Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin. Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Geçen dersimizde, daha doğrusu birkaç dersten beri, Allah Teala'nın Resulü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimizi övmesi bahsini okuyoruz. Bugün bu bahsi bitirip bir başka bahse başlayacağız inşallah. Şu meseleyi ele alıyorduk. Allah Teala, Fahri Alem efendimizi, Kur'an-ı Kerim'de nasıl methediyor? Bazı müfessirler, bazı ayeti kerimeleri Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin zikrinin geçtiği, isminin şanının, şöhretinin geçtiği manasında anlayıp izah etmişlerdi. Müellifimiz bunlardan bize misaller veriyordu. En son Fatiha Suresinde okuduğumuz Ihdinas sıratel müstakim sırat ellezine en'amte aleyhim. Bu ayeti kerime üzerinde duruyordu. Bizi doğru yola ilet. Doğru yol nedir? Müfessirler, bu sırat-ı müstakimi nasıl anlamışlar? Müellifimiz diyor ki, Kadı İyaz, Allah ona rahmet eylesin. Geçen dersimizde iki tabiin büyüğünün, bu konudaki görüşünü okumuştuk. Biri Ebul Aliye, öteki Hasan-ı Basri Hazretleri. Endülüslü kıraat alimi ve Kur'an ilimleri sahasında çeşitli eserleri bulunan Mekki bin ebi Talip var. Hicri 437, Miladi 1045 tarihinde vefat etmiş bir alim. Sırat-ı müstakimin Resûl-i Ekrem Efendimiz, ve ileri gelen Ashab-ı Kiram olduğuna dair görüşleri nakletmişti. Bu görüşün bir benzerini yine Ebul Aliye ve Hasan-ı Basri'den rivayet etmiştir. Diyor ki bu Alim, sırat-ı müstakimin kim olduğu hakkında benzeri bir görüş İleri sürülmüş, onların sırat-ı müstakimin Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile Hazreti Ebubekir Ve Hazreti Ömer olduğu bunu söylemiştir. Evet. Sırat-ı müstakim demek, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ile iki aziz arkadaşıdır. Yani, bizi Yarabbi onların yoluna ile demektir. Ihdinas sıratel müstakim, Ya Rabbi bizi, Peygamber Aleyhissalatu Vesselamın Hazreti Ebubekir'in ve Hazreti Ömer'in yoluna ilet demektir demiş, bu alimler. Bu tabiin büyükleri. Ebul Leys Es-Ssemerkandî var. Tefsir alimi. Hanefi fakihi. Bu bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, ayetini tefsir ederken Mekki bin ebi Talip'den nakledilen bu görüşü tabiin alimi Ebul Aliye'ye nispet ediyor. Yani bu görüş, ünlü tabiin alimi Ebul Aliye tarafından söylenmiştir, diyor. Ebul Aliye'nin bu görüşünü, Hasan-ı Basri Hazretlerine anlattılar. Tabiin neslinin o ünlü alimi, muhaddis, müfessir. Sufi, zahid alime anlattılar. O da şöyle dedi: Vallahi Ebul Aliye doğru söylemiş ve Ümmeti Muhammed'e güzel bir nasihatde bulunmuş dedi. Yani, Sırat-ı müstakîm, Peygamber Efendimiz ve onun iki arkadaşıdır. Hz Ebubekir ile Hz Ömer'in gittiği yol demektir. Yarabbi bizi o yola ilet. Bir de Ebu'l-hasen El-Maverdi'nin bu konudaki bir görüşünü naklediyor müellifimiz. Edebüd dünya veddin, adlı eseri ile ünlü Maverdi. Ahlak nazariyesine dair görüşleri ile ünlü meşhur bir alim. Bu ise, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, ayeti kerimesini tefsir ederken, Ebul Aliye'nin bu görüşünü, Kur'an ilimleri ve tefsir sahasında mütehassıs olan Abdurrahman İbni Zeyd'in söylediğini belirtmiş. Bu görüş, Abdurrahman Bin Zeyd'e ait bir görüştük demiş. Buraları geçelim. Müellifimiz Kadı İyaz Allah ona rahmet eylesin. Sufi müfessir Ebu Abdurrahman Es-Sülemi'nin Bakara suresinin 256. ayeti ile ilgili bir görüş naklediyor. Ayeti kerime şöyle söylüyor, Şeytani güçleri inkâr edip, Allah'a iman eden kimse, bir kimseki şeytani güçleri reddediyor. İnkar ediyor ve Allah'a iman ediyor. O kimse hiç kopmayacak bir kulba yapışmış olur. Allah, her