırsın. Çünkü bu dünya yeme içme yeri değil. Biz gerçi başka bir şey düşünmüyoruz ama efendim, hanım akşama ne var, ne yaptın? filan. Arkadaşlar öğleyin ne yiyeceğiz? Evet bu bizim işimiz. Çünkü şeyimiz o kadar. Büyüklüğümüz, efendim, huşumuz o kadar. Peygamberler ise yeme içmeye önem vermiyorlar. Çünkü yeme içme yeri ahiret. Orada her şey var. Allah Teala yiyin için buyuruyor. Ben sizi buraya onun için getirdim. Bütün bu nimetleri size verdim yiyin, için. Aklınıza ne geliyorsa onu da size vereceğim buyuruyor. Şunu isterim Allah'ım, bunu isterim. Herkesin farklı farklı arzuları var. Allah Teala onların hepsini ahirette lutfedecek. Onun için biraz sabredelim kardeşlerim. Biraz sabredelim. Orayı hak edelim inşallah. Orada öyle bir hayat var ki, bitmeyen tükenmeyen bir hayat. Sonu yok yani. Ölüm orada öldürülecek. Onun için ölüm yok. Bu geçici dünya hayatında acılara, ızdıraplara, yokluklara tahammül edelim. Hepsi bitecek. İnşallah Rabbim cennette bize güzel imkanlar lutfedecek. Şimdi Ebu Hureyre Radiyallahu Anhın Fahri Kainat Efendimizden rivayet ettiği bir hadis okuyacağız. Ve burada Hz. Davud'u biraz daha genişçe tanıyacağız. İki cihan güneşi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur. Hz. Davud'a hangi kitap indirilmişti? Zebur indirilmişti. Efendim. Kur'an okumak demek. Allahu Teala, Davut Aleyhisselama Zeburu okumayı kolaylaştırmıştı. Zeburu çok hızlı bir şekilde okurdu. Zebut tabii Kuranı Kerim gibi büyük bir kitap değil. Daha küçük bir kitap. Daha çok duaları ihtiva eden bir kitap. Hz. Davut derdi ki, ben filan yere gideceğim, atlarımızı hazırlayın. Atlar hazırlanana kadar Zeburu okuyup hatmederdi. Bu çok güzel bir vasıftır. Efendimiz bundan bahseder zaman zaman. Hz. Davut yalnızca kendi elinin emeği ile geçinirdi. Her şeye sahip olduğu halde, zırh yapar. Ona benzer şeyler yapar ve geçimini öyle temin ederdi. Elinin emeği ile geçinirdi. Onun için ümmetine bunu tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz. Zor durumda olan bir takım insanlara çalışıp çabalayıp elinin emeği ile geçinmelerini tavsiye ediyor ve Hz. Davut'u da örnek gösteriyor. Davut elinin emeği ile geçinirdi buyuruyor. Yani demire neden hükmediyor? Hz. Davut. Neden kolayca zırh yapıyor? Allah Teala buyuruyor ki, Sebe suresinin 10. ve 11. ayet-i kerimelerinde, Davut Peygambere Allah Teala zırh yapma sanatını öğrettiğini belirtiyor da, demiri de Davud için yumuşaktık. Ve ona dokusu düzenli bol zırhlar yap dedik. Dokusu düzenli, mükemmel, yani insanların vücudunu acıtmayacak tarzda zırhlar yap, bol zırhlar yap dedik diyor. avud Aleyhisselam Allah Teâlâ'dan hazinesinden ,yani devlet hazinesinden bir şey almadan yaşamayı lutfetmesini istiyor. Yarabbi ben devlet hazinesinden hiçbir şey almayayım. Elimin emeğiyle geçineyim. Bana bunu lütfet diyor. Ve öyle lutfediyor Allah Teala da ona. Demek ki elinin emeği ile geçinmek çok güzel, çok değerli bir şey sevgili kardeşlerim. Sanatkar, zanaatkar kardeşlerim bununla iftihar etsinler. Çalışmak, elinin emeği ile geçinmek Peygamber özelliğidir. Efendimiz de tüccar değil miydi? Peygamber olmadan evveel. Onun için her Peygamberin bir işi, bir sanatı vardı. Efendimiz buyuruyor ki, Allah Teala'nın en sevdiği namaz Davut Aleyhisselam'ın namazıydı. Allah Teala'nın en sevdiği oruç da Davut Peygamberin orucudur. Bunu anlatacak Allah Teala. Affedersiniz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Neden onun namazı, çok değerliydi orucu çok değerliydi? Allah Teala'nın en sevdiği namaz onun namazıydı. Allahü Teala'nın en sevdiği oruç onun orucuydu. Onu izah ediyor Peygamber Efendimiz. Hz. Davut gece yarısına kadar uyurdu. uykusunu almak için uyurdu. Gecenin üçte birinde namaz kılardı. Gecenin üçte birini ibadetle geçirirdi. Gecenin altıda birinde yine uyurdu. Uyku önemli, çünkü ertesi gün çalışıyor. O elinin emeği ile geçiniyor ya. Dinç olması lazım. Insanlara hizmet etmesi lazım aynı zamanda. Bu itibarla uykusunu alması lazım. Peki orucu nasıldı? Peygamber Efendimiz de bize bunu tavsiye ediyor. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Buna ne diyoruz? Savmı Davut diyoruz. Bir gün oruç tutmak bir gün bir gün tutmamak. Devamlı oruç tutmak pek makbul görülmüyor. Çünkü açlık hissi duyulmuyor orada. Insanın vücudu hep oruç tuttuğu için açlığa alışıyor. Ve yemek istemiyor yani. Bir gün yerse ertesi gün acıkabiliyor yani. Oruç tutarken acıkmak önemli. Demek ki güzel kardeşlerim. Ben çok oruç tutmak istiyorum diyenlerimiz Savmı Davud tutacaklar. Bir gün oruç tutacaklar, ertesi gün tutmayacaklar. Hz. Davut yünden dokunmuş elbise giyerdi. Yünden dokunmuş elbise giyerdi. Onun yere serdiği yaygı, kıldan yapılmış bir yaygıydı. Mükemmel halılar değil ,yere serdiği bir kıldan yaygı. Her şeyi olduğu halde. Arpa ekmeğini küle bular, tuza batırır yerdi. Öyle yaparmış. Arpa ekmeği yerdi. Ama tuza batırır, küle bular, tuza batırır yerdi. İçtiği su, onun gözyaşlarına karışırdı. Yani o kadar ağlardı ki, Allah Teala'nın verdiği bu lütuflar karşısısında. Bana bu kadar imkanlar lütfettin Yarabbi diye. Böylesine zahit ve duygulu bir insandı Hz. Davut. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem de ayakları şişinceye kadar ibadet etmiyor mu? Ya Resulallah niçin böyle yapıyorsun, canını üzüyorsun? Allah Teala senin gelmiş geçmiş günahların affetti. Bunu da sana bildirdi. Niye kendini böyle yoruyorsun dedikleri vakit, Allah Teala'nın bunca lütufları karşısında ona şükreden bir kul olmayayım mı? buyuruyor. Peygamberlerin hali böyle güzel kardeşlerim. Hz. Davud'un yaptığı bir hatadan bahsediliyor. Bu hata ile ilgili çeşitli rivayetler ama bu rivayetleri zayıf. Tam bilemiyoruz. Onları zikretmeyelim. Yaptığı hatadan sonra güldüğü hiç görülmedi, diyor müellifimiz. Rabbinden utandığı için başını kaldırıp da gökyüzüne bakmadı. Allah gökyüzünde mi diyeceksiniz? Değil elbette. O her yerde ama gökyüzü yüceliği ifade ettiği için efendim, yüceliği, büyüklüğü, ululuğu ifade eder. O da başını kaldırıp da gökyüzüne bakmazdı. Hayatı boyunca gözyaşı döktü. Böyle büyük bir insandı Hz. Davut. hayatı boyunca gözyaşı döktü. Söylendiğine göre böyle bir rivayet var. Çok kuvvetli olmadığı için bu rivayet müellifimiz temriz sigası dediğim bir üslupla, ruviye diye anlatıyor. Söylendiğine göre Davut Aleyhisselam'ın gözyaşları'nın düştüğü yerde otlar biterdi. O kadar çok ağlardı. Hatta ve hatta Gözyaşları yanağında izler bırakmıştı. Bu kadar çok ağlardı. Yine şöyle rivayet edilmektedir. Davut Aleyhisselam tebdili kıyafet ederek, halkın arasına karışırdı. Kıyafetini değiştirir, beni tanımasınlar diye halkın arasına karışırdı. Acaba insanlar benim hakkımda ne düşünüyor diye, onu öğrenmek isterdi. Yani bir yanlışım var mı? Benim neyimi tenkid ediyorlar? diye halkın arasında dolaşırdı. Insanların kendisi hakkında iyi şeyler konuştuğunu duyunca da tevazuu daha da artardı. Allah Teâlâ'ya karşı daha mütevazi olurdu. Demek ki ben onları iyi yönetiyormuşum, demek ki ben onları ezmiyormuşum,halkın benden memnunmuş diye tevazuu daha da artardı. Müellifimiz şimdi de İsa Peygamberin, Aleyhisselam zühtünden bahsedecek. Hz.İsa hep yaya yürürdü. Gideceği yerlere yaya olarak giderdi. Ona dediler ki bir eşek alsan da, bir merkep alsan da ona binsen ve rahat etsen dediler. Hazreti İsa kendisine yapılan bu teklife şöyle cevap veriyor. Benim bir eşek ile uğraşıp, onun yemi ile, suyu ile meşgul olup da kendisini ihmal etmeme Yüce Rabbim izin vermez diyor. Onunla uğraşıp da diyor, Allah Teala'yı zikirden, ona ibadet etmekten geri kalmam diyor. Büyükler böyledir. Hani bizim büyüklerimizden bir zat okumuştum. Hep çorba içermiş. Yahu diyorlar bir yemek ye, işte şunu ye, bunu ye. Allah'ın verdiği nimetler var. Diyor ki, ben onları yiyeceğim yiyeceğim diye zikirden geri kalamam. Çorbayı çabukça içerim biter, karnımı doyururum. Demek ki bu Peygamber ahlakı. Ezan okundu. Peki, burada kalalım. Burada kalalım. Adetimiz o ya, Ezanı Muhammed'i ile efendim dersimizi bitirmek. Güzel kardeşlerim, demek ki Peygamber Efendilerimizi kendimize örnek alacağız. Başta Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi, onun için hadisi şerifler okuyacağız. Kültürümüzü, bilgimizi, ilmimizi artıracağız. Böylece iyi mümin olmanın yollarını öğreneceğiz. Çünkü biz sevap avcısıyız. Bol bol sevap kazanacağız ki, ahiretimizi mamur edelim. Orada köşkler, saraylar bizi bekliyor. Köşkleri, sarayları satın almak da dünyada mümkün oluyor. Değil mi, ibadetlerle, hayırlarla, zikirlerle mümkün oluyor. Onun için vaktimizi çok iyi kullanalım, değerlendirelim güzel kardeşlerim. Yüce Rabbim hepimizi muvaffak bil hayır buyursun. Zor durumda, darda kalan bütün kardeşlerimize yardım eylesin. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'da Arakan'da, Yemen'de,Libya'da, Afganistan'da, Doğu Türkistan'da kafirlerin, zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize yardım eylesin. Ve bizi de Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin şefaatine nail eylesin. Amin elhamdülillahi rabbil alemin, El Fatiha.