1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

24. Fasıl: Peygamberlerin Mükemmel Yaratılışı, Üstün Ahlâkı ve Değerli Soyu

Önceki Ders 3 Nisan 2016
Sonraki Ders 17 Nisan 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu Vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim. Bir kaç derstir Peygamber Efendilerimizin mükemmel yaratılışını ve üstün ahlakını Konuşuyoruz. 5-10 dakika içinde İnşallah bu bahsi bitirip yeni bir bahçe başlayacağız. Hoşunuza gidecek bir bahis. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin şemailini konuşacağız. MüellifimizKadı İyaz Hazreti İsa'nın zühtünden bahsediyordu. Nasıl dünyaya değer vermeyen bir insan olduğunu bize anlatıyordu Hz İsa'nın. Şöyle diyor, Hz. İsa kıldan dokunmuş elbise giyerdi. Yani giyimine kuşamına pek önem vermezdi. Kıldan dokunmuş, en ucuz en değersiz şeyler. Onu giyer, ağaç yaprağı yerdi. Tabii devamlı surette ağaç yaprağı yenmez ama efendim, kimseden bir şey istemediği için, belli bir işi de olmadığı için, zaman zaman ağaç yaprağı yemek zorunda kalırdı. Hz. İsa'nın bir evi yoktu. Nerede uykusu gelirse orada uyurdu. Dünyaya değer vermeyen bir insandı. Hz.İsa yüksek tevazu sahibi bir insan tabi. Bu sebeple insanların kendisine miskin diye hitap etmesinden hoşlanırdı. Miskin aslında zorba olmayan, insanlara fenalık yapmayan kişi manasınadır. Zararsız adam. Evet. Peygamberlerin özellikleri, dünyaya gönül vermemeleridir. Gönül bağlamamak manasında söylüyoruz tabii yani. Dünyaya gönül bağlamamak. Dünyaya teslim olmamak. Dünyayı avucunun içine almak ama dünyanın avucunun içine girmemek. Çünkü dünya sizi avucunun içine alırsa istediğini yaptırır. Allah korusun. Hazreti Musa, Firavun'un kendisine fenalık yapacağından korktu. Peygamber olmadan önce. Yani çarşıda giderken bir hemşehrisi kendisinden yardım istedi. Bu adam beni dövüyor diye. O da ona bir yumruk attı, adam öldü. Bu defa Hazreti Musa'yi takibe başladılar. O da kaçtı oradan kaçtı. Şuayb Aleyhisselamın memleketine doğru gitti. Medyen. Medyen'e doğru gitti. Şöyle bir rivayetden söz ediliyor. Firavuna yakalanmamak için, Firavun'un adamlarına yakalanmamak için Şuayb Aleyhisselamın memleketine, Medyen'e varınca o kadar zayıflamıştı ki, çünkü insanlara görünmek istemiyor. Kimseden bir şey de isteyemiyor. Dolayısıyla bulduğu otu, yeşilliği yiyerek yoluna devam ediyor. Oraya vardığı vakit, otların yeşil rengi karnında görünecek kadar zayıflamıştı. Vücudu o kadar zayıflamış ki, midesindeki şeyi görünebilecek hale gelmiş. Efendimiz, bu durumla ilgili bir bilgi veriyor bize. Fahri Kainat Efendimiz buyurdu ki; Sallallahu Aleyhi Vesellem. Serveri Enbiya Efendimiz buyuruyor ki; benden önce gönderilmiş olan Peygamberler, çeşitli şekillerde imtihan edilirlerdi. Her Peygamber farklı sıkıntılarla Allah Teala tarafından imtihan edilirdi. Ama onlar bu imtihana üzülmezlerdi diyor Peygamber Efendimiz. Işte şuram hasta oldu, bana böyle bir sıkıntı geldi, yokluk içindeyim, perişanım diye şikayet etmezlerdi. Mesela diyor Efendimiz, Bir Peygamber fakir düşse, vücutlarına bit düşse, şimdi bit bilinmiyor ya, biz iyi biliriz. Eskiden Efendim, bizden önce de tabii demek ki eskiden daha çokmuş bit, vücuda bit düşer. Siz bir hediye aldığınızda nasıl sevinirseniz, onlar da, Peygamberler de bundan dolayı sevinirlerdi. Yani fakir kaldım. Işte vücuduma bit düştü, sıkıntı çekiyorum. Bu bana Allah'ın ikramı diye, sevinirlerdi. Ki gerçekten zaman zaman söylüyoruz. Aslında hastalık Cenabı Hakk'ın bir imtihanıdır. Amellerimiz, ibadetlerimiz Cenabı Hakk'ın bizim için takdir buyurduğu dereceye dereceyi tutturmaya yetmiyorsa, Allah Teala sevdiği kuluna hastalık verir, ıstırap verir. Onun derecesini yükseltir. Onun için hastalıklar birer ikramdır. Bunu böyle bilmek lazım. Sızlanmamak lazım. Allah tahammül etsin, tahammül gücü versin böyle kardeşlerimize. Hz. İsa'nın yumuşak huyundan kimseye zarar vermemesinden bahisle Efendimiz, Kadı İyaz diyor ki, Hz. İsa yolda giderken bir domuzla karşılaştı. Ona dedi ki; haydi güle güle, selametle dedi. Domuza böyle dedi. Bunu duyarlar dediler ki Hazreti İsa'ya. Şaşırdılar tabii. Bu değersiz bir hayvan. Ona neden böyle iyi bir söz söyledin. Güle güle, selametle dedin. Diye sordular. Hz.İsa şu cevabı veriyor onlara. Ben dilimi kötü söz söylemeye alıştırmak istemem. Domuz bile olsa karşımdaki dilimi kötü söz söylemeye alıştırmam. Ona da iyi söz söylerim. Demekki domuza bile güzel söz söyledin mi, güzel olan şeyleri telaffuz eder, söyler. Efendim. Ben de dilimin ayarını bozmak istemiyorum dedi Hazreti İsa. Şimdi Hz. Yahya'nın, Hz. Musa'nın zühd hayatından kısaca bahsedeceğiz. Müellifimiz Kadı İyaz diyor ki Şifa-i Şerif Müellifi. Allah ona rahmet eylesin. Tabiin neslinin ünlü bir alimi var. Mücahid bin Cebr. Tabiin nesli hangileriydi? Ashabı kiramdan sonra gelen nesil. Ona tabiin diyoruz. Mücahid bin Cebr onlardan. Diyor ki; Yahya Peygamberin yiyeceği ottu, ot. Yani mecbur Kalınca ot yerdi. Ve bundan şikayet etmezdi yani. Hz. Yahya, Allah korkusundan dolayı ağlardı, çok ağlardı. O kadar ki, gözyaşları yanaklarında yol yol iz bırakmıştır. Yani yanaklarında, gözyaşlarının izleri görülürdü. O kadar çok ağlardı. Bu hali ancak o hali anlayanlar takdir edebilirler. Bizim gibi göz pınarları kurumuş adamlar bunları nereden takdir edecek? Ya insan niye ağlar ki diye, belki de yey yaparız, şaşırırız, hayret ederiz. Evet. Bekkain diye bir zümre vardır, ashaptan sonra gelen insanlar. Çok ağlayanlar. Tabiin neslinden. 8 kişi. Çok ağlarlarmış. Allah korkusundan dolayı. Insanların fenalıklarından nefret ettiği için Hz. Yahya onlardan, insanlardan uzak dururdu. Vahşi hayvanlarla birlikte ot yerdi. Insanlardan kaçardı ve vahşi hayvanlarla beraber olur, onlarla beraber yaşar, onlarla ot yerdi. Ünlü bir tarihçi ve tefsir alimi var. İbni Cerir et Taberi. Hicri 310 tarihinde vefat etmiş. Yani çok Efendimizden 300 sene sonra vefat etmiş. Her iki eseri de çok meşhurdur, hem tefsiri, ilk tefsirlerden. Hem de yazdığı tarih, İslam tarihi. Çok meşhurdur. Tabiin alimlerinden Vehb İbni Münebbih'den şöyle dediğini rivayet etmiştir. Hz. Musa bir çardakta gölgelenirdi. Yemeğini eliyle yemezdi de. Suyu da bir bardaktan içmezdi. Tıpkı hayvanların yaptığı gibi bir taş- daki oyuktan ağzıyla yer, ağzıyla içerdi. Yani Allah Teâlâ'ya tevazuunu göstermek için efendim, ben senin değersiz bir kulunum. Ya Rabbi. Yani köpekden benim farkım yok. O nasıl yiyorsa ben de onun gibi yerim. O nasıl su içiyorsa bende onun gibi içerim. diye böyle yapardı. Evet dediğim gibi bu bizim anlayacağımız aşure bir tevazu şeklidir. Niye yapardı bunu? Hz. Musa bunu neden yapardı? Allah Teala kendisiyle doğrudan konuştu ya, ona değer verdi, karşısına aldı, kendisi ile konuştu Allah Teala. İşte bunun için bu büyük lütfu karşısında Allah Teâlâ'ya, onun karşısında değersiz olduğunu göstermek için böyle yapardı. Yarabbi, sen yücesin. Sen büyüksün Yarabbi. Ben değersiz bir kulunum. Bana büyük ikramda bulundun anlamında teşekkürünü böyle belirtirdi. Peygamberler hakkında size verdiğimiz bu bilgileri nereden aldın diye bana sormayın demek istiyor müellifimiz. Zikrettiğimiz bütün bu bilgiler çeşitli kitaplardan, güvenilir kitaplardan aldığım bilgilerdir, diyor. Peygamberlerin ne mükemmel birer insan olduklarını, ortaya koyan bütün bu anlattığımız Üstün özellikler, onların iyi huyları, güzel halleri ve tavırları mükemmel davranışları son derece meşhurdur, diyor. Bunlar kitaplarınızda yazılıdır, bu bilgiler orada vardır. Meşhurdur. Sözü bitirirken, bu bahsi bitirirken diyor ki; Bilinen bu durumları zikrederek sözü uzatmak istemiyorum diyor müellifimiz. Bazı kifayetsiz tarihçiler ve müfessirler vardır. Bazı kifayetsiz, yetersiz tarihçiler ve müfessirler var. Onların yazdığı kitaplarda bizim yazdıklarımıza aykırı bilgiler vardır diyor. Onlar tenkid ediyorlar bu bilgileri. Biz onlara değer vermiyoruz. Sözü de etmiyoruz. Bu bilgileri değerli buluyoruz, güveniyoruz. Sağlam bilgilerdir. Biz bunları buraya aldık. Bu bilgilere itibar etmeyen adamlar var. Ben onlara değer vermiyorum, siz de onlara değer vermeyin demek istiyor. Evet sevgili kardeşlerim Peygamber Efendilerimizin ahlakını, yaşayış tarzlarını, hayata bakışlarını görmüş olduk. Bu bahis deöylece bitti. Müellifimiz Kadı İyaz Allah ona rahmet eylesin. Bizi bilgilendiriyor. Çok güzel, çok değerli bilgiler veriyor bize. Şimdi de Efendimizi anlatacak. Yukarıdan beri diğer Peygamberleri anlattı. Sıra kime geldi. Efendimiz Aleyhisselatu Vesselama geldi. Efendimiz Aleyhissalatu Vesselamı uzun uzun anlatacak. Ama önce bize onun şemailini kısaca anlatacak. Gerçi bu ders bitiremeyeceğiz elbette. Önümüzdeki ders de okuyacağız inşallah. Önce Efendimizin şemailini, şemaili neydi? Dış görünüş. Öncelikle dış görünüş, sonra yani suret, sonra siret. İç bilgileri, yani ahlakı yaşayış. Ama önce Efendimizi görünüş şekli ile tanıtacak. Kaşı şöyle, gözü böyle, yürüyüşü böyle, sözü böyle, sohbeti böyle diye bize anlatacak. Fahri Kainat Aleyhi Ekmelüt Tahiyyat Efendimiz Hazretlerini çok iyi anlatan 2 sahabi var. Biri Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'in himayesinde yetişmiş olan Hint İbni Ebi Hale. Hint ismi, Araplarda hem erkeklere verilen bir isimdir hem hanımlara. Bizde de öyledir ya. Efendim. Biri o, Hazreti Hatice'nin Efendimizden önceki hanımından doğmuş bir çocuk ve Efendimizin terbiyesinde yetişti. Dolayısıyla çocukluktan itibaren Efendimizin her halini gördü. Ikincisi, Ali Bin Ebi Talip. Peygamber Efendimiz onu da, amcası Ebu Talib'in çocukları çok olduğu için, 10 yaşında yanına aldı. Amcama yardım edeyim dedi. Hatta diğer amcası Hz. Abbas'a dedi ki, sen de bir çocuğunu al. Amcamın yükü çok ağır. Öyle geliru de fazla yok. Onlara biz bakalım dedi. Hz. Ali de efendimizin yanında yetişti. 10 yaşından itibaren. Biliyorsunuz çocukluktaki bilgiler çok sağlamdır. Kendinizden de bilirsiniz. Benim yaşındaki adamlar son zamanlarda olanları unutuyor da, eskileri unutmuyoruz. Çocukluktaki bilgileri unutmuyoruz. Bu böyledir. Onun için bu iki zatın verdiği bilgilere daha çok dayanacak müellifimiz. Size diyor ki ey dinleyici, Ey kardeşlerim, Allah size çeşit çeşit nimetlerini ikram eylesin. Amin. Şimdiye kadar size Peygamber Efendimizin güzel ahlakından bahsettik. Onun Yüce faziletlerinden söz ettik. Fahri Cihan Efendimizin sahip olduğu üstünlükleri ortaya koyan çeşitli özelliklerinden bahsettik, onları anlattık. Bu konularla ilgili olarak anlattıklarımızı sahih rivayetlere dayanarak anlattık. Zayıf, hadislerden değil, sahih hadislerden derleyerek size anlattık. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin şanını gösteren pek çok rivayet vardır. Ashab-ı kiramın ondan sonra gelen tabiin neslinin rivayet ettiği, Efendimizin yüceliğini gösteren pek çok hadis var. Ama biz bu rivayetlerden yeterli gördüğümüz kadarını topladı ve zikrettik. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin faziletleri ve değeri çok geniş bir bahistir diyor. Uçsuz bir denizdir bu bahisler. Efendimizin yücelikleri, efendim, değeri, bu bahsin hepsini anlatmaya kalkacak olsak, elimizdeki deliler buna yetmez. Yani Efendimizin yüce hallerinin aAnlatmaya elimizdeki hadisler yetmez. Ki gerçek de odur elbet. Serveri Enbiya Efendimiz'in özellikleri bir muazzam denizdir. O denizi hiçbir kap taşıyamaz diyor. Denizli hangi kapla başka yere nakil edebilirsin? Efendimizin faziletleri de üstünlükleri de işte böyledir. Muazzam bir denizdir. Onu hakkı ile anlatamayız, hakkı ile anlatamayız. İki cihan güneşi Efendimiz'in özellikleri, güzellikleri pek çoktur. Saymakla bitmez. Hadde hesaba gelmez. Ama biz Bu konudaki rivayetlerden çoğu hasen ve sahih mertebesinde olanları ve tanınmış eserlerde yazılanları toplamaya çalıştık. Sadece güvenilir olanlarını toplamaya çalıştık. Size onlardan bahsedeceğiz. Zayıf rivayetlere girmeyeceğiz diyor. Biz bu ikinci kısımda Biz bu ikinci kısmı, Hazreti Hasan'ın, Efendimizin torunu Hz. Hasan'ın dayısı İbni Ebi Haleden rivayet ettiği hadisle bitirmek istedik. Şimdi okumakta olduğumuz 2. bahsin sonuna geldik. Bahsi, ikinci kısmı birinci kısmı okuduk, ikinci kısmı da bitirmek üzereyiz. Hz. Hasan'ın dayısı İbni Ebi Haleden rivayet ettiği hadiste bitirmek istiyoruz. Bu 2. kısım neydi, bu okumakta olduğumuz 2 kısmı adı? Bir daha hatırlayalım. Allah Teala'nın Resulü Ekrem'e beden ve huy güzellikleri vermesi, din ve dünya üstünlükleri vermesi. Okuduğumuz bahisin adı bu. Allah Teala Peygamber Efendimize hem beden, vücut bakımından, hem huy bakımından güzel yaratmıştır. Bunları okuduk. Din ve dünya üstünlükleri lütfetmiştir bahsetmiştir ona. Evet bunları okuduk bu bahiste. Biz bu konudaki pek çok rivayetten pek azını zikrettik. Fahri Kainatın özelliklerine dair çok, pek çok hadisi şerif var. Ama Biz bu okuyacağımız hadisi çok muhtevalı buluyoruz. Şimdi okuyacağınız hadisi şerif çok zengin engin, derin buluyoruz. İnşallah biz de Onu dikkatle takip ederiz. Bu hadisten sonra, hadisin içinde geçen ve Arapça'da az kullanılan kelimeler, ki onlara garibul hadis denir, onları açıklayacağız diyor ama bu bize hitap etmiyor. Yani Arapça açısından açıklayacak. Şu kelimenin manası budur, bu kelimenin manası budur diye. biz orayı okumayacağız zaten. O bizim işimize yaramadığı için ben Şifa-i Şerif şerhine de orayı almadım gerek yok. Çünkü hadisi açıklarken oradan zaten istifade etmiş oluyoruz. Sevgili kardeşlerim, şimdi Peygamber Efendimizin dış görünüşünü el alacağız. Buna Hilye diyoruz. Hilye. Efendimizin hilyesi. Hani hattatların meşhur eserleri vardır. Onların en meşhur eserlerinin adı Hilye. Büyük levhalar. Orada Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin ahlakından bir özet vardır. Daha ziyade Hz. Ali'nin anlattığı, Efendimizin özelliklerini yani hilyesini ihtiva eder. Biz de şimdi tabii onunla yetinmeyeceğiz, daha geniş bir tarzda okuyacağız. Müellifimiz şimdi okuyacağımız Hadis-i Şerifi senedini çok uzun bir şekilde veriyor. Sizin sabrınızı taşırmamak için, 200., kitabımızın 200. sayfasındadır o. Bu senedi okumayalım biz, metne geçelim. Bu senet 201. sayfanın 3. satırında bitiyor. Benim elimdeki kitabı takip edenlere göre söylüyorum. Parklı kitaplar takip eden arkadaşlar da var. Bu senet 201. sayfanın 3. satırında şöyle bitiyor. Hz. Hasan Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın gülü, Hz. Hasan, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin iki reyhanın dan biri olan Hz. Hasan, dayısı Hind İbni Ebi Hale'ye, Peygamber Aleyhisselamı kendisine anlatmasını istiyor. Dayıcığım diyor, bana Peygamber Efendimizi anlat diyor. Kadı İyaz, birinci senetten sonra ikinci bir senet daha zikrediyor. Bu senet de çok uzun. Onu da okumayalım. Ikisini de okusam şimdi 10 dakika beni dinleyeceksiniz böyle canınız sıkılacak. Bu senedin son kısmını okuyalım. 202. sayfaya geçelim. Ikinci satırdan itibaren takip edebilirsiniz. 202. sayfa, 2. satır. Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan diyor ki; dayım Hind İbni Ebu Hale,Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i en iyi anlatan insanlardan biriydi. Ona Dedem Sallallahu Aleyhi Vesellemin özelliklerinden hilyesinden öğrenebileceğim kadarını bana anlatmasını istedim, diyor. Çoktur Efendimizin hilyesi ama bana, benim öğrenim aklımda tutacağım kadarını anlat dedim diyor. Peki diyeceksiniz ki, Hz. Hasan dedesinin özelliklerini, hilyesini bilmiyor muydu? Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Alemi Cemale göçtüğü vakit Hz. Hasan 7 yaşındaydı. 7 yaşında bir çocuk ne kadar bilir? Fazla bilemez. Ama dayısı onun yanında büyümüş, Efendimizi çok iyi tanıyan biri. Ondan yardım istiyor. Bana dedemi anlat diyor. Hz. Hasan diyor ki, Dayım şunları söyledi: Şimdi başlıyoruz, hadisimizi okumaya. Sultanı Enbiya Aleyhi Ekmelüt Tahaya Efendimiz, Sallallahu Aleyhi Vesellem, irice yapılıydı. Ve heybetliydi. Vücudunu görenler, onun heybeti karşısında ürperirlerdi, öyle heybetliydi. Mübarek yüzü, Fahri Cihan Efendimizin mübarek yüzü, Ayın 14'ü gibi parlardı diyor. Görenler o mübarek yüze doyamazdı. Baktıkça bakarlar, ancak aşkları, heyecanları artardı. Öyle güzel bir yüz. Yusuf Aleyhisselam'ın adı var. Asıl güzel o. Boyunu anlatıyor. Nasıldı boyu? Uzun'a yakın orta boyluydu Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Ne kısa boyluydu, ne uzun boyluydu. Uzuna yakın orta boyluydu. Mübarek başı büyükçeydi. Sevgili kardeşlerim başın aşırı büyüğü de makbul değil, küçüğü de makbul değildir. Resûl-i Ekrem Efendimizin başı, mübarek başı aşırı büyük değildi. Saçları hafifçe dalgalıydı. Yani tamamen düz de değildi, kıvırcık da değildi. Hafif dalgalı bir saç. Yüce Rabbim överek yarattığı için elbette böyle güzel her şeyi güzel. Şimdi saçını anlatıyor. Şayet mübarek saçı kendiliğinden ikiye ayrılırsa, ortadan, saçın ortasından ikiye ayrılırsa, onu ortadan ikiye ayırırdı. Kendiliğinden ikiye ayrılmazsa saçları, saçlarını kendi haline bırakırdı. Saçı uzadığı zaman kulak memesini geçerdi. Efendimizin. Efendimiz sık sık saç traşı olmazdı. Çok nadir saç traşı olurdu. Saçı uzadığı zaman kulak yumuşaklarını geçerdi. Ileride daha başka sahabelerin anlattığını da okuyacağız. Yani saçı omuzlarını dövecek kadar uzadığı da olurdu. Ama İbni Ebi Haleyi dinliyoruz. O gördüğünü anlatıyor. Mübarek rengi nurani beyazdı. Ne demek. Yani sırf beyaz değildi, kireç gibi beyaz değildi. O makbul değil biliyorsunuz. Kırmızıya kırmızı karışık. Pembemsi bir yüzdü. Yani Türklerin yüzü diyelim. Nasılsa onun yüzü de öyleydi. Biraz daha iyi bilelim diye söylüyorum. Yani bazı rivayetlerde esmerallevni. geçer. O esmeri bizim bildiğimiz esmer manasında değil. Onu yeri gelince anlatacağız. Bu dediğim gibi, beyaz ama biraz pembemsi, pembe karışmış bir beyaz. Mübarek alını açıktı. Dar değildi yani, açık bir alnı vardı. Kaşları tıpkı hilal gibi inceydi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin mübarek kaşları hilal gibi inceydi ve gürdü. Gür saçları. Çatıkkaşlı değildi. Yani kaşlarının ucu burada birbirine birleşmezdi. Arada açıklık vardı. Evet. Çatıkkaşlı değildi demek istiyoruz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin iki kaşının arasında bir damar vardı. Bu damar, Fahri Alem Efendimiz öfkelendiği zaman kanla dolar ve kabarırdı. Bir şeye öfkelendiği vakit kabarırdı. Nasıl kabarır? Kanla dolar. Evet. Nadiren öfkelenir. Yani ashabının yaptığı birtakım haksızlığı gördüğü vakit, dayanamazdı, onları öyle uyarırdı. Burnu yüksekce ve inceydi. Hafifçe de kavisliydi böyle. Mübarek burnu. Yüksekçe ve inceydi. Hafifçe de kavis vardı. Mübarek burnunun üzerinde bir nur yükselirdi. Bir nur. Pırıl pırıl parlardı. Şayet bir kimse tekrar dönüp onun mübarek yüzüne bakmazsa, bakmayacak olursa burnunun üzerinde yükselen bu nur dolayısıyla burnunun yüksek olduğunu zannederdi. Hayır burnu yüksek değildi. Burnunun üzerinde bir nur vardı, o nur burnunu yüksek gösterirdi. Geri dönüp bir daha bakan bunu fark ederdi. Ama bir kere bakıp da Efendim başını, çeviren veya yere indiren, burnunun yüksek olduğunu zannederdi. Son derece biçimli bir burun. Sakalı Şerifine geçiyor. Sakalı sık ve gürdü. Ama çok uzun değildi. Yani öyle göbeğine uzanan bir sakal değil. Sakalın uzununu da makbul görmezdi Peygamber Efendimiz. Efendim. Bizimki gibi de değildi, yani biraz daha uzundu. Onun için derler ki işte bir tutam olmalı saç. Evet, doğrudur. Gözleri mübarek gözleri siyahtı. Sevgili kardeşlerim Efendimizin mübarek gözünün beyazı son derece beyazdı. Bembeyaz. Göz bebeği simsiyah. Gözünün beyazı beyaz, göz bebeği de siyah olursa o göz çok güzel olur. Çok güzel görünür. Işte mesela cennetteki güzelleri tavsif ederken Kur'an-ı Kerim, hurul İn. buyuruyor. Gözlerinin beyazı son derece beyaz, efendim, siyahı da son derece siyah. Gözleri siyah demektir. Efendimizin gözleri de böyle güzeldi. Yanakları düzdü, yani çok etli değildi, yumru değildi. Etli yanak, öyle yumru yanak pek de güzel görünmez. Onun için Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin mübarek yanakları mümkün olduğu kadar düzdü. Şimdi ağzını tasvir ediyor, mübarek ağzını. Mübarek ağzı genişti. Ağzı geniş olanlar, düzgün konuşurlar. Ağzı dar olanlar pek fasih, güzel, açık konuşamazlar. Dişleri bembeyazdı, pırıl pırıldı Bunu hep konuşuyoruz zaten. Çünkü her fırsatta mübarek dişlerini misvaklerdi. Yatarken misvakler, kalkınca misvakler, yani gece uyanınca. Her abdest alışında misvakler. Ve bize de öyle buyuruyor ya. Ümmetime ağır gelmeyeceğini, zor gelmeyeceğini bilsem, şefkate bakın. Onları üzmeyeceğimi bilsem her abdest alışlarında dişlerini temizlemelerini tavsiye ederdim. Sanki etmiyor. Ediyor da, nasıl nazik, nasıl ince bir üslüpla değil mi tavsiye buyuruyor. Bize buyuruyor ki, abdest aldığınızda dişinizi fırçalayın. Öyle olunca da mübarek dişleri dolu gibi parlıyordu, böyle bembeyaz. Yüce Rabbim onları hepimize cennette görmeyi nasip eylesin. Hem de Firdevs cennetinde. İnşallah. Beraber olalım, diyelim ki biz Şifa-i Şerif cemaatiyiz. Ya Rasulallah okuduk. Mübarek vasıflarını, özelliklerini. Şimdi doya doya seyretmek istiyoruz. İnşallah orada birbirimizin yüzüne bakarak seyrederiz Efendimizi. Ön dişlerinin arası seyrek ve pek hoştu. Yani dişleri birbirine girmiş dişler vardır biliyorsunuz böyle, öyle değil. Sadece ön dişlerinin arası hafif açıktı. Çok değil. Göğsünden başlayan tüyler ince bir şerit halinde göbeğine kadar uzanırdı. Göğsünde başlar tüyler, ince bir şerit halinde göbeğine kadar uzanırdı. Mübarek boynu gümüş gibi parlaktı. Berraktı. Bu ifade ile müellifimiz, Allah ona rahmet eylesin. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellemin boynunun hem beyaz olduğunu, hem uzun olduğunu anlatmak istiyor. Boynun uzun olanı da güzel görünür biliyorsunuz. Mübarek boynu gümüş gibi berrakdı. Bütün organları birbiriyle uyumluydu. Bu çok önemlidir. Yani adam vardır. İşte burnu mesele aşırı derecede büyük olabilir. Yahut dudakları farklı olabilir. Ne bileyim ben. Gözleri aşırı derecede iri olabilir. Uyum bulunmayabilir. Öyle değil. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin her organı birbiriyle uyumluydu. Eti sıkıydı. Zayıf da değildi, kilolu da değildi. Eti sıkıcıydı, öyle zayıf da değildi. Göze hoş görünmeyecek derecede kilolu da değildi. Kilolu olmak bizim hastalığımız biliyorsunuz. Onu Efendimiz pek uygun görmüyor. Yani ümmetimin son zamanında yaşayanlar, işte öyle karınları şey olacak Kilolu olacak, şişman olacaklar. Biz de dikkat edelim.Ona dikkat edelim. Göğsü ile karnı aynı hizadaydı. Göğsü ile, mübarek göğsü ile kaynı karnı aynı hizadaydı. Yani göğsü ileri çıkık değildi. Göğsü ile omuzlarının arası genişceydi. Yani yiğit adamı böyle tavsif ederiz değil mi? Omuzları geniş olur yani. Göğsü ile omuzlarının arası genişçe idi. Mafsalları, eklemleri, yani kolunun, bacağının elinin hareketli kemikleri kalıncaydı. Kılıç tutmak için öyle de olmak lazım yani. Soyunduğunda mübarek bedeni nur gibi parlardı. Vücudunun üst tarafını, gömleğini çıkarttığı vakit onu görenler hayran kalırdı. Öylesine güzel bir vücud. Nur gibi parlardı. Biraz önce söylediğini farklı bir üslupla anlatıyor. Göğüs çukurundan göbeğine kadar efendim, ince tüyler bir şerit gibi uzanırdı diyor. Memelerinde ve karnında kıl yoktu. Mübarek memelerinde, karnında kıl yoktu. Kollarında, omuzlarında, kollarında, omuzlarında ve göğsünün üst tarafında pek çok kıl vardı. Bilekleri uzundu. Avucu genişti. Mübarek bilekleri uzun, avucu genişti. Avuçları genişti. El ve ayakları etliceydi. El ve ayak parmakları hem uzuncaydı, parmakların uzunu makbuldür. El ve ayak parmakları hem uzuncaydı, hem de son derece ölçülüydü, biçimliydi. Ayaklarının altı hafifçe çukurdu. Yani düz taban değildi. Ayaklarının üstü ise. son derece düzdü. Ayaklarına su dökülse, üzerinde bir damlası kalmayacak şekilde ayaklarının üzeri düzdü. Mübarek ayaklarını yerden hızlıca kaldırırdı, yürürken. Öyle yavaş yavaş kaldırmazdı, ayaklarını sertçe hızlıca kaldırır. Yere sert şekilde basmazdı. Sert şekilde ayağını kaldırır ama yere yumuşak bir tarzda basardı. Geniş ve hızlı adımlarla yürürdü. Bir yere giderken adımlarını hem geniş atar, hem hızlı yürürdü. Ashab-ı Kiram diyorlar ki biz onun yanında biraz koşmak zorunda kalırdık diyorlar. Hızlı yürüyeyim diye gayret etmiyor, onun tabii yürüyüşü. Böyle geniş adımlarla, hızlı adımlarla gidiyor. Oyalanmıyor yani, bir yerde oyalanmıyor. Zamanını değerlendiriyor, efendim, hızlı adımlarla yürüyor. Diyor ki müellifimiz yürürken, meyilli bir yerden iniyormuş gibi sakin bir şekilde yürürdü. Düz yolda giderken biraz demek ki hafif öne meyilli yürürdü. Meyilli bir yerden iniyormuş intibaını uyandırırdı. Bir tarafa döneceği vakit bütün vücuduyla dönerdi. Bir tarafına adam gelmiş mesela. Bir şey soruyor. Böyle başını yana çevirerek onunla konuşmazdı. Adama değer verdiğini göstermek için bütün vücudu ile dönerdi. Bu bir nezaket kaidesidir. Kibirli adamlar, kendini beğenmiş adamlar, efendim, biraz da kasırlar. Başlarını hafifçe çeviriler. Ne diyorsun, söyle bakalım filan gibi. Öyle değil. Bütün cücudu ile dönüyor. Adama değer veriyor, insana değer veriyor yani. Allah'ın Resulü, Allah'ın yarattığı varlıklara değer verirdi, insana daha büyük bir değer verirdi. Başını yere çevirirdi. Bakışlarını yere indirdi. Aziz Allah Celle Şanuhu. Gökten çok yere bakardı. Göğe çok bakmazdı, tevazuundan dolayı. Daha ziyade yere bakardı. Çoğu zaman gözucuyla bakardı. Hafifçe böyle bakardı. Bakış tarzı öyleydi. Bir yere gideceği vakit, ashabı ile beraber bir yere gideceği vakit, onları öne geçirirdi, kendisi onların arkasından yürürdü. Ne buyururdu, arkamı meleklere bırakın derdi. Böyle buyururdu. Onlar arkamdan geliyorlar. Siz onlara engel olmayın. Siz öne geçin. Meleklere yol açın buyururdu. Ashabını önünde yürütürdü. Ve son bir ifade , Bu derse mahsus son cümle dedim tabii. İnşallah önümüzdeki ders kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yolda karşıladığı kimselere önce o selam verirdi. Sevgili kardeşlerim, burası da çok önemli ve bize bunu tavsiye ediyor, Efendimiz tavsiye buyuruyor. Tavsiye ediyor işte ağzımızdan çıkıyor öyle, kusura bakmayın. İlk selam verenin daha çok sevap kazanacağını söylüyor Efendimiz.Onun için de kendisi buna örnek olarak ilk defa karşılaştığında, Selamünaleyküm veya Es Selamun Aleyküm buyuruyor. Onun için biz de Mümin kardeşlerimizle karşılaştığımızda, önce biz selam verelim de, daha çok sevap alalım diye gayret edelim. Biliyorsunuz bu devirde selam neredeyse unutuldu. Yolda karşılaşıyoruz iki kişi, birbirimizin gözüne ya bakıyoruz veya başımızı öbür tarafa çeviriyoruz. İki kamyon gibi yan yana geçip gidiyoruz. Birbirimize selam vermiyoruz. Bu çok yanlış bir şey. Selamımı almıyor. Almazsa uğurlar olsun. Sen selam ver. Almazsa sen Ve Aleykümselam dersin. Böyle yapacağız sevgili kardeşlerim. Evet yani bazen hakikaten insan yoruluyor. Selam veriyor veriyor, karşılığını görmeyince efendim, canı sıkılıyor. Yüce Rabbim Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ile birlikte Firdevs cennetinde hepimizi beraber eylesin. Onun mah cemalini doya doya seyrettirsin. Kendi cemalini de bize göstersin. Sıkıntıda olan bütün Müslüman kardeşlerimize yardım eylesin. Gerek memleketimizde, gerekse Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'da, Libya'da, Yemen'de, efendim, Afganistan'da, Arakan'da, Doğu Türkistan'da kafirlerin ve zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize yardım eylesin. Bizi de onun şefaatine nail eylesin. Amine velhamdülillahi Rabbil Alemin. El Fatiha.