şeyi duyan, her şeyi gerçek mahiyeti ile bilendir. Bu ayeti kerime etrafında konuşuyoruz. Sulemi, bu ayeti tefsir ederken bazı ariflerin görüşlerine dayanmış. Bu ayetteki kokmayacak kulbun, el urvetül vüska, ifadesinin Muhammed Aleyhisselam olduğunu söylemiştir. Kopmayacak kulp, el urvetül vuska demek, Muhammed Aleyhisselam demektir, demiş. Abdurrahman Es Sülemi. Vakil al-islam. Bazı alimler de demişler ki, bu kopmayacak kulp el urvetül vuska, el-İslam, İslamiyet demektir demişlerdir. Evet, bazı alimler böyle demişler. Demek ki bazı alimler, o kopmayacak kulp El urvetül vuska, Muhammed Aleyhisselam demiş, bazi alimler de tefsir ederken bu ayeti kerimeyi o Islamiyettir, demiştir. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir hadis-i şerifinde Ve emmel urve, fehiye urvetül İslam buyurmuştur, bir hadisi şerifinde. Böylece hiç kopmayacak kulbun, İslamiyet olduğunu belirtmiş Peygamber Efendimiz. Vekil şehadetut tevhid, bazı alimler de ayetteki kopmayacak kulbun, yani el urvetül vuskanın, Kelime-i Tevhid olduğunu söylemiştir. Yani yapışılacak olan, hiç kopmayacak kulp, Kelimeyi Tevhiddir. Yani, söyleyelim haydi. La ilahe illallah muhammedun rasulullah demektir demişler. Bazı alimler de böyle anlamışlardır. Sufi müfessir var. Sehlet Tüsteri. Allah'ın verdiği nimetleri saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Ayeti kerime böyle söylüyor. Allah'ın size verdiği nimetleri saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Gerçekten de öyle. Bu ayeti kerimeyi açıklarken, bunların manasının şu olduğunu söylüyor. Allah'ın Muhammed Aleyhisselam vasıtasıyla, sizlere verdiği nimetleri saymaya kalksanız, sayamazsınız. Muhammed Aleyhisselam vasıtasıyla, size verdiği nimetleri diye tefsir etmiş. Sufi müfessir, Sehlet Tüsteri böyle demiş. Yani onun getirdiği İslam nimetini. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin bize getirdiği İslam nimetini saymaya kalksak, onları saymakla bitiremeyiz, demiştir ki, doğru. Elbette, doğru olan da odur. Allah Teala Zümer suresinin 33. ve 34. ayetlerinde şöyle buyurmuştur. Allah Teala bu ayeti kerimede buyuruyor ki, Zümer suresinin 33. ve 34. ayeti kelimelerinde, Hakkı, hakikat-i getiren Peygamber ile onu doğrulayan kimseler var ya .Muhammed aleyhissalatu vesselam ile müminler var ya. Hakkı getiren Peygamber ile o hakka inanan müminler var ya: işte Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, onlardır. Müttakiler onlardır. Peygamber aleyhisselatu vesselam ve ona inanan müminler, muttaki ifadesiyle anlatılan kimselerdir. Onlar için Rablerinin katında diledikleri her şey vardır. Allah Teala onlara istedikleri her şeyi verecektir. Iyilik yapan ve iyi kulluk edenlerin mükafatı işte budur. Ayet-i kerimede böyle buyuruluyor. Demek ki, Hakkı getiren peygamber, ile o Hakka inanan müminler, muttaki insanlardır. Allah'tan gerçek manada korkanlar onlardır ve Allah Teâlâ onlara her istediklerini verecektir. Kur'an-ı Kerim'de zaten bu vaad ediliyor. Allah Teala cennete giren kullarının her isteğini verecektir. Hatırlarından geçen her şeyi verecektir. Allah'ım ben şunu da isterim senden. Hemen verecektir. Kur'an-ı Kerim'in vaadidir. Muhtelif yerlerde geçiyor. Cennette, Istek, arzu. Cennette sizin her istediğiniz her arzu ettiğiniz şey varolacaktır, size verilecektir. Allah Teala böyle geniş bir vaadde bulunuyor. Rabbim hepimizi firdevs cennetinde buluştursun inşallah. Oraya girdikten sonra artık korku yok, keder yok, acı yok, ızdırap yok. Ve her istediğimiz olacaktır elhamdülillah. Müfessirlerin ekseriyetine göre, bu ayeti kerimede geçen, Hakkı getiren, Hakkı getiren, efendim, ifadesi ile Muhammed sallallahu aleyhi vesellem kastedilmiştir. Hakk'ı getiren otur. Müfessirlerin büyük çoğunluğu böyle söylüyorlar. Gale ba'duhum. Bazı müfessirler veya müfessirlerden birine göre diyelim. Muhtemelen bu müfesser Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Abbas olabilir. Radıyallahu anhuma. Ayetteki onu doğrulayan saddagabihi ifadesi ile Resul Ekrem kastedilmiştir. Biz müminler diye yorumluyoruz. O da demiş ki o peygamber aleyhissalatu vesselamdır, demiş. Bir müfesser diyor yani. Bazı rivayetlerde, bazı kıraat alimlerine göre, sadaga saddaga kelimesi, sadaka şeklinde okunmuş. O zaman ayetin manası Hakkı getiren ile doğru söyleyenler demek olur. Onu tasdik edenler değil de, doğru söyleyenler. Sıdk var ya sıdk kelimesi. Doğruluk demek doğru demek. Tabiin müfessirlerinden Katade ve mukatil dışındaki bazı müfessirler ayetteki onu doğrulayan, ve saddagabihi Ifadesiyle müminlerin kastedildiğini söylemişlerdi ki yukarıda da o mana, o manayı verdik. Yani, Muhammed Aleyhisselam ve onun getirdiği hakikatleri tasdik eden müminler herhalde doğru olanı da olur. Müfessirler ayetteki onu doğrulayan ve saddaga bihir sözüyle efendim, diyorlar ki; Hazreti Ebubekir kastedilmiştir. Bazı müfessirler de diyorlar ki Ali kastedilmiştir. Bazıları da daha başka görüşler ileri sürmüşlerdir. Evet bu, şeyleri geçelim. Bunlar bizi fazla ilgilendirmiyor. Bir başka ayeti kerimeye geçiyoruz. Rad suresinin 28. ayeti kerimesine. Tabiin müfessiri ve kıraat alimi Mücahit var. Mücahit bin Cebr. Hicri 102 tarihinde vefat etmiş. Yani Peygamber Efendimizden 92 yıl sonra vefat etmiş bir büyük islam alimi. Yaşadığı devirde Kur'an-ı Kerim'i en iyi onun bildiği kabul edilirdi. Bu Alim,ela bizikrillahi tatmininnul kulüb. Yani şunu iyi bilin ki, kalpler ancak Allah'ı anmak suretiyle tatmin olur. Kalpler ancak Allah'ı anmak suretiyle huzur bulur. ayet-i kerimesini tefsir etmiş. Mücahit diyor ki; Şunu iyi bilin ki kalpler ancak Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin ve onun ashabının zikri ile huzur bulur. Böyle yorumluyor. Bu demektir ki; yani Allah'ı anmak demek Muhammed Aleyhisselatu ves- selamı ve ashabı kiramı anmakla, onları zikretmekle kalp huzur bulur. Bunun manası budur, demiş. Sevgili kardeşlerim, bu birinci bahsi bitirdik. Şimdi elfestus sani. İKinci bahse geçiyoruz. Birinci bölümün 2. bahsine geçiyoruz. Neymiş bu bölümün adı; Kadı İyaz diyor ki, bu bahis bu okuyacağımız bahis. Allah Teala'nın Peygamber Aleyhisselatu Ves- Selamı diye anmasıı ve onu övüp yüceltmesi hakkındadır. Demek ki Kur'an-ı Kerim'de geçen şahit kelimelerinin manası üzerinde durulacak ve Allah Teala'nın peygamber efendimizi nasıl övüp methettiği üzerinde duracağız. Sevgili kardeşlerim şunu hiçbir zaman unutmayın ki, efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi en güzel anlatan Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde Peygamber aleyhisselatu vesselam Efendimiz anlatılmıştır. Allah Teala bize onu tanıtmıştır. Şimdi de göreceğiz inşallah. Sadece Kur'an-ı Kerim'de değil daha önceki kitaplarda da, Allah Teala Peygamber Efendimizi kullarına tanıtmıştır. Tevrat'ta, İncil'de Onun geleceğini haber vermiş ve onun vasıflarını, özelliklerini zikretmiştir. Bu okuduğum ayeti kerime, Ahzab suresinin 45. ve 46. ayet-i kerimeleridir. Allah Teala bu ayeti kerimelerde şöyle buyuruyor: Ey Peygamber, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Selleme Allah Teala böyle hitab ediyor. Ey Peygamber, Biz seni bir şahit olarak gönderdik. Bir müjdeci olarak gönderdik ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Insanları uyarsın, insanları içinde bulundukları gafletten uyarsın, doğru yolu göstersin diye gönderdik. Seni bunun için gönderdik. Ne olarak gönderdik? Şahit olarak gönderdik, müjdeci olarak gönderdik. Insanları uyarsın diye gönderdik, buyuruyor Allah Teala. 46. ayette de şöyle buyuruyor. Allah'ın izniyle, Allah'a çağıran bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, Allah'a çağıran bir davetçi. Allah Teala böyle arzu etmiş. Onu kullarını kendisine davet etmesini, kendisine çağırmasını arzu etmiş. Ve Onu nur saçan bir kandil yapmıştır. Kur'an-ı Kerim efendimizi böyle anlatıyor işte. O bir nur saçan kandildir diyor. Bundan güzel methüsena olabilir mi sevgili kardeşlerim? Ne güzel methediyor Allah Teala Resulünü. Velimiz diyor ki, Kadı İyaz diyor ki: Allah Teala, Ahzap suresinin bu 45. ayetinde Peygamber Efendimizin çeşitli üstünlüklerini bir araya toplamıştır. Çeşitli özelliklerini bir araya toplamıştır. Allah Teala, bu Ahzap suresinin 45. ayeti kerimesinde, Efendimizin birçok üstünlüklerini, birçok özelliklerini bir araya getirmiştir. Fahri Alem efendimizin üstlendiği, üzerine aldığı peygamberlik görevini ümmetine tebliğ ettiğine dair kendisini kendisine şahit tutmuştur. Başka şahit aramıyor Allah Teala.Tebliğ ettin mi Ey Habibim? Ettim Yarabbi. Tamam diyor. Sen tebliğ ettin. Kadı İyaz bizi buraya, bu noktaya sevk ediyor. Onu düşünmemizi istiyor. Evet. Allah Teala, bu ayeti kerimede efendimizin, birçok özelliklerini toplamış, Efendimizin üzerine aldığı peygamberlik görevini yaptığına, o görevi, yani, Allah'tan aldığı emirleri ve nehileri ümmetine tebliğ ettiğine dair yine kendisini kendisine şahit tutmuştur. Tebliğ ettin mi? Ettim. Şah-ı Enbiya efendimizin peygamberlik görevini yerine getirdiğine dair kendisini kendisine şahit tutması, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hasayısındandır. Hasayıs, Ona mahsus özellikler demektir. Peygamberlik görevini tebliğ ettiğine dair kendisini kendisine şahit tutması sadece Peygamber Efendimizde bulunan bir özelliktir. Başka hiçbir peygamberde yoktur. Yani sadece Ona mahsus kardeşlerim. Hasais kelimesini öğrenelim. Hasais demek sadece Peygamber Efendimize mahsus özellikler demektir. Bu bir terim. Ve mübeşşiren leehli taatihi. Ayrıca, Allah Teala onu Peygamber aleyhisselatu vesselamı, kabul edenlere müjde vermekle görevlendirmiştir. Demek ki Peygamber efendimizin bir görevi de, müminlere müjde vermektir. Allah Teala'nın onlar için hazırladığı güzel nimetleri hatırlatmak, Allah Teala, size şunları verecek, şunları verecek, şunları verecek diye sayıp dökmesini Allah Teala istiyor. Ne diyor Efendimiz? Tekrar hatırlayalım o güzel müjdeyi. Bir daha sevinelim. Allah Teala, cennette kullarına hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağının duymadığı ve hiçbir insanın hatır ve hayalinden geçiremediği nimetleri ihsan edecekdir diyor. Ne güzel bir müjde değil mi? Elhamdülillah. İslamiyet ne güzel bir din sevgili kardeşlerim. Müslümanlık ne güzel bir vasıf bizim için. Elhamdülillah. Müslüman olmak. Demek ki Rabbimiz kulları için böyle nimetler hazırlamış. Bize burada parmak ucuyla şöyle bir tattırmış. Işte elma bu, armut bu, bal bu. Ama bunların aslı orada. Asıl elmayı orada göreceksiniz. Efendim asıl üzümü arada tadacaksınız. Asıl hurma tadı, zevki efendim, güzelliği orada. Evet. Ve Peygamber Efendimizi müjde vermekle görevlendirmiş. Sadece müjdemi değil . Kendisine karşı çıkanları, Allah Teala kendisine karşı çıkan kullarını uyarma görevini de ona vermiş. Uyar demiş. Ey Resul'üm bana inanmayan, bana karşı çıkan kullarımı da uyar, demiş. Nezir diyoruz ona. Beşir, müjdeci, nezir korkutucu, uyarıcı. Peygamber, Allah Teala'nın Peygamber Efendimize verdiği görevlerden biri de neymiş? Allah'ın bir olduğunu söyleme görevi. Tevhit o demek. Tevhid Allah'ın bir olduğunu söylemek demektir. Ona kulluğa davet etme görevidir. Ve Ibadetihi diyor Peygamber efendimizin bir görevi de demek ki Allah'ın bir olduğunu söylemelerini insanlara hatırlatmak ve bir de Allah'a kulluk edin diye insanları uyarmaktır. Elhamdülillah, Peygamberimiz o görevi de yapmış. Allah Teala Hazretleri, Celle celalühü Peygamber Efendimiz Hazretlerini Hakk'a götüren yolu, pırıl pırıl aydınlatan bir ışık yapmıştır. Allah Teala, Peygamber Efendimizi kendisine götüren yolu aydınlatan, gösteren, pırıl pırıl aydınlatan bir ışık yapmıştır. Müellifimiz bir hadisi şerif zikredecek bize sevgili kardeşlerim. Senediyle veriyor bu hadisi de yine. O senedi ile okuyacağız. Süratlice okuyacağız. Çünkü uzun bir senet. Kadı iyaz Hicri 544 de vefat etmiş. 6. asırda vefat etmiş. 6. asırdan 1. asıra gelmek kolay değil yani. Bakınız hangi yolculuklarla geliyoruz. Şimdi Kadı iyaz hocasının adını verecek bize. O hocası kendi hocasını söyleyecek. O kendi hocası, öyle gidecek. Efendimize kadar varacağız. veya sahabiye kadar varacağız. Diyor ki KAdı İyaz: Haddesena demek bize rivayet etti demek. Bize söyledi demek. Bakınız Buhari'ye geldik. Buhari Hicri 256 tarihinde vefat etmiş bir alimdir. 544'den 256 ya geldik. Devam ediyoruz yolculuğa. Tabiin fakih ve muhaddislerinden Ata bin Yesaar, ki vefatı 103'dür. Hicri 103. Şöyle der. Diyor ki; Ben Ashab-ı Kiramdan Abdullah ibni Amr İbni As ile karşılaştım diyor. Abdullah ibni Amr İbni As kimdi sevgili kardeşlerim? En çok hadis rivayet eden Ebu Hureyredir biliyorsunuz. O diyor ki, Abdullah ibni Amr İbni As, benden çok hadis bilir diyor. Ve sebebini de söylüyor. Çünkü o yazardı, ben yazmazdım. Ben ezberledim sadece. O yazardı, o yazdığı için daha çok hadis bilir diyor. Işte bu Abdullah ibni Amr İbni As ile karşılaştım diyor Ata bin Yesaar. Ve Abdullah ibni Amr İbni As'a dedim ki diyor bana Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin özelliklerinden bahset. Böyle demiş. Onu istiyor. Sen demiş, Rasulullah'ın ashabındansın. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i gözlerinle görme bahtiyarlığına erdin. Ve ondan hadisleri öğrendin. Şimdi sen de bana Resulü Ekrem'in özelliklerini anlat demiş. Öyle ricada bulunmuş. Kale eca. O da demiş ki, Olur, anlatayım. Demiş ki Abdullah ibni Amr İbni As, Peygamber Efendimiz, Kur'an-ı Kerim'deki bazı özellikleriyle Tevrat'ta da anlatılmış ve şöyle anlatımıştır. Bakınız Tevrat'ta geçen, Tevrat'ı iyibilen alimlerdendir Abdullah ibni Amr İbni As. Sevgili kardeşlerim, tabii o günkü Tevrat, 1400 sene önceki Tevrat'ı konuşuyoruz. Daha sonra, daha önce de bozulmuştur da, daha sonra daha fazla bozulmuştur. Şimdi, Abdullah ibni Amr İbni As, Tevrat da okuyor. Bu Tevrat'ta Efendimiz hakkında bahsedilen bilgileri söyle veriyor. Diyor ki, Tevrat'ta Resûl-i Ekrem Efendimiz Kur'an-ı Kerim'deki bazı özellikleri ile tanıtılmıştır. Şöyle. Ahzap suresinin 45. ayeti kerimesi; Ey Peygamber biz seni, bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Biraz önce okuduk. Bu ayet Tevrat'ta da var diyor. Ve şöyle diyor. Şu vasıflar ile geçiyor Tevrat'ta. Biz onu ümmilere bir sığınak yaptık. Ümmiler Araplar demek. Araplar okuma yazma bilmezlerdi. Onun için onlar da ümmîydi. Ümmiler dendiği vakit Araplar kastediliyor. Yani Peygamber Efendimiz geldiği vakit, okuma yazma bilenlerin sayısı 10 civarında. Mekke'de. Ve Tevrat'ta şöyle bahsediliyormuş Peygamber Efendimizden, Allah Teala buyuruyormuş ki; Ente abdihi ve resulihi. Ey peygamber elbette sen benim kulumsun be benim elçimsin. Ben sana mütevekkil adını verdim. Yani sen bana çok tevekkül ettiğin için Ey Peygamber ben de sana mütevekkil adını verdim.Çünkü mütevekkil tevekkül eden demektir. Sevgili kardeşlerim, bir müslümanın en güzel vasıflarından biridir bu biliyorsunuz. Allah'a Tevekkül etmek. Allah'a güvenmek, dayanmak. Yarabbi, ben işimi sana havale ettim. Üzerime düşeni yaptım, gerisini ben sana bırakıyorum demenin adı tevekküldür biliyorsunuz. Allah Teala Tevrat'ta bile demiş ki, Peygamber Efendimize, ben sana mütevekkil adını verdim. Çünkü sen bana çok tevekkül edersin. Ve tanıtıyor efendimizi O peygamber kötü huylu değildir, katı kalpli değildir. Böyle tanıtıyor Yahudilere Allah Teala. Hristiyanlara peygamber efendimizi Tevrat'ta. Daha Kur'an-ı kerim yok. Daha Peygamber Efendimiz ortada yok. O peygamber çarşıda, pazarda çağırıp bağırarak konuşmaz. Demek ki çarşıda, pazarda çağırıp bağırarak konuşmak güzel bir şey değildir. Sevgili Kardeşlerim. Mutedil konuşur. Hafif sesle konuşur. Bağırıp çağırmaz, kimseyi rahatsız etmez. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Kötülüğe iyilikle karşılık verir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez, Üstelik affeder ve bağışlar. Peygamber aleyhisselatu vesselam, kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Ayrıca, affeder ve bağışlar. Ve devam ediyor Abdullah İbni Amr İbni As'ın anlattığına göre, Peygamber Efendimizin Tevrat'taki özelliği Tevrat'ta şöyle deniyormuş. Allah doğru yoldan sapan milleti yani Arapları, Onun irşad etmesi ile La ilahe illallah diyerek doğru yola iletmedikçe Onun ruhunu kabzetmez, almaz. Allah onun ruhunu kabz etmez, almaz. Ne zamana kadar? Araplar La ilahe illallah diye müslüman olana kadar. Ve nitekim öyle de olmuştur. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem vefat edince Arabistan'da hiçbir kafir kalmamış. Yahudiler, inanmayan Yahudiler sürülmüş. Arabistan dışına. Arabistan'da bulunan herkes İslamiyeti kabul etmiş. ve şöyle devam ediyor efendimizin Tevrat'taki vasfı, özelliği, özellikleri. Allah Celle Celalü, Kelimeyi tevhit vasıtasıyla Lailahe illallah demek suretiyle kör gözleri açacaktır. Ayunen umya. Kör gözleri açacaktır. Sağır kulakları açacaktır. Kapalı gönülleri açacaktır. Abdullah İbn Amr İbni As'ın rivayet ettiği bu hadisi şerif, sahih-i Buhari'dedir. En güvenilir hadislerden biridir. Kitab-ül büyu, 50. babda. Bu hadisin benzeri hem Ashabı kiramdan olan Abdullah İbni Selam tarafından rivayet edilmiştir. Ki, Abdullah ibni Selam Yahudi alimiydi. Yahudilerin en önde gelen alimiydi. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye teşrif edince orayı şereflendirince, gitti, Efendimizin yüzüne baktı. Hallerine tavırlarına baktı, sözlerine baktı. Dedi ki bu Tevrat'ta anlatılan peygamber. Ve inandı, iman etti. Yahudilerden ilk inanan odur. Bu hadisi, bu da rivayet etmiş aynen Abdullah ibni Amr İbni As'ın rivayetini o da söylemiş. Hem de tabiin alimlerinden olan Kabul Ahbar rivayet etmiştir. Kabul Ahbar'ın babası da bir Yahudi alimiydi. Kendisi de Yahudi alimiydi Kabul Ahbar. Ya Hazreti Ebubekir devrinde veya Hazreti Ömer devrinde müslüman olmuştur. Samimi bir müslüman olmuştur. Kabul Ahbar hakkında onlatılan yanlış şeyler vardır. Samimi bir müslüman değildir, bilmem nedir. Sözüne güvenilmez. Bu sözlere güvenilmez mi? Merak eden varsa Türkiye Diyanet Vakfı'nın neşrettiği İslam ansiklopedisindeki Kabul Ahbar maddesini okuyunuz. Yıllar önce bendeniz yazmıştım onu. Kabul Ahbar samimi bir müslüman ve rivayetlerine de güvenilir bir âlimdir. Bu hadisin tariklerinden biri giyer ve megazi alimi olan aynı zamanda hadis rivayeti ile tanınan ibn-i İshak. Siyeri ile meşhur. Ki vefatı 151'dir. O da rivayet etmiştir bunu. Bu rivayet şöyledir: O peygamber çarşı pazar da bağırıp çağırmaz. Küksek sesle konuşmaz. O peygamber çirkin davranışlarda bulunmaz. Çirkin sözde söylenmez. Hanaa, çirkin söz demektir. Onu da söylemez. Allah Teala buyuruyor ki yine Tevrat'ta. Ben onu güzele yöneltirim. Onu, Onun güzel şeyler yapmasını sağlarım, temin ederim. Ona güzel huylar lütfederim. Öyle boyuyor. Ağır başlığı, ağırbaşlı olmayı ona tıpkı bir elbise gibi giydiririm, diyor Allah Teala Hazretleri. Ben o peygamberi ağırbaşlı yaparım. Hani bir insan elbise giydiği vakit, vücudunu nasıl örterse elbise. Ağırbaşlılık da Peygamber Aleyhisselatu Vesselamın vücudunu öylesine örter, Onun demek ki en belirgin vasıflarından biri, Efendimizin ağır başlığı. Allah'a itaat etmeyi, insanlara iyilik yapmayı O peygamberin ayrılmaz özelliği yaparım, buyuruyor Allah Teala Hazretleri. Ben Allah'a itaat etmeyi, efendim, insanlara iyilik yapmayı, bir o demek çünkü, bir Allah'a itaat etmek demek, insanlara iyilik yapmak demek. O peygamberin ayrılmaz bir vasfı yaparım Takvayı Onun gönlüne yerleştiririm. Tevrat'ta böyle geçiyor. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, hatırlayınız meşhur bir hadis-i şerifte diye geçen hadisi şerifte ne diyordu göstererek parmağıyla kalbini göstererek takva buradadır, kakva buradadır. Takva bu kalbe yerleşmeleliidir yani. Takva dediğimiz şey kalbe hakim olmalıdır. Tevrat'ta da, et takva ve takva damirahu, ben takvayı onun diyor Allah Teala Hazretleri. gönlüne yerleştiririm. vel hikmete makhulehu. Onun kalbinden geçen düşünceleri hikmetli bir söze çeviririm .Hikmetli bir söz haline getiririm. Demek ki Peygamber Aleyhisselatu Vesselam'ın kalbinden geçen düşünceleri, Allah Teala Hazretleri hikmetli bir söz yapıyor. Cevamiu'l-kelim diyoruz ya Peygamber Efendimize. Yani, az sözle çok mana ifade eden insan demektir. Demek ki, Peygamber Efendimizin kalbine gelen düşünceleri söz kalıbına kim döküyor? Allah Teala Hazretleri. O çarpıcı sözleri, o atasözleri halindeki efendimizin buyruklarını, Allah Teala diyor ki, Ben Onu hikmet halinde söylemesini, hikmet şeklinde söylemesini temin ederim diyor. Ve sıdka vel vefa-e tabiatehu. Doğru sözlü olmayı, sıdk o demek ve sözünde durmayı onun tabiatı yaparım. Evet, doğru sözlü olmayı, sözünde durmayı diyor Allah Teala, ben o Peygamberim bir tabiatı, yani kendinden ayrılmaz bir vasfı yaparım, diyor. Demek ki Peygamber Efendimizin bir vasfı da bu. Doğru sözlü olmak ve sözünde durmak. Allah Teala şöyle tanıtmaya devam ediyor Peygamber Efendimizi. Kötülük yapan kimseyi affetmeyi ve marufu, yani iyilik yapmayı Onun ahlakı haline getirdim. Demek ki, hani diyoruz ya Ette beni Rabbi fe ahsene tehtibi. Beni Rabbim terbiye etti. Ne güzel terbiye etti buyuruyor ya Peygamber Efendimiz. Demek ki, burda bakınız işte o anlatılıyor. Efendimizi Allah Teala nasıl terbiye etmiş? Ben ona şunu veririm, kalbine bunu yerleştiririm. şu huyu onun ayrılmaz vasfı yaparım, diyor Allah Teala. İştenu böyle terbiye ediyor. Vel adle siretehu. Adil olmayı, mutedil olmayı onun değişmez vasfı yaparım. Evet. Vel hakka şeriatehu. Hakkı gerçekleştirmeyi ve hakkı savunmayı onu hayat tarzı haline getiririm. Hakkı savunmayı, ve hakkı ifa etmeyi, yerine getirmeyi, Onun hayat tarzı haline getiririm. Şeriat o demek. Vel huda imamehu. Doğru yolu onun yolu yaparım. Doğru yolu onun gideceği yol yaparım ,diyor Allah Teala Hazretleri. Yani hep doğru yolda yürür. Vel islame milletehu. Allah'a teslim olmayı onun dini yaparım. Millet din demektir. Ve Ahmede ismehu. Ona Ahmet ismini veririm. Tevrat'ta Efendimiz Ahmet adıyla geçiyor ya. İşte böyle de buyuruyor. Ahmet ne demek? Allah'ı herkesten çok hamd eden Peygamber, insan demektir. Ve Allah tarafından da herkesten çok övülen demektir Ahmet. Allah'ı herkesten çok metheden, ve Allah tarafından da herkesten çok övülen kimse demektir. Ey Ahmet ismine sahip olan kardeşlerim. Dikkat edin buraya ve öyle olmaya gayret edin. Ahmet adını ben de çok severim. Oğluma da Ahmet adını verdim, torunuma Ahmet adını verdim. Ühdiye bihi badet dalale. Yanlış yola girenleri onun vasıtasıyla doğru yola iletirim. Yanlış yola giren kimseleri, o peygamber vasıtasıyla ben doğru yola iletirim diyor, Allah Teala. Cehalet içinde yüzen kimseleri, O peygambere vahiy ve Kuranı Kerimi göndermek suretiyle bilgi sahibi kılarım. Cehalet içinde yüzen insanlara, ben Kur'an-ı Kerim'i ve O Peygamberi göndermek suretiyle bilgilendiririm. Tanınmayan, bilinmeyen bu ümmetin namını, adını Ümmeti Muhammed'in namına, adını o peygamber sayesinde yükseltirim. Elhamdülillah öyle de olmuştur. Allah Teala bu Ümmeti Muhammed'i Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem sayesinde yükseltmiştir. O peygamber sayesinde onlara şöhret kazandırırım. O Ümmeti Muhammed'e o peygamber sayesinde ben şöhret kazandırırım. O peygamber hürmetine ümmetinin sayıları azken onları çoğaltırım. ve öyle de olmuştur elhamdülillah. Birkaç kişi iken Ümmeti muhammed, değil mi, milyarlarca olmuştur. Onun ardınca gidenler ihtiyaç içindeyken, ben onları zenginleştiririm. O Ümmeti Muhammed, ihtiyaç içindeyken, fakirken yoksulken, ben onları zenginleştiririm diyor. Onların arasındaki tefrikayı, ayrılığı yok ederim, onları birleştiririm. Elhamdülillah. Ben Ümmeti Muhammed'in arasındaki ayrıldığı, gayrılığı gideririm. Onları birleştiririm diyor. Yüce Rabbim aramızdaki bütün ayrılıkları, gayrılıkları gidersin. Bizleri kendi yolunda birleştirsin. Kalpleri birbiriyle uyuşmayan kimseleri, birbirinden farklı düşünen oO insanların arasını telif ederim, bulurum. Kalpleri birbiriyle uyuşmayan efendim, birbirinden farklı düşünen insanların kalplerini birleştiririm. Onları birbiriyle kaynaştırırım diyor. Yüce Rabbim bizim aramızı kaynaştırsın sevgili kardeşlerim.Bizleri birbirine tutkun müminler eylesin. Amin. Ve o peygamberin ümmetini insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet yaparım. Elhamdülillah. Bu rivayet Taberinin Cami'ul Beyanında var ben oradan aldım. Yani Kadı İyaz nereden almış? O söylemiyor tabii de araştırdım, orada buldum. Elhamdülillah, sevgili kardeşlerim. Allah Teala Hazretleri bu ümmete büyük lütuflarda bulunmuş. Bu ümmete büyük ihsanlarda bulunmuş. Yalnız aramızda bazı ufak tefek ayrılıklar, gayrılıklar oluyor. inşallah onlarda büsbütün zail olur Mevlamızın lutfu ile. Biz tevhidde, Allah'ın yolunda birleşir, kucaklaşır, kaynaşır, ve Allah'a giden yolda beraberce yürürüz inşallah. Yüce Rabbim hepimizi salih kullarından eylesin. Hepimizi Peygamber Efendimizin şefaatine nail eylesin. Amin Velhamdülillahi Rabbil Alemin. El Fatiha.
Süre: 00:01:34
Süre: 00:01:44
Süre: 00:03:06
Süre: 00:01:45
Süre: 00:09:08
Süre: 00:00:32
Süre: 00:09:56