1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

1. Kısım: Allah Teâlâ’nın, Resûl-i Ekrem’i Övmesi ve Onun Kendi Katındaki Şân ve Şerefini Açıklaması

2. Fasıl: Allah Teâlâ'nın Resûl-i Ekrem'i "Şâhit" Diye Nitelemesi ve Onu Övüp Yüceltmesi

Önceki Ders 12 Nisan 2015
Sonraki Ders 26 Nisan 2015

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Geçen dersimizden beri Allah Teala'nın, Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem efendimize verdiği değeri Onu nasıl yücelttiğini konuşuyorduk. Onu ve onun ümmetini şahit olarak vasıflandırdığını konuşuyorduk. Aynı konuya devam edeceğiz. Kadı İyaz diyor ki, müellifimiz, kitabımızın müellifi, Allah ona rahmet eylesin. Vefi hadisin ahar. Bir başka hadis-i şeriften bu konuda şunu öğreniyoruz. Fahri Alem Efendimiz kendisinin Tevrat'ta geçen özelliklerinden şöyle söz etmiştir: Geçen dersimizde bir misal verdik. Tevrat'ta da Peygamber Efendimiz anlatılmıştır. Peygamber Efendimiz tanıtılmıştır. İşte bu sebeple Yahudiler, Peygamber Efendimizi kendi çocuklarını tanır gibi tanıyorlardı. Kitaplarında Efendimiz'in özellikleri yazılı olduğu için. Evet, Tevrat'ta geçen özelliklerinden şöyle söz ediyor Efendimiz: şu ifadeler geçiyormuş orada. Abdi ahmetul muhtar. Benim seçilmiş kulum Ahmedi Muhtar mevliduhu bi Mekkede. Onun doğum yeri Mekke'dir, Mekke'de doğacaktır. Hicret edeceği şehrin adı da Medine'dir. Veya taybe kelimesi geçiyor. Taybe, hoş ve güzel mânâsına geliyor. Medine'nin daha önceki adı Yesrib. diye biliyoruz. Taybe diye geçiyor. Güzel yer, hoş yer manasında. O peygamberin ümmeti ise, her durumda Allah'a hamd eden kimselerdir. Bizden Tevrat'ta böyle bahsediliyormuş. O Muhammed Ümmeti, her durumda, yani sevinirken de üzülürken de Allah'a hamd eden kişilerdir. Öyle demiyor muyuz? Nasılsın kardeşim? Elhamdülillah iyiyiz. Dilimize pelesenk oldu. Elhamdülillah, bu Elhamdülillah kelimesi. Onun için sevgili kardeşlerim Mademki bizim adımız Allah'a hamd edenlerdir, o halde Bizde her fırsatta Cenabı Hakk'a hamd edelim. Allah Teala Hazretleri Araf suresinin 157 ve 158. ayeti kelimelerinde şöyle buyuruyor: Şimdi, Allah Teala'nın bahsedeceği bu sıfatların, Tevrat'ta geçen sıfatlara ne kadar benzediğini de görüyoruz. Ben ne demiştim size? Peygamber efendimizi en iyi tanıtan Allah Teala'dır. Kuran'ı Kerim'de peygamber efendimiz ile ilgili pekçok ayeti kerime vardır. Şimdi ,Araf suresinin 157. ayeti kerimesini ben okuyayım süratlice, sonra manasını verelim. Vakit kaybetmemek için hepsine birden mânâ verirsek zihninizde daha iyi kalır inşallah. Sevgili kardeşlerim, bu ayeti kerimede Allah Teala Hazretleri, buyuyor ki, onlar ellerinde bulunan Tevrat'ta ve İncil'de özelliklerini yazılı buldukları o elçiye, o Muhammed Aleyhisselam'a okuma yazma bilmeyen o peygambere uyarlar. Tevrat ve İncil'de özelliklerini buldukları diyor Kur'an-ı Kerim. Demek ki, Kur'an-ı Kerim'de belirtiyor ki Tevrat'ta, İncil'de Efendimiz geniş bir şekilde anlatırmış. Niye? Böyle bir peygamber gelecek. Onun arkasında durun. Ona yardım edin. Ona iman edin diye, Allah Teala 10 milletleri zaten daha önce hazırlamış Efendimize. Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten sakındırır. Iyi ve temiz şeyleri onlara helal kılar. Pis şeyleri onlara haram kılar. Daha önce üzerlerinde bulunan oğır yükleri indirir. Daha evvelki milletlere Allah teala bazı şeyleri farz kılmıştır. Onları zor durumda bırakmak için, yaptıkları kötülüklere karşılık onları ağır şekilde imtihan etmiştir. Bizim üzerimizden o yükleri Allah Teala kaldırmıştır. Ayet-i kerimede ona işaret buyuruluyor. Sırtlarındaki zincirleri çözer. Yani onları zor durumda bırakan bir takım vazifeleri onların üzerinden kaldırır Allah Teala. Ona iman eden, o peygambere iman eden o Peygamberi destekleyen, o Peygamberin düşmanlarına karşı ona yardım eden ve kendisine indirilen nura, yani Kur'an-ı Kerim'e kur'an-ı Kerim'in bir adı da nurdur. Kendisine indirilen nura uyan kimseler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir, buyuruyor Allah Teala. Böyle buyuruyor. Demek ki Allah Teala, Tevrat'ta, İncil'de Peygamber Efendimizi tanıtmış. Böyle bir peygamber gelecek. Vasıfları şöyledir, şöyledir, buyurmuş. Ve gerçekten de Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye teşrif buyurduğu vakit, Yahudi alimleri geliyorlar, yüzüne bakıyorlar. Bu o diyorlar, bu o. Bu o peygamber. Tevrat'ta anlatılan peygamber. Biraz daha işi sıkı tutanlar sorular soruyorlar. Şu konuda ne dersin, bu konuda ne dersin? Çünkü efendimizin o konudaki kanaatleri de Tevrat'ta, İncil'de yazılı olduğu için. Ne cevap verecek diye bekliyorlar. Tabii ki daha sonraları bu efendimizin özelliklerini kaldırmışlardır kitaplarından. Tevrat'tan, incil'den onları silmişlerdir. Onun yerine başka sözler yazmışlardır. Bunun için ne diyoruz biz Tevrat'a ve İncil'e? Tahrif edilmiş kitap diyoruz. Ne demek tahrif edilmiş? Bozulmuş. Bugün Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'den bahseden ayetler yok denecek kadar azdır. Olanı da öyle yapmışlar ki, anlaşılmıyor yani. Birinden bahsediyor ama kim o? Şimdi de Araf suresinin 158. ayeti kerimesini okuyalım. Müellifimiz ona işaret etmişler. Efendimize, Allah Teala Hazretleri şöyle buyuruyor: şöyle de, onlara şöyle de. Ey insanlar, elbette ben göklerin ve yerin sahibi olan, kendisinden başka Ilah bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın hepinize birden gönderdiği elçisiyim. Ben, dirilten, öldüren, yaşatan, yerlerin, göklerin sahibi olan Allah'ın size gönderdiği elçisiyim. Öyleyse, Allah'a iman edin. Allah'a ve onun sözlerine iman eden, o Ümmi Peygambere de iman edin. Evet. Allah'a ve onun sözlerine iman eden o Ümmi, yani okuma yazma bilmeyen Peygambere de iman edin. Ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız. Allah Teala böyle söylüyor Kur'an-ı Kerim'inde. Yani Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e inanmayı tavsiye ediyor, ona teşvik ediyor. Ona inanın buyuruyor. Ve onun vasıflarından bahsederek kendisini tanıtıyor. Allah Teala Hazretleri, Ali İmran suresinin 159. ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor: (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Allah Teala Bu ayeti kerimede, insanlara nasıl davranması gerektiğini anlatıyor. Buyuruyor ki; Allah'ın senin kalbine koyduğu rahmet, merhamet sayesinde sen o insanlara yumuşak davrandın. Çünkü Allah Teala seni merhametli yarattı. Şayet, kaba olsaydın katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp giderlerdi. Öyle buyuruyor Allah Teala. Eğer sen katı kalpli, kaba, hırçın bir insan olsaydın insanlar etrafından dağılıp giderlerdi. Çünkü insanlar, böylesi kimseleri sevmez O halde, onları, o insanları affet. Hata yapan, suç işleyen insanları affet. Allah'ın onları bağışlamasını dile. Allah'tan, Yarabbi sen de bu günahkar ümmetimi affet, diye Allah'ın bağışlanmasını niyaz et. Karara bağlanacak işlerde onlara danış. Müşavere, şura diyoruz ya. İslam dininin esaslarından biri de budur. Müşavere, şura. Karara bağlanacak hususlarda diyor, Allah Teala Hazretleri o ümmetinle istişare et. Ne yapalım? Şöyle mi yapalım böyle mi yapalım diye onların fikirlerini görüşlerini al. Kesin kararını verince de yalnız Allah'a tevekkül et. Sevgili kardeşlerim, bu bize emredilen çok güzel bir vasıftır. Önce araştıracağız, tahkik edeceğiz. Kararımızı verdikten sonra da geri dönmeyeceğiz. Allah'a tevekkül edeceğiz. Ben bunu yapmaