1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

25. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Şemâili

Önceki Ders 17 Nisan 2016
Sonraki Ders 15 Mayıs 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatü vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bundan önceki dersimizde Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin şemailini okumaya başlamıştık. Hz. Hüseyin babasına babası Hazreti Ali'ye Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin ashabıyla otururken ne yaptığını, onlarla ne yaptığını sormuştu. Hz. Ali de şöyle cevap verdi. Hz. Ali, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi arkadaşlarıyla beraber otururken ne yaptığını tanıtırken, anlatırken dedi ki; bir insan Fahri Alem Sallallahu Aleyhi Vesellem'den bir şey istemişse, bir ihtiyacını belirtmişse ya ona istediği şeyi verirdi, veya elinde yoksa o sırada ileride bir tarihte vereceğini vaat ederdi. Bunlar da mümkün değilse, bunların da imkanı yoksa verecek bir şeyi beklemiyorsa, o isteyen adamın gönlünü alarak efendim, onu memnun ederek gönderirdi. Böyle söyledi. Yani kesinlikle yok deyip atmaz, bir şey istendiği vakit, vadeder. Yok o da mümkün değilse, bir beklentisi yoksa bir şeyden, kusura bakma, sana verecek bir şeyimiz yok gibisinden sözlerle memnun eder gönderirdi. Peygamberi Zişan Efendimizin güzel hareketleri etrafında bulunan insanları adeta böyle kuşatır, sarıp sarmalardı. O bütün müslümanların babası gibiydi. Onun yanına gelenler, adeta babasından bir şey istiyormuş gibi, isterler, O da onlara aynı şekilde onların beklentisi doğrultusunda ilgi gösterdi. Bütün ashab-ı Kiram haklarını gözetmek bakımından Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanında eşit durumdaydı. Yani herkesin hakkını aynı şekilde gözetir, korurdu. Bu bakımdan Müslümanlar arasında bir fark yoktu. Yani hiç kimse demezdi ki, filana daha çok ilgi gösteriyor da ,bana ilgi göstermiyor. Böyle bir şey söyleyemezdi. Çünkü ona göre üstünlük ölçüsü takva idi. Mut'taki olmak, Yani Allah'tan en çok korkan kimse, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanında da en değerli insan oydu. Biliyorsunuz Allah Teala da Hucurat suresinin 13. ayeti kerimesinde Allah katında sizin en değerli olanınız, en müttaki olanınızdır. Acaba ses arka taraflara nasıl gidiyor? Dostlar, iİyi duyuyor musunuz, arkadakiler? Efendim. Benim sesim de tam iyileşmedi. Onun için mikrofonda da var, bende de var. Şuraya takalım mı? Daha yakın şey yapalım. Şükrü efendi bir şey getirmiş buraya. Ona takalım istersen. Madem arkadan duyulmuyor. Kim var orada? Tamam ağzını Evet. Bir başka rivayete göre, Hazreti Hüseyin şu ifadeyi kullanmıştır. Bütün sahabiler haklarının gözetilmesi bakımından Resulullah'ın Sallallahu Aleyhi Vesellem, yanında eşitti. Serveri Enbiya Efendimizin bulunduğu meclis onun herkese karşı, herkesin birbirine karşı hilminin yani yumuşaklığının aşikar olduğu bir meclisti. Onun meclisi, haya meclisiydi. Böyle diyor. Başlarını kaldırmazlar, Resulullah'ın huzurunda başlarına kaldırmaz, seslerini yükseltmezlerdi. Birbirlerine karşı son derece sabırlı davranırlardı. Efendimizin huzurunda, Ashab-ı Kiram birbirlerine karşı sabırlı davranırlardı. Yani biri bir soru sorarken filan sabırsızlık göstermezlerdi. Ve orada herkes birbirine güvenirdi. Resulullah Efendimizin huzurunda bulunanlar, sanki bir kalıptan dökme insanlarmış gibi, efendim, birbirinin dostu olduğuna, birbirinin arkadaşı olduğuna inanır, birbirlerine güvenirlerdi. Birbirine karşı sabırsızlık göstermezlerdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e Ashab-ı kiramın duyduğu saygıdan dolayı orada kimse kimseye sesini yükseltmezdi. Çünkü birbirlerine karşı sesini yükseltmek, Resulullah Efendimize bir saygısızlık mânâsına geleceği için herkes Efendimize duyduğu saygıdan dolayı, efendim, birbirlerine karşı yüksek sesle konuşmazlardı. Kimsenin kusuru, ayıbı orada söylenmezdi. Filan şöyle yapıyor, falan böyle yapıyor diye Efendimize birbirlerini şikayet etmezlerdi. Bir kişinin hatası yayılmaz ve o mecliste gıybet yapılmazdı. Kimse kimsenin gıybetini yapmazdı. Kimse kimseyi çekiştirmezdi Efendimizin huzurunda. Kimsenin hatası yayılmazdı ifadesi sadece Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in rivayetinde değil, başka rivayetlerde de vardır. Yani başka sahabiler de bunu böyle anlatmışlardır. Efendimizin huzurunda kimse bir başkasının hatasını söylemezdi. Sözünü diğer sahabeler de rivayet etmiştir. Nebiyyi Muhterem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin yanında bulunan kimseler birbirinden takvalarına göre ayrılır ve üstün tutulurlardı. Yani kim daha müttaki? Kimin Allah'a saygısı daha üstünse, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bunu bilir, ve ona göre muamele ederdi onlara. Yani Allah Teâlâ'ya karşı en saygılı olan Resulullah Efendimizin yanında da en sevgili sahabi idi. Onu bilir ve ona göre davranırdı. Peygamberi Alişan Efendimizin, Sallallahu Aleyhi Vesellem, meclisinde bulunan insanlar mütevazi insanlardı. Alçakgönüllü insanlardı. Büyüklerine hürmet ederlerdi, küçüklerini severlerdi. Öyle insanlardı. Büyüklerini sayarlar, küçüklerini severlerdi. Bunların herbiri değerli özellikler güzel kardeşlerim. Biz okuyup geçmek durumundayız. Aslında her biri üzerinde uzun uzun durulması gereken yüksek vasıflardır. Ama biz dersimizi icabı bunları söyleyip ilerlemek durumundayız. Fahri Cihan Aleyhi Salevatür Rahman Efendimizin meclisinde bulunanlar muhtaçlara yardım ederlerdi. Ihtiyaç sahiplerini tespit eder, yahut oraya biri bir şey istemekmaksadıyla gelmişlse, ona yardım ederlerdi. Gariplere merhamet ederlerdi. Bu adam gariptir. Memleketinden ayrı kalmıştır. Bunu koruyalım, gözetelim der, ona merhamet ederlerdi. Efendimiz acaba meclisinde bulunanlara nasıl davranırdı? Şimdiye kadar okuduklarımız onun meclisinde bulunanların birbirlerine nasıl davrandığı ile alakalıydı. Acaba Peygamberi Zişan Efendimiz sohbetinde bulunan insanlara nasıl davranırdı? Hz. Hüseyin diyor ki; Babacığım dedim diyor Hz. Ali'ye dedem Sallallahu Aleyhi Vesellemin siretinden meclisinde bulunanlara nasıl davrandığından bahset bana. O sohbetinde bulunanlara nasıl davranırdı Peygamberi Alişan Efendimiz? Bunu istedim diyor. Babam dedi ki, Hz. Ali dedi ki; Resulullah Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem her zaman güleç yüzlüydü dedi. Güleç yüzlüydü. Mübarek yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Güzel huyluydu. Halim selimdi dedi. Güleç yüzlüydü, efendim, güzel huyluydu. Halim selim bir insandı. Yani kimseye karşı öfkelenmez, gazaplanmaz, hep mütebessim çehreyle etrafındakilere bakardı. Böyle diyor Hz. Ali. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem kötü huylu bir insan değildi. Kötü huylu bir insan değildi. Sert ve katı kalpli değildi. Etrafındaki bulunan insanlara karşı sert davranmazdı, o katı kalpli değildi. Kesinlikle yüksek sesle konuşmazdı. Kimseye bağırıp çağırmaz, yüksek sesle konuşmazdı. Kimseye çirkin söz söylemezdi. Hiç kimseyi ayıplamazdı. Niye böyle yaptın, olur mu, sana yakışır mı, böyle yapmak bir müslümana yakışır mı ,gibi bizim yaptığımız tarzda kimseyi ayıplamazdı. Hem yalnız başına bile olsa, hem diğer sahabelerin yanında da olsa, karşısındaki insanları ayıplamazdı. Insanların kusurlarını, noksanlarını söylemezdi. Ve hiç kimseyi de aşırı derecede övmezdi. Onun övmesi de ölçülüydü. Zaten bizi de yüzümüze karşı birbirimize methetmeyi, övmeyi yasaklamıştır biliyorsunuz Efendimiz. Hatta birbirine karşı Müslümanları öven kimseleri sen kardeşinin boynunu kırdın, diye uyarmıştır. Mahvettin, öldürdün adamı. Çünkü övdüğün vakit adamın içinde bir şeyler kıpırdar. Haaa, ben neymişim yahu? Bak insanlar beni böyle mühim bir adam olarak görüyor, diye gurura kapılır. Gurur demek, bir insanın mahvolması, perişan olması demektir. Onun için sevgili kardeşlerim kimseyi yüzüne karşı övmemek lazım. Daha ölçülü konuşmak lazım. Diyelim ki size bir iyilik yaptı. Efendim, memnun oldunuz. Çok teşekkür ederim, Allah razı olsun. Bu iyiliğiniz Bizi son derece memnun etti, bir sıkıntımızı giderdi. Allah razı olsun gibi söylemek lazım. Siz şöyle cömert adamsınız, böyle mükemmel bir insansınız, toplumda sizin benzerimiz yok. Gibi sözler o adamı mahveden sözlerdir. Çünkü olabilirki şeytanın ve nefsinin etkisiyle ona inanabilir. Ne kadar önemli bir adammışım der. Evet. Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem'in meclisinde bulunan kişilere nasıl davrandığını konuşuyoruz. Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem, şayet bir şeyden hoşlanmıyorsa onu görmezden gelirdi. Huzurunda yapılan bir şeyden memnun değilse, o tarafa bakmaz. Onu sanki görmemiş gibi davranırdı. Herkes onun lütufkar olduğunu yani insanları gözettiğini, onlara elindeki imkanlardan istifade ettirdiğini bilirdi. Bu sebeple onun lütfundan kendisine de bir pay düşeceğinden herkes emin olurdu. Yani bir şeyler dağıtıyorsa, veriyorsa herkes derdi ki, bize de bir pay düşer yani. Onun için kimseye telaşa kapılmazdı. Sadece o görgüsüz bedeviler, bu gibi durumlarda, tabiatlarını ortaya koyarlardı. Yoksa onun, Efendimizin huyunu bilen müslümanlar derlerdiki bize de lütfundan bir şeyler verecektir derlerdi. Serveri Enbiya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, üç şeyden uzak dururdu. Üç şeyden uzak dururdu. Neden uzak dururdu? Riyadan, gösterişten uzak dururdu evvela. Bu insanı mahveden bir şeydir biliyorsunuz güzel kardeşlerim. Gösteriş yapmak bir insanın mahvolmasına sebeptir. Ruhunun perişan olmasına sebeptir. Onun için insanlar görsün diye bir şey yapmaktan şiddetle sakınmamız lazım. Gereğinden fazla konuşmaktan sakınırdı. Ne kadar konuşmak gerekiyorsa o kadar konuşurdu. Şimdi maalesef çok konuşmak makbul addediliyor. Çok konuşmak çok şey bildiğini gösteriyor, öyle zannediyor insanlar. Ve çok şey bildiğini de göstermek istiyorlar maalesef. İşte bu da riyaya giriyor. Onu için de habire konuşuyorlar. Halbuki ölçülü olmak lazım. Söz neyi gerektiriyorsa. o kadarını konuşmak, söylemek lazım. Efendimiz devamlı konuşan bir insan değildi. Sorulan soruya cevap verir ve susardı. Zikirle meşgul olurdu. Bu çok önemli bir şey. İlla konuşmak gerekmiyor. Dostlar da bir araya geldiği vakit yani, şimdi konuşmazsam arkadaşım üzülür diye de düşünmemek lazım. Insanlar birbirini tanımalı. Yeteri kadar konuşmalı, sonra susmalı. Çünkü tefekkür de bir ibadet. Zikir de bir ibadet. Allah Allah demek, La ilahe illallah demek, Sübhanallah demek bir zikirdir ve buna hepimizin ihtiyacı var. Çok konuşmamalıyız. Bu bir hastalıktır bizde maalesef. Bir de Seyyidi Kainat Efendimiz kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmazdı. Bir şey kendisini ilgilendirmiyorsa ondan uzak dururdu. Ve buyurdu ki; Bir kişinin kendisini ilgilendirmeyen bir konuyu, konuyla meşgul olmaması onun iyi Müslüman olduğunu gösterir. Bir şey seni ilgilendirmiyorsa uğraşma onunla. Böyle buyururdu Peygamber Efendimiz. Bir kimsenin kendisini doğrudan ilgilendirmeyen bir şeyi terk etmesi onun iyi Müslüman olduğunu gösterir. Halbuki şimdi ne oluyor? Her şeyi biliyormuş gibi davranıyoruz. Onun için de her şeye atılıyoruz. Ön planda görünme hastalığı var bizde. Bu bir hastalık. Bu insanı öldüren, mânen öldüren bir şeydir. Halbuki Müslüman mütevazi olmalı, bildiği kadar konuşmalı, bildiğini söylemeli, bilmediğine karışmamalı. Ben bunu bilmiyorum demeli. Ben bilmiyorum demek büyük bir fazilettir. Fahri Alem Efendimiz üç hususta insanlarda kusur aramazdı. Üç hususta insanlarda kusur aramazdı. Hiç kimseyi aşağılamazdı. Birincisi bu. Kimseyi aşağılamaz, hor görmezdi. Bu çok değerli bir özelliktir güzel kardeşlerim. Biz kim oluyoruz da insanları aşağılıoruz. Ayıplıyoruz. Müslümana yakışır mı? O böyle yapmazdı. Hiç kimseyi aşağılamazdı. Hor görmezdi. Kusur aramazdı. Insanlarda kusur aramazdı. Benim kusurum bana yeter, diye düşünmek lazım. Ne kusurlarım var benim, ne ayıplarım var benim. Ben başkasından niye kusur arayayım? Ben önce kendi ayıplarımı düzeltmeliyim. Kendi kusurlarımı görmeliyim, diye düşünmeli Müslüman. Bir gün Seyyidi Kainat Efendimiz hutbede ashabına şöyle hitap etmişti. Müslümanları çekiştirmeyiniz. Filan şöyle yapıyor, falan böyle yapıyor huyu var ya bizde. Sana ne? Ne yapıyorsan yapsın. Niye onu gündeme getiriyorsun? Sohbet mevzuu yapıyorsun. Böyle yapmayın diyor, kimseyi çekiştirmeyin. Onların ayıbını araştırmayın. Kim Müslümanların ayıbını araştırırsa, Allah da onun ayıbını araştırır. Eee, Allah da bizim ayıbımız araştırırsa acaba ne olur? Şöyle buyuruyor. Eğer Cenabı Hakk birinin ayıbını araştırırsa, onun suçunu ortaya çıkarır ve evinde bile olsa onu aleme rezil eder. Rabbim hepimizi muhafaza buyursun. Başkasında kusur aramayalım. Başkasında kusur arayan insanların kusurunu Allah Teala arar diyor Peygamber Efendimiz. Adam evinde bile olsa, evinin gizli odasında bile olsa Allah Teala onu rezil etmek isterse orada rezil eder. Bir şekilde rezil eder. Onun için güzel kardeşlerim, birbirimizin kusurunu araştırmayalım. Bize ne? Biz kendimize bakalım. Biz mükemmel bir insan mıyız? Zaten mükemmel bir insan olsak, başkasının kusurunu araştırmayız. Onun biz kendimize bakalım, eksiklerimize bakalım. Eksiklerimizi ikmal etmeye, tamamlamaya gayret edelim. Serveri Enbiya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem insana faydası olmayan, kimseye sevap kazandırmayan lüzumsuz sözü söylemezdi. Öyle sözler söylerdi ki, insanlara faydalı olur, sevap kazandırır. Ancak öyle şeyleri konuşur, gündeme getirirdi. Fahri Cihan Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, konuşmaya başladığı vakit, karşısında bulunan sahabeleri sanki başlarında birer kuş varmış gibi başlarını eğerler, efendim, o kuşu ürkütmek istemiyorlarmış gibi başlarını kaldırmazlardı. Yani başları önlerinde Efendimizi dinlerlerdi. Saygılarından ötürü. Ancak peygamber Aleyhisselam susunca Ashab-ı Kiram konuşmaya başlardı. O konuşurken tek bir kelam etmezlerdi. Ashab-ı Güzin efendilerimiz, Serveri Enbiyanın yanında birbiriyle konuşmazlardı. Efendimize olan hürmetlerinden dolayı birbirleriyle fısıldaşmaz, konuşmazlardı. Çünkü söz meydanının sultanı odur. Bir şey konuşulacaksa, o konuşur. O varken ne konuşacaksın? Ama öyle zamanda olurdu ki, onlar eski günlerden bahsederler. Hatta cahiliye devrinde yaptıkları gülünç şeyleri anlatırlar, gülerler, Efendimiz de onlarla beraber gülerdi. Öyle zamanlar ayrı. Ama Efendimizin, konuştuğu, bir şeyler anlattığı zaman, kimse sesini çıkarmazdı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin huzurunda Ashabı Kiramdan biri konuşuyorsa herkes susar, onu dinlerlerdi. Adam sözünü bitirene kadar. Efendimizin huzurunda konuşan sahabi sözünü bitirene kadar herkes onu dinlerdi. Ashab-ı Kiram efendilerimiz konuşmaya başlayan arkadaşlarının sözünü kesmezlerdi. Biri konuşmaya başlamışsa onu dinlerlerdi, onun sözünü kesmezlerdi. Demin söylediğim söz şimdi geldi. Gönüller Sultanı Efendimiz Ashabıyla o kadar uyumlu idi ki, onlar neye gülerse O da o şeye gülerdi. Ashab-ı kiramı neye hayret ederse o da aynı şeye hayret ederdi. Böyle uyumlu bir insandı. Etrafındakilerle böylesine uyumlu bir insandı. Yani birileri bir şeye gülerken onların karşısında abuz suratla, asık suratla durmak yakışık alır mı, almaz. Ortama uyacaksın. Araziye uyacaksın yani. Millet gülüyorsa sen de güleceksin. Bu Efendimizin huyu çünkü. Efendimizin adeti böyle. Delikanlı, Abdulkadir bey ile bir görüş de, bu şeye hacet yoksa gözümü çok alıyor. Yoruyor gözümü. Yani gerek yoksa onu çıkaralım. Resûl-i Ekrem Efendimiz huzurunda bazı yabancılar Efendimizin huzurunda bulunan bazı yabancılar, özellikle bedevi dediğimiz çölde yaşayan insanlar, konuşma edebini bilmezdi. Onun yanında yetişenler neyi nerede söyleyeceklerini bilirdi ama köyden, badiyeden çölden gelmiş adam, konuşma usulünü bilmezdi. Serveri Enbiya Efendimiz onların kaba saba konuşmalarına sabreder, tahammül ederdi. Yani bir Peygamberin huzurunda bulunuyorsun be adam. Sözünü sohbetini bil. Böyle her şeyi söyleme filan gibi uyanmazdı, dinlerdi onları. Sözleri bitene kadar dinlerdi. Çünkü bilirdi ki onun sohbet adabından haberi yok. Konuşmayı nerede, nasıl konuşacağını bilmediğini bilirdi. Onun için kimseye de gönül kırıcı bir şey söylemezdi. Buyuruldu ki ServeriEnbiya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, bu Sallallahu Aleyhi Vesellem sözlerini siz de zaman zaman içinizden tekrarlayın. Çünkü bu meclis, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e çok salavat getirme meclisidir. Her birimiz salavat getirdikçe onun ruhu bundan haberdar olur. Onun için güzel kardeşlerim bu mecliste bulunan dostlarımız, kardeşlerimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem sözünü, benim yapmaya çalıştığım gibi dillerinden düşürmemeye çalışsınlar. Siz dede içinizden zaman zaman tekrar edin. Şöyle buyuruyor Efendimiz, bir ihtiyaç sahibi size gelir, Ve sizden yardım isterse, bir şeye ihtiyacı var. Sizden yardım isterse yapabildiğiniz ölçüde onun ihtiyacını hallediniz buyururdu. Insan durup dururken gelmez. Gerçi bazı böyle dilenmeyi adet haline getirmiş insanlar var maalesef. Ne yapalım? Onları da bilemiyoruz. Ama öyle değil de adam, binyılın bir başı bir şeye muhtaç olmuş ve size gelmiş. Sizden bir şey istiyor. Onu, onun ihtiyacını elinizden geldiğince yapın diyor. Kendisine yardım ettiğii biri teşekkür ederse kendisini, Efendimizi övmek isterse onun teşekkürünü de, övgüsünü de kabul ederdi. Çünkü iyilik yaptığın bir insan karşı minnetini, teşekkürünü dile getirmek ister. Konuşturmazsan üzülür. Yani biri kendisini övmeye kalkarsa efendim, övgüsünükabul ederdi. Fakat biri kendisini aşırı şekilde övmeye kalkarsa, ona da müdahale ederdi. Bu övgüyü kabul etmezdi. Böyle yapmayın diye gereğinden fazla övmeyin derdi. Bunu konuştuk Efendimiz kimsenin sözünü kesmiyor. Karşısında konuşan adamın sözünü kesmiyor ama şayet biri uygun olmayan sözler söylemeye başlamışsa, söylenmemesi gereken sözleri söylemeye başlamışsa, onun sözünü kesip uyarırdı. Konuşanın sözünü kesmeyi sevmezdi ama adam lüzumsuz konuşuyor, faydasız konuşuyor, birilerine hakaret ediyor. Onun sözünü keser, uyarırdı. Baktı ki adam uygun olmayan sözünü konuşmaya devam ediyorsa, oradan kalkıp giderdi. Önce uyarıyor, yapma diyor, konuşma diyor. Ya birini rezil ediyor mesela. Konuşma bu doğru değil diyor Efendimiz. Ama adam laf dinlemiyor. En güzeli kalkıp gitmek o meclisten. Dövecek değilsin ya adamı. Kalpte kıramazsın. O da doğru değil . En iyisi o meclisi terk etmek. İşte Efendimiz öyle yapıyor. Ne güzel adetler sevgili kardeşlerim Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin bu adetleri ne güzel. Küfeli Hadis hafızı Süfyan bin Veki var. İmam Tirmizinin, imam İbni Mace'nin de hocası. Bu okuduğumuz kısım ondan rivayet edilmişti. Süfyan İbni Veki'nin Hazreti Ali'den naklettiği rivayet burada bitmektedir. Kadı İyaz diyor ki müellifimiz, Allah ona rahmet eylesin. Bu konuda bir başka rivayet daha var şöyle; Bu rivayete göre Hz. Hüseyin babasına diyor ki, babacığım Dedemin sükutu nasıldı, nasıl susardı diye sordu. Hz .Hüseyin diyor ki benim bu soruma babam Hz.Ali şöyle cevap verdi: Allah'ın Resulü Şu dört durumda sükut buyururdu. 4 şeyde susardı. Neymiş acaba onlar? Huzurunda yanlış bir şey söyleyen birini azarlayabilir ama azarlamıyor. Azarlasa adamın gönlü kırılacak. O zaman azarlamıyor, sükut buyuruyor. Uygun olmayan adamın konuşması karşısında kendisi susuyor. Ya demek orayı terk edecek bir şey değil de adam, sağdan soldan lüzumsuz konuşuyor. Ona sabrediyor. Sükut buyururdu. Düşmanları ile görüşürken onlara aykırı bir şey söylemek istemediği vakit sükut buyururdu. Diyelim ki Mekke'nin müşrikleri gelmiş, Efendimizle konuşuyorlar. Onları da kıracak bir şey söylemek istemiyor. Yanlış konuşuyorlar ama onları da kırmak istemiyor. Sükut buyuruyor. Bazen konuşmayı uygun bulmazdı. Konuşmamanın uygun olduğunu takdir ederdi. Efendim. Karşısındakileri dinlemek isterdi o zaman sükut buyururdu. Dünya ve ahiretle ilgili konularda Allah Teala Hazretlerinin kudretini tefekkür ettiği zaman sükut buyururdu. Allah Teala'nın Yüce kudretini düşünürken, tefekkür ederken konuşmazdı, susardı. Dünyevi ve uhrevi faydalar konusunda ne yapması gerektiğini düşünürdü. İnsanların anlaşmazlıkları ve onların arasını bulma konusunda ne yapması gerektiğini düşünürdü. Yani bazı meseleleri nasıl anlatması gerektiğini düşünür, insanların birbiriyle anlaşamadığı konularda, acaba ben onların arasını nasıl bulurum diye düşünürdü. Onların arasını bulmanın yolunu araştırırdı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem fani dünyanın ve baki olan ahiretin halleri konusunda düşünürdü, defekkür ederdi. Dünyanın halleri, ahiretin çeşitli halleri konusunda düşünürdü. onları tefekkür ederdi. Boğazım zorlanıyor. Kusura bakmayın. Siz de duyamıyoruz diyorsunuz. Ben de mecburen yüksek sesle konuşmaya çalışıyorum ama işte bu kadar. Insanların kızdığı durumlar olur biliyorsunuz. Böyle durumlarda Allah Teala ona sakin olma, kızmama özelliğini nasip etmiştir. Kızmak gereken durumlarda, kızmama özelliğin Allah Teala ona lütfetmiştir. Bu sebeple başkalarının kızdığı şeylere o kızmazdı. Tahammül ederdi, sükut ederdi, sabrederdi. Şahsi ile ilgili hususlarda olsa bile Allah için kızması gereken konularda bile olsa, kendine hakim olurdu kızmazdı. Şahsıyla da alakalı olsa, Allah Teala ile de alakalı olsa Allah için kızması gereken mevzular olabilir. O konularda bile sükut etmeyi, susmamaya çalışmayı tercih ederdi. Allah Teala ondan dört konuda dikkatli olmasını istedi. Neymiş acaba o dört konu? Allah Teala'nın Peygamber Efendimizden dikkatli olmasını istediği dört konu. Allah Teala, ümmetinin onu kendilerine örnek almasını isterdi. Allah Teala, bizim, onu kendimize örnek almamızı isterdi. Bunun için de ondan iyi ve güzel olanı söylemesini ve yapmasını isterdi. Yani benim kullarım seni örnek alacak. Onun için dikkatli ol. Ona göre davran, diyei Allah Teala Ondan bunu isterdi, o da iyi ve güzel olanı söylemeye ve yapmaya gayret ederdi. Allah Teala, Peygamberi Alişan Efendimizden kötü olan her şeyden uzak durmasını isterdi. Ey Resul'üm, bir şey kötüyse, çirkinse ondan uzak dur buyururdu. Bunu da yine ümmetinin onu örnek alması için isterdi. Yani nNeden uzak durmamız gerekir? Onu Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm den öğrenmemiz için fendimiz böyle durumlarda, sakınılması gereken şeylerden kötü olan şeylerden uzak dururdu. Allah Teala, Fahri Alem Efendimizden ümmeti için faydalı olan konulara, konuları karara bağlamasını isterdi. Ümmeti Muhammed'e faydalı olan meseleleri, efendim, halletmesini, o konularda hüküm vermesini, karara bağlanmasını isterdi. Allah Teala, Peygamberi Zişan Efendimizden ümmetine hem dünyada, hem de ahirette gerekli olan şeyleri yapmasını isterdi. Yani ümmetine hem dünyada yapmaları, hem ahirette, ahiret için yapmaları gereken neyse onları yap, öğrensinler. derdi. O da onları yapmaya gayret ederdi. Müellifimiz diyor ki Allah'a hamd olsun, Peygamberler Sultanı Efendimiz'in özellikleri konusu Allah Teala'nın yardımıyla burada tamamlandı. Yani ikinci bölümü konuşuyoruz biz. İkinci bölüm bitti burada. Daha doğrusu güzel kardeşlerim, Şifa-i Şerif 4 bölümden meydana gelmiştir. 4 ana bölümden meydana gelmiştir. Biz hala birinci bölümdeyiz. Birinci bölümü okuyoruz. Birinci bölümde iki konu okuduk. Ne okuduk? Birincisi, birinci bölümde, bir kısımda demek lazım, bir kısımda. Çünkü bölüm ana şeydir, konudur. 4 bölüm dedik zaten. O bölümün içindeki birinci kısımda Allah Teala'nın Resulü Ekremi övmesi ve onun Allah Teala katındaki şan ve şerefini açıklaması bahsini okuduk. Yani Allah Teala Peygamber Efendimizi nasıl övüyor? Peygamber Efendimizin şanı şerefi, Allah katında nelerdir? Bunları Allah Teala bize ne nasıl anlatmış? Ayet-i kerimeler ile bunları okuduk. İKinci bir kısım daha okuduk. Ne okuduk? Şimdi bitirdiğimiz kısım neydi? Allah Teala'nın Resulü Ekrem'e beden ve huy güzellikleri vermesi ve dünya üstünlükleri vermesi bahsini okuduk. Efendimize, Allah Teala Hazretlerinin beden ve huy güzellikleri vermesi ve dünya ve ahirette ona ne gibi üstünlükler bahşetmiştir. Bunları okuduk. Şimdi üçüncü kısma başlıyoruz. Üçüncü kısma başlayamayacağız. Çünkü vaktimiz gelmiş. Inşallah Rabbim afiyet lutfederse, önümüzdeki ders buluşur, ve konuşuruz inşallah. Güzel kardeşlerim, şu fani ömrü olması gerektiği şekilde değerlendirmeliyiz. İşte geldik gidiyoruz. Asıl yurdumuz, baba yurdumuz cennet. Çünkü babamız cennetten geldi. Biz de cennetten dünyaya düştük. Asıl gideceğimiz yer cennet. Allah Teala bizi bu gurbete niye gönderdi? Gurbete giden insan niye giderse onun için gönderdi. Gurbete çıkanlar para kazanmak için, memleketine döndüğü vakit ailesine bir şey götürmek için gurbete çıkar. Allah Teala da bizi dünya gurbetine niye gönderdi? Ahirete hazırlık yapın diye. Sizin asıl yurdunuz ahirettir. Ahiretin geçer akçesi, parası hayırdır, hasenattır, ibadettir, zikirdir. Aziz Allah Celle Şanuhu. Bunları yapın, bunları hazırlayın diye bizi dünyaya gönderdi. Biz şu anda ne ile meşgul oluyoruz? Ahiret hazırlığı yapmakla meşgul oluyoruz. Efendimizi, önderimizi, rehberimizi tanımaya çalışıyoruz. Dünya imtihanında başarılı olmanın tek yolu Efendimiz Aleyhisselatu Vesselamı tanımaktır. Nasıl tanırız biz onu? Görmüyoruz ki. Maalesef devrine yetişemedik ki. Evet ama onun devrinde bulunanlar, onun hemen hemen bütün sözlerini, yüzde 80-90 itibariyle önemli olan sözlerini tespit etmişler ve bize ulaştırmışlardır. Buna biz ne diyoruz? Hadisi Şerif diyoruz. Hadisi Şerifi bol bol okuyacağız. Böylece Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'ı daha iyi tanıyacağız. Ve ahiret hazırlığımızı daha mükemmel yapacağız. Yüce Rabb'im bu hususta hepimizi muvaffak kılsın. Hepimizden razı olsun. Bizleri, evladu iyalimizi salih kullarından eylesin. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta, Arakan'da, Doğu Türkistan'da, saymayı unuttuğun başka yerlerde sıkıntı içinde bulunan bütün Müslüman kardeşlerimizi zalimlerin, kafirler elinden kurtarsın ve bizlerede Resûl-i Ekrem Efendimizin ahirette şefaat etmesine imkan lütfeylesin. Amine Velhamdülillahi rabbil alemin El Fatiha.