1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

1. Kısım: Allah Teâlâ’nın, Resûl-i Ekrem’i Övmesi ve Onun Kendi Katındaki Şân ve Şerefini Açıklaması

1. Fasıl: Resûl-i Ekrem’e Övgü

Önceki Ders 29 Mart 2015
Sonraki Ders 12 Nisan 2015

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim Elhamdülillahi rabbil alemin, Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin. Ve alihi ve sahbihi ecmain, Pek kıymetli kardeşlerim. Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Kadı iyaz kitabımızın müellifi, musannifi. Allah ona rahmet eylesin, Kitabımızın bu birinci bölümünde Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin Allah katındaki değerini anlatıyor. Allah Teala'nın Onun şanını, şerefini nasıl yücel ettiğini misallerle anlatıyor. Geçen dersimizde bu konuyla ilgili olarak şurada kalmıştık. Tabiin müfessirlerinden Katade bin Diame Es-Sedusi var. O bu konuda şunu söylüyor: Allah Teala'nın, Peygamber Efendimizin değerini yüceltmesi, yükseltmesi ile ilgili olarak önce şunu söyleyeyim, Bu zat çok büyük bir Alim. Âmâ olarak doğdu. Çok güçlü bir hafızası vardı. Duyduğu her şeyi ezberlerdi. Teyp gibi kaydedermiş. Ünlü tabiin büyüğü Hasan-ı Basri Hazretlerinin yanında 10 yıl kalmış ve onun ilminden 12 yıl kalmış, büyük istifadeler etmiştir, yani kıraat ilminde, tefsir ilminde, hadis ilminde parmakla gösterilen biri olmuş. Bu Alim diyor ki; Allah Teala Hazretleri, Resûl-i Kibriya aleyhi Ekmelüt Tahaya Efendimizin şanını, şöhretini hem dünyada yüceltmiştir, hem de ahirette yüceltmiştir. Eşhedü Ella ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh. Diyor ki ;hiçbir hatip, hiçbir konuşma yapan kimse yok yokturki, veya tahiyyata oturup da orada eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammedün resulullah demeyen hiç kimse yoktur. Efendim veya Kelime-i şehadet getirmek isteyen, kelime-i tevhid getirmek isteyen herkes mutlaka bunu söyler. Böylece Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ismini, Cenabı Hakk'ın ismi ile birlikte anar. Allah Teala, Peygamber Efendimize Bu imkanı vermiştir. Yani, kullarım seni andıkları vakit beni de anacaklar, Böylece senin şanını ben yükseltmiş olacağım. Kelime-i tevhidde, kelime-i şehadetde hep böyle yapıyoruz. Allah Teala'nın adını anarken Peygamber Efendimizin de adını anmış oluyoruz. Cenabı Hakk'ın Efendimiz aleyhissalatu vesselama büyük bir lütfudur. Tabiin, afedersiniz Ashabı kiramdan, Efendimizin genç sahabilerinden. Ebu Said El Hudri var. Efendimiz vefat ettiğinde, 20 yaşında bir delikanlıydı ama en çok hadis rivayet eden 7 kişiden biriydi. Çok değerli bir insan. Bakıma muhtaç çocukları evine alırdı, nnları besler, büyütür ve eğitirdi. Ne hoş bir şey, ne güzel bir şey. Yani onları hem maddi açıdan, hem de manevi açıdan besliyor, büyütüyor. Diyor ki efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu Said'in rivayet ettiği bir hadise göre Efendimiz buyuruyor ki; Cebrail bana geldi ve şöyle dedi. Inna Rabbi ve rabbeke yekul. Hem benim, hem de senin Rabb'in olan Allah Teala Hazretleri şöyle buyuruyor. Ya Resulallah, Hem benim hem de senin Rabb'in olan Allah, sana şöyle soruyor. Ey Habibim, senin zikrini, şanını nasıl yücelttiğimi biliyor musun? Böyle soruyor sana. Burada bir hata va.r Onu ifade hatası. Onu düzeltelim. Hepinizin önündeki Şifa nüshalarında var zannediyorum. Allahu alem demesi gerekirken, ki efendimiz öyle dedi tabii. Bunu yazan müstensihler galiba Bir de rasuluhu kelimesini eklemişler. Allahu ve resuluhu alem. Böyle bir şey olmaz tabi. Sadece Allahu alemdir yani Allah bilir. Efendimiz de öyle demiştir. Yani ve rasuluhu kelimesi orada fazla. Onu yok farz edeceğiz. Efendimiz buyurdu ki, ben bilmem Allah bilir. Benim şanımı, şöhretimi nasıl yücelttiğini o bilir. Kale, bunun üzerine ben şöyle cevap verdim diyor. Efendim. Allah Teala Hazretleri buyuruyor ki; Ey Habibim, benim adım anılınca senin de adın anılacak. Benim adım anıldığı zaman senin adın da anılacak. İşte böylece ben senin zikrini yücelttin, buyuruyor. Ne büyük şeref Peygamber Efendimiz için. Ne büyük şeref. Allah Teala nın adı anılınca Onun da adı anılıyor. Kale İbni Ata. İlk devir zahitlerinden ve sufillerinden. Aynı zamanda muhaddis ve müfessir olan İbni Ata, şöyle diyor. Vefatı Hicri 309. Yani Miladi 922 tarihinde vefat etmiş. Demek ki bin seneden fazla olmuş. Allah Teala Hazretleri böyle buyuruyor. Ve rafana leke zikrak. Vardı ya elemneşrahleke suresinde. Onu şerh ediyor Kadı İyaz. Senin şanını da yüceltmedik mi? ayetinin manası, bir kimsenin tam manası ile iman etmesinin bir şartı var. Ben tam iman ettim diyen bir insanın ne yapması gerekir? Senin adını, benim adımla birlikte anması gerekir. Ben bunu uygun gördüm, diyor Allah Teala Hazretleri. Bunu kim söylüyor? İbni Ata söylüyor. İbni Ata 10 tane çocuğu olan biz zatmış. 9 tanesini eşkıya katletmiş. Onlara, onların acısına dayana bilmeyi tasavvufa katılmakta bulmuş. Sufi olmuş. Efendim. Zahid olmuş. Ondan sonra, bu acıya tahammül edebilmiş. Ünlü Sufi Hallacı Mansur'un da arkadaşı olan bir zattır bu İbni Ata. Bu rivayeti bize nakleden Alim. Demek ki, tam manası ile iman etmenin şartı, Allah teâlâ'nın adıyla birlikte Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin de adını anmaktır. Ve Kale idan. Yine bu İbni Ata, şanının yüceltmedik mi ayetini şöyle açıklıyor. Ey Peygamberim, buyuruyor Allah Teala. Senin adını anmayı, benim adımı anmış gibi kabul ettim. Bir kimse senin adını anarsa, benim adımı anmış gibi olur. Seni anan, bir kimse yani Muhammed Resulullah diyen, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem diyen kimse, benim adımı almış gibi olur. Ben ona, o sevabı veririm. Bu ayetin bu," vere fena leke zikrak" senin şanını da yüceltmedik mi ayetinin manası bu. Vekale Cafer bin Muhammed es-sadık. Bizim Caferi Sadık dediğimiz, On iki imam silsilesinin altıncısı olan Hz. Hüseyin'in torunlarından, Caferi Sadık, ki vefatı 148 Hicri, Miladi 765. Bu Alim, diyor ki; Bir kimse seni Rasulullah diye anarsa Allah'ın resulü diye anınca benim Rabb olduğumu da kabul etmiş olur. Çünkü beni de almış oluyor Böylece Rasulullah deyince Allah'ın resulü. Böylece beni de almış olur. Demek ki sevgili kardeşlerim, biz de dilimizden Resulullah Sallallahu aleyhi vesellem zikrini düşürmeyeceğiz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'n adı anılınca, hemen arkasından Sallallahu Aleyhi Vesellem diyeceğiz. Hadis alimlerine, hadisle meşgul olanlara değer veren kimseler. Derler ki; onların en önemli alimler oluşunun sebebi, Sallallahu Aleyhi Vesellem'i çok zikretmeleri. Onunn için güzel kardeşlerim Bunu dilimizden düşürmeyelim bu zikri. Biri Peygamber Efendimiz dedi mesela yanımızda. Sallallahu Aleyhi Vesellem diyelim. Rasûlullah dedi. Sallallahu aleyhi vesellem. Alıştıralım buna dilimizi. Bir konuşma dinliyoruz bir yerde. Böyle dedi mesela o zat. Allah'ın resulü dedi. Sallallahu aleyhi vesellem. Hemen, dilimiz alışsın buna. Çünkü bunların, bunun her birini söyledikçe ayrı bir sevap kazanıyoruz, ecrimiz artıyor. Allah Teala yanındaki muhabbetimiz de o nispette artıyor. Şafii fakihi Ebul Hasan El Maverdi var. Onun görüşü bu. Bazı alimlere göre diyor, Ve rafana leke zikrak. Senin zikrini yüceltmedik mi? ayetiyle Resulü Ekrem Efendimizin ahiretteki şefaatine işaret edilmektedir. Bu Ayet-i Kerimede Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ahirette şefaat makamı verilmek suretiyle Allah Teala onun şanını yüceltmiştir, diye anlamışlar bazı Alimler. Allah Teala'nın, Resulullah'a itaat etmekle kendine itaati birlikte anması, yani onun adını, kendi adıyla birlikte anması, Peygamber Efendimizin şanını yükselten, yücelten diger hususlardan biridir. Çünkü, Etiullahe ve etiül Resul ifadesi Kur'an-ı Kerim'de çok geçiyor. Allah'a itaat edin. Resulullaha itaat edin. Allah Teala, kendine itaat etmekle Peygamber Efendimize itaat etmeyi böyle yanyana zikrediyor. Bana itaat edin peygamberime itaat edin. 30'a yakın yerde böyle geçiyor Kur'an-ı Kerim'de. Böylece Allah Teala Peygamber Efendimizin şanını yüceltmiş oluyor. Vekalet Teala. Nitekim işte Söylediğim şeye işaret ettiği müellifimiz. Nitekim Allah Teala Ali İmran suresini 132. Ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn. Allah'a ve Resulüne itaat edin. Böyle yapmakla, Allah'ın rahmetine erişebilirsiniz. Demek ki sevgili kardeşlerim, Allah'ın rahmetini, merhametini kazanabilmek için hem Allah'a, hem de Resulullah'a itaat etmemiz lazım. Allah Teala bizden bunu istiyor: Hadit suresinin 57 ayeti kerimesinde de yine Kendi adıyla, Allah Teala kendi adıyla Peygamber Efendimizin adını yanyana zikrediyor. Aminu billahi Ve Resuluhi. Allah'a iman edin, Resulüne iman edin, diyor. Bana iman edin deyip durmuyor yani. Allah'a iman edin ey kullarım ve Resulune iman edin. Bunlar Neyi gösteriyor güzel kardeşlerim. Mümin olabilmek için Allah'a imanla birlikte Rasulullah Sallallahu Aleyhi vesellem'e de iman etmek şarttır. Hani bazılarından duyarsınız ya. Bir kimse Allah'a iman ederse cennete girer. Hayır olmuyor. Çünkü misallerini de gördüğümüz ve göreceğimiz üzere, Allah Teala kendi adıyla birlikte Resûlü'nün adını da anıyor. Bana itaat edin, Resulüme itaat edin diyor. Bana iman edin, resulüme iman edin diyor. Yanyana zikrediyor. Ya bakınız. İşte en son okuduğumuz Hadid Suresinin 57. ayeti kerimesi. Amuni billahi ve Resuluhi. Allah'a ve Allah'ın Resulüne iman edin. Allah Teala böyle buyuruyor. Onun için Bir kimse Allah'a inanıyorsa cennete girer diyen adamlar, ezbere konuşuyorlar. Bildiklerinden değil, kendilerine göre bir hüküm çıkarıyorlar böyle. Evet, bazı yerlerde Allah'a imandan bahsediliyor. Allah'a iman eden cennete girer buyuruluyor. Ama misallerini bolca gördüğümüz üzere Allah Teala Hazretleri kendi adıyla Resul'ünün adını birlikte anıyor. La ilahe illallah deyip duruyor muyuz biz? Muhammedün Resulullah diyoruz. Eşhedü en la ilahe illallah deyip duruyor muyuz? Hayır arkasından, Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulu diyoruz. Yani hep yanyana zikrediyoruz. Onun için bir insanın cennete girebilmesi için yani iman etmiş olmasının, iman etmiş olabilmesi için hem Allah'a iman etmesi, hem de Resulullah'a iman etmesi şarttır. Burada neyi görüyoruz sevgili kardeşlerim? Allah Teala okuduğumuz her iki ayette de Kendi adıyla, Resul'ünün adını -ve- diye, vav, atıf harfi ile birbirine bağlıyor. Kendi adıyla, Resul'ünün adını ve diye birbirine bağlıyor. Allah'a ve Resulune iman. Bu kesin olarak Allah ile Resul'ünün birlikteliği, beraberliğini ifade ediyor. Yani imanda esas olan Allah'a ve rasulüne birlikte iman etmektir. Kitabımızın müellifi Kadı iyaz diyor ki, Allah ona rahmet eylesin. Peygamber Efendimizden başka bir şahsın adıyla Cenabı Hakk'ın isminin birleştirilmesi asla caiz değildir. Allah ve Resulü diye söylenecek. Yani Vav atıf harfi ile birlikte söylenecek. Müellifimiz şimdi bir hadisi şerif zikredecek ama arada bir yaptığı gibi, uzun bir senetle birlikte zikredecek. Biliyorsunuz Biz Şemaili Şerifi okurken her hadisin senedini okuduk. Kadı İyaz öyle yapmıyor. Allah razı olsun. Çünkü İmam Tirmizi Peygamber Efendimize yakın. Hicri 279'da vefat etmiş bir alim. Onun için Peygamberimize kısayolla ulaşabiliyor. Üç senetle, dört ravi ile, beş ravi ile ulaşabiliyor. Ama Kadı iyaz Hicri 544 tarihinde vefat etmiş ki, onun iki misli daha fazla ravi ile ancak ulaşıyor. Şimdi misalinde göreceğiz. Ben süratlice okuyacağım o senedi. Senet neydi? Bir hadisin, Peygamber Efendimizden hangi muhaddisler vasıtasıyla alındığını gösteren bir tür çizelge. Buna senet diyoruz biz. Yani Mesela Kadı iyaz diyor ki, ben filan hocamdan duydum ve devam ediyor. O filan hocasından duydu. O falan hocasından. Peygamberimize kadar. Nitekim diyor ki; Falan hocam, bana icazet verdiğine göre şöyle dedi diye başlıyor. Bazen kale'yi Ben ilave ediyorum, adet öyledir. Haddesena kelimesinden önce kale denir. Görüyorsunuz ne kadar uzun bir senet Demek ki şimdi okuyacağımız Hadis-i Şerif'i kim rivayet etmiş? Ashabı kiramdan Huzeyfe Radıyallahu Anh, Huzeyfetül nün Yaman Radıyallahu Anh rivayet etmiş. Hicri 36 tarihinde vefat etmiş bir sahabidir. Efendimizin sır katibi diye meşhurdur. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, ileride olacak Bazı hadiseleri Huzeyfe Hazretlerine söylemiştir. Hatta söylendiğine göre, münafıkların Adını bile sadece ona söylemiş hiç kimseye söylememiş. Münafıkları tanıyor Peygamber Efendimiz, biliyor. Çünkü münafık kimdi? Ben müslümanım diyen ama müslüman olmayan kimse. Değil mi? Buna münafık diyoruz. Peygamber Efendimize geliyorlar. Ben müslümanım diyor. Kelime-i şehadet getiriyor filan, ama Peygamber Efendimiz biliyor ki bu müslüman değil. Güya kendini kandırmak için söyledi. Onları idare etmiştir Peygamber Efendimiz hayatı boyunca. Sadece bu zata söylemiş, falan münafıktır filan münafıktır diye. Hz. Ömer, onun için Huzeyfetül nül Yemana bakarmış bir cenaze olduğunda. Huzeyfe, cenaze namazını kılıyorsa, Hz. Ömer de kılarmış. Çünkü o münafıksa Huzeyfe bakılmaz zaten cenazesini. Evet. Şimdi gelelim konumuza. Efendim, Resul Ekrem Efendimiz buyuruyor ki; Hiçbirini,z Allah dilerse ve falanca dilerse demeyiniz. Böyle bir şey söylemeyiniz. Bunun yerine, Allah dilerse sonra falanca filanca dilerse, deyiniz. İkisini,i Allah'ın ismi ile Resulunun ismini sonra edatı olmadan anmayınız diyor Peygamber Efendimiz. Yani demek istiyor ki, bunu açıklayacağım size sevgili kardeşlerim. Allah dilerse, falan adam dilerse, şeklinde v harfi ile iki isim yan yana zikredilirse ne olur? Bu iki isim birbirine denk tutulmuş olur. Efendimiz buna razı olmuyor. Benim ismim de Allah'ın Celle Celalühü, ismini yan yana zikretmiş olursunuz ki, denk birbirine denk tutmuş olursunuz ki bu doğru değildir. Asla caiz değildir diyor Peygamber efendimiz. Bu konuda Peygamber Efendimiz kendisinden misal veriyor ve Allah dilerse ve Muhammed de dilerse demeyiniz, buyuruyor. Öyle diyeceğinize, Allah dilerse sonra Muhammed de dilerse deyiniz. Yani araya böyle bir sümme, sonra kelimesini ekleyerek benim adımı anabilirsiniz. Yoksa Allah Teala'nın ismi ile yanyana anmayınız diyor. Gerçi, Allah teala kendi adıyla Peygamber Efendimizin adını yan yana anmış ama, Efendimiz diyor ki bize bir edep dersi veriyor. Onun Yüce ismi ile benim adımı böyle yan yana anmayın. Araya bir sünme kelimesini ekleyin diyor. Arapçada sonra mânâsına geliyor. Allah Teala şöyle buyurdu, sonra peygamber şöyle buyurdu deyin. Yoksa Allah da böyle buyurdu. Peygamber de böyle buyurdu, demeyin diye bir hassasiyete işaret ediyor Peygamber Efendimiz. Kanal Hattabiyü, ünlü hadis alimi ve hadis hafızı. Sünene Ebu Davud'u malimis sünen diyen şerh eden. ve Hicri 388 tarihinde vefat eden Kattabi var. Miladi 998 tarihinde vefat etmiş çok büyük bir alim. Diyor ki; Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem neden böyle buyurdu? Yani sonra kelimesini ilave etmemizi tavsiye buyurdu. Ashab-ı Kiram'a şu edebi öğretmek için diyor. Bir şey dileneceği zaman diğer varlıkların dilemesinden önce Allah'ın dilemesi zikredilmelidir. Yani önce Allah'ın adı zikredilmelilir. Yani böyle yerlerde falan ve falan diye iki kimsenin isminin arasına v ile, Vav atıf harfi ile yan yana zikretmeyiniz. Böyle zikir ederseniz onlar birbirine eşit tutulmuş gibi olur. Bunun yerine, yani, Vav yerine, önce biri sonra diğeri anlamına gelen sümme, atıf edatını kullanınız diyor. Hattabi, Resulü Ekrem'in bize bunu öğrettiğini söylüyor. Şu hadis-i şerifte bize, bu edebi hatırlatıyor, öğretiyor. Bir olay anlatılıyor şimdi ve orada bu ders veriliyor bize. Bir hatip, bir konuşmacı peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yanında konuşma yaptı ve şöyle dedi. Allah'a ve Resulüne itaat eden doğru yolu bulmuş olur. Adamın konuşmasında buraya kadar bir hata yok. Allah'a ve Resulüne itaat eden, doğru yolu bulmuş olur. Fakat adam konuşmasına şöyle devam etmiş. yas-ı hima. Hima, huma bir zamirdir. Yani Allah Teala'nın ismiyle Resulullah'ın ismini birlikte anmış. Kim onlara isyan ederse demiş. Kim onlara isyan ederse. Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse dese tamam. Bunda bir kusur yok Fakat adam demiş ki, kim onlara isyan eder. Peygamber Efendimiz buraya takılmış. Buraya takılmış. Evet. Dememeliydi. Allah'ı ve Resulullah'ı Onlar diye bir zamirle birleştirmemeliydi. Ve kim Allah'a ve Resulullah'a isyan ederse demeliydi. Peki. Efendimiz şimdi ne ne buyurmuş bu adamın bu sözü üzerine? İşte o zaman Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, adamın sözünü kesti, ve ona şöyle buyurdu. Sen kavminin ne kötü hatibisin. Efendimiz hiçbir zaman Insanları yüzlerine karşı böyle tenkid etmez ama burada hassas bir nokta var. Kendi adıyla Allah Teala'nın adının anılmasının da demek ki bir edebi var bir yolu, yordamı var. Onlar denmez. Yani Allah Teala ile Peygamber Efendimizden bahsederken onlar denmez. İkisi birleştirilmez. Efendimiz buyuruyor ki, sen kavminin ne kötü bir hatibisin. Kalk oradan. Veyahut git şuradan diyor. Hayatında Peygamber Efendimiz, hiç kimseyi kırmamıştır. Ve hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmamıştır. Çok samimi bir sahabi ise, ona söylemiştir. Çünkü kırılmaz nasıl olsa benden diye. Ama çok samimi olmadığı insanların hatasını kendisi söylememiş, o adam gittikten sonra buyurmuştur ki, şuna söyleyin de şu hareketi bir daha yapmasın. Yahut yüzüne mesela belli olacak tarzda bir boya sürmüş adam. bir daha sürmesin. Kendine söylemiyor kırılır diye. Ama burada kalk diyor, git diyor, sen ne kötü hatipsin diyor. Niye? Çünkü kendi adıyla Allah Teala'nın adını olmaması gerektiği şekilde birlikte anmış. Buna hiç cevaz, iizin vermiyor. Ben kimim diyor? Allah'ın adıyla benim adımı, onlar diye ikimizi yan yana zikrediyorsun. Böyle şey olmaz diyor Peygamber Efendimiz. Demek ki, Peygamber Efendimiz adamın Allah Teâlâ'ya gösterilmesi gereken saygıdan haberi olmadığını anlayınca ona bir edep dersi verdi. Ebu Süleyman el-hattab bu konuya şöyle açıklık getiriyor. Biraz önce kendisinden el-hattabi diye bahsettik ya. Hadis alimi Hadis hafızı, Sünen-i ebî Davud'un şarihi, diyor ki, Benim söylediğimi değişik bir ifadeyle anlatıyor. Aynı şeyi söylüyor da, diyor ki; Peygamber Efendimiz, hatibin onlara karşı gelen, ve men yasihima, diye tesniye, yani ikil diyoruz ya. Zamiri kullanılmasından Allah ile Resulullah'ın adlarını sanki onlar birbirine eşitmiş gibi kullanmasından dolayı çok rahatsız oldu. Üzüntü duydu, canı sıkıld, diyor. Bu hadisi şerh derken şöyle diyenler de olmuştur, Hatibin onlara karşı gelen, vemen ya'sı hima ifadesinin üzerinde duraklaması, Resulü Kibriya'nın hoşuna gitmedi demişler. Yani, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah Teâlâ'ya karşı gösterilmesi gereken saygının gösterilmesini istiyor. Allah kimseyle eşit değildir, buyuruyor. İhlas suresinde de buyurulduğu gibi, değil mi? Hiç kimse ona denk değildir. Onun için benim adımla Allah Teala'nın adını yanyana aanmayınız. Anarken şöyle bir ifade kullanınız. Kur'an-ı Kerim'de geçtiği gibi siz de öyle söyleyiniz, yoksa tabii burada benim anlattığım Arap lisanının, Arap dilinin birtakım incelikleri meselesi. Onları biz anlamakta zorlanabiliriz. Müellifimiz bu okuduğum iki sözü değerlendirerek diyor ki, Kadı İyaz: Hadis alimi ve Hadis hafızı Ebu Süleyman el-hattabi'nin bu ifadeye getirdiği yorum daha doğrudur. Çünkü sahih bir Hadisi Şerif'te, resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz, Allah'a ve Resulüne karşı gelen kimse, doğru yoldan sapar buyurmuştur. Bu sahih hadiste, hatibin ya'si hima, onlara karşı gelen dediğinden söz edilmektedir. Onlar denmeyecek demekki. Allah teâlâ'dan bahsederken, onlar yani Allah ve Resulullah'dan bahsederken onlar denmeyecek, adları ayrı ayrı anılacak. Allah Teala böyle buyurdu, Rasûlullah böyle buyurdu denecek. Hem müfessirler, hem de Arap dili alimleri ashabil maani o demek. Arap edebiyatı, Arap dili alimleri, Ahzap suresinin 56. ayetinde geçen Yusallune, salat ederler kelimesinden söz edilecek şimdi. Burada ihtilaf ettiler diyor müellifimiz. Bu ayeti kerimeyi, bilirsiniz. Cuma günleri hatip minbere çıkarken, müezzinlerimiz okurlar. Kulağımız oradan da aşinadır bu ayete. Allah ve melekler,i Peygambere salat ederler. ayetindeki salat ederler fiili hem Allah Teala'yı, hem de melekleri ikisini birden kapsıyo rmu, kapsamıyor mu? Bu hususta ihtilaf ettiler. Yusallune, salat ederler. Innallahe ve melaiketehu diyor. Allah ve melekleri, yusallune, salat ederler. Birleştirilmiş gibi gözüküyor. Allah ile melekleri. Bazı alimler, bu fiilin ikisini birden kapsadığını söylediler. Bazı alimler ise, ikisini de kapsar ise bu Allah ile melekleri birbirine denk tutmak olur, onun için bu fiil, yani yusallune fiili sadece melekleri kapsar, dediler. Innallahe ve melaiketehu yusallune alen nebiyyi derken, yusallune fiili sadece melekleri içine alır, demişler bazı alimler. Dediler ki, burada iki ayrı fiil takdir etmek gerekir. Biri Peygambere salat eder, Allah peygambere salat eder c.ümlesidir Diğeri de peygambere melekler salat ederler cümlesidir. Innallahe ve melaiketehu yusallune. Orada bir fiil takdir ediyorlar. innallahe yusalli. Yusalli yok aslında ayette. Ve melaiketehu yusallune. Burada sanki musalli değil kelimesi varmış gibi kabul etmek gerekir demiş bazı alimler. Yani Allah salat eder demek, Allah rahmet eder demektir. Bunu biliyorsunuz. Allah salat eder demek, Allah rahmet eder demektir. Melekler salat eder ne demektir? Melekler bize salat ederler, Resulullaha Salat ederler. Günahlarının affedilmesi için dua ederler, istiğfar ederler, demektir. Yani yusallune kelimesi meleklere verildiği vakit, melekler, efendim, günahlarının bağışlanması için dua ederler demektir. Innallahe diye başlayan ayeti kerime de yusallu, yusalli kelimesini Allah'a nispet ettiğimizde de Allah rahmet eder demektir. Kime rahmet eder? Resulullah'a rahmet eder, kullarına rahmet eder demektir. Demek ki bu fiili Allah'a nispet ettiğimizde farklı mana vereceğiz, meleklere nispet ettiğimizde farklı mana vereceğiz. Rivayet edildiğine göre, Hazreti Ömer Radıyallahu Anh, Peygamber Sallallahu Aleyhi vesellem'e hitaben şöyle dedi. Bakınız Hz Ömer peygamber efendimize ne demiş? Nisa suresinin 80. ayeti var. Allah Teala'nın sana verdiği, Hz Ömer diyor ki Peygamber Efendimize, bu ayet Nisa suresinin 80. ayeti, Allah Teala'nın sana verdiği değeri gösteriyor Ya Resulallah. Bu ayet, Allah Teala'nın sana verdiği değeri gösteriyor. Çünkü, bu ayette Cenabı Hakk sana itaati kendine itaatile bir tutuyor. Ve şöyle buyuruyor . Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Hz. Ömer bunu efendimize söylüyor. Ya Resulallah diyor, efendim, Allah Teala bu ayette sana verdiği değeri gösteriyor. Çünkü, kendine itaati sana itaat ile birlikte sana itaati, kendine itaat ile birlikte anıyor. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, Evet. Gerçekten de öyle Hz. Ömer'in Radiyallahu Anh, işaret buyurduğu gibi Allah Teala, Peygamber Efendimizin adını kendi adıyla anarak Ona verdiği değeri gösteriyor. Allah Teala Hazretleri, Ali İmran Suresi'nin 31 ve 32. ayeti kerimelerinde ine böyle buyurmuştur. Ne buyurmuş? Estaizübillah. Önce bu ayeti kerimeye mana verelim. Sonra devamına mana verelim. Allah Teala peygamber efendimize hitaben buyuruyor ki; ey Resul'üm şöyle de. Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, kullarıma böyle söyle. Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Böyle de kullarıma. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdı.r Engin merhamet sahibidir. Demek ki, Allah Teala Peygamber Efendimize, kullarına böyle söylemesini söylüyor. Yani bize şunu söylüyor. Buyuruyor ki Allah Teala; Ey kullarım, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma. Hepimize hitaben söylüyor. Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, ki seviyorsunuz Elhamdülillah. Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Demek ki, Allah'ı sevmenin ona uymanın yolu Peygamber Efendimize uymaktır. Allah Teala böyle buyuruyor. Kullarıma böyle söyle. Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarımnızı bağışlasın. Bunu unutmayalım. Birincisi bu. Devamını okuyalım. Yani, Ali İmran suresinin 32. ayeti kerimesini okuyalım. gul, diye başlıyor her iki ayeti kerimede. Ey Habibim şöyle de. Ey Habibim kullarıma şunu söyle. Ey Habibim şöyle de: Hem Allah'a itaat edin, hem Resulüne itaat edin. Şayet yüz çevirip inkar ederseniz, Şüphesiz Allah inkar edenleri hiç sevmez. Böyle, böyle buyuruyor. Hem Allah'a itaat edin, hem Resulüne itaat edin. Deminden beri anlattığımız şey. Değil mi sevgili kardeşlerim? Allah Teala hep kendine itaatle, Peygamber Efendimize itaati yan yana zikrediyor. Bana itaat edin, Resulüme itaat edin. Böyle yaparsanız ne olur? Allah da sizi sever o zaman. Allah da sizi sever, günahlarınızı bağışlar. Yok. Itaat etmezseniz, o zaman, Allah inkar edenleri sevmez, buyuruyor. Ali İmran suresinin şu okuduğumuz 31. ayeti kerimesi nazil olduğu vakit, yani, Ey Resul'üm şöyle de, Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın ayet-i kerimesi nazil olunca, kafirler bir Yorum yaptılar. Ne dediler acaba? Dediler ki; Allah'a inanmıyorlar ya zaten. Bunu kim söylüyor onlara göre? Muhammed Aleyhisselam söylüyor. Hristiyanlar, İsa'yı nasıl Tanrı edindiyse, kafirler böyle söylüyor, Mekkeli müşrikler. Hristiyanlar İsa'yı diyorlar, nasıl Tanrı edildiyse, Muhammed de bizim kendisine tapmanızı istiyor. Böyle dediler kafirler. Kafirler böyle dediler. Kul in kuntum tuhibbunellah ayeti nazil olunca böyle dediler. Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin, Ayeti kerimesini kafirler nasıl anlamışlar? Muhammed diyor ki bana tapın. Bu manayı çıkartmışlar kafirler. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti kerimeyi inzal buyurdu, indirdi. Yani, Ali İmran suresinin 31. ayeti kerimesine böyle itiraz ettikleri zaman, Allah Teala 32. ayeti kerimeyi gönderdi onun arkasından. De ki; Allah'a ve Resulüne itaat ediniz, ayet-i kerimesi nazil oldu. Müellifimiz diyor ki: Böylece Allah Teala kafirlerin o sözlerinin aksine, yani Muhammed kendisine tapmanızı istiyor sözünün aksine, Peygamberine itaati kendine itaat ile bir tuttu. Ve Resul, dedi. Etiullahe ve etiul Resil derdi, burada iyice yaklaştırdı. Etiullahe ve Resul, dedi. Allah'a ve Rasulüne itaat. Kafirlerin rağmına, onlara rağmen Allah Teala Hazretleri Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Selleme verdiği değeri böyle ifade buyurdu, sevgili kardeşim. Peki, bunu anladık. Müfessirler, ümmül kitap hangi suredir? Fatiha suresidir. Fatiha suresinin bir adı da ümmül kitab. Ümmül Kitab ne demek? Kitabın anası demek. Yani Fatiha suresi demekki Kur'an-ı Kerim'in anası, özü. Müellifimiz diyor ki Allah Teala, Fatiha Suresinde, ümmül kitab olan Fatiha Suresinde, şöyle buyurdu. Ihdinas sıratel müstakim, sıratellezine en'amte aleyhim. Müfessirler buu ayeti ihtilaf etmişler. Neydi bu ayetin manası? Bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. İhdinessırâtel müstakîm Bizi doğru yola ilet. Sıratellezine en amte aleyhim. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet demektir. Acaba nasıl ihtilaf ettiler müfessirler? Müellifimiz anlatıyor diyor ki; İki ünlü tabiiden bahsediyor burada müellifimiz. Önce iki ünlü tabiin aliminin ismini veriyor. Bunlardan biri Ebul Aliye Er-riyahi. Hicri 90 tarihinde vefat etmiştir. Yani Peygamber Efendimizden 80 sene sonra vefat etmiş, büyük bir Alim. Hz. Ebubekir devrinde müslüman oldu. Pekçok sahabi ile görüştü ve onlardan ilim öğrendi. Böyle değerli bir alim. Diğeri ise, Hasan-ı Basri Hazretleri bunu çok duymuşsunuzdur. Tabiinin en ünlü müfessiri, muhaddisi, fakihi. Çok yönlü bir alim. Bu 2 alim şöyle diyor. Es-Sıratel müstakim, Bakınız, çok önemli bir şey söylüyorlar sevgili kardeşlerim. Bu ayette geçen Es-sıratül müstekam. Doğruyor, Resulullah sallallahu aleyhi vesellemdir. Onun ehlibeytidir. Ve ashabının ileri gelenleridir. Bu iki Alim böyle söylemiştir. Doğruyol neymiş? Bizi doğru yola ilet Yarabbi diyoruz ya. Bizi Resulullah'ın yoluna ilet demektir. Ehlibeytin yoluna ilet, Ashab-ı kiramın büyüklerinin yoluna ilet demektir bunun manası demişler. Ebul Aliye ve Hasan-ı Basri'nin bu görüşlerini onlardan kim nakletmiştir. Şafii fakihi ve tefsir alimi Ebu Hasan El-Maverdi nakletmiştir. Endülüslü bir kıraat alimi var sevgili kardeşlerim. Kur'an ilimlerine dair eserleri olan bir alem Mekki bin Ebi-Talib. Hicri 437'de vefat etmiş. Yani 1045 tarihinde. Aziz Allah Celle Şanuhu. Bu görüşün bir benzerini yine Ebul Aliye ve Hasan-ı Basri den rivayet ediyor. Ne demiş? Sırat-ı müstakim, kimmiş? Resulullah ile iki arkadaşı Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'dir demişler. Ya Rabbi, bizi doğru yola ilet demek, bizi rasulullah'ın ve iki sevgili arkadaşı, Hz. Ömer ile, Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer'in yoluna ilet demektir, demişler. Yine deminki alimler. Evet. Devam edecek çünkü bu konudaki görüşler. Burada biz kalalım sevgili kardeşlerim. İnşallah önümüzdeki derste devam ederiz. Yüce Rabbim, hepimizi salih kullarından eylesin. Hepimizi, imanı mükemmel kullarından eylesin. Allah'ı, Resulullah'ı, onun iki arkadaşı Hz. Ebubekir'i, Hz. Ömer'i, diğer dostları Hz. Osman ve Hz. Ali'yi sevenlerden eylesin. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i, ahirette hepimize şefaatçi eylesin. Amin, velhamdülillahi rabbil alemin El Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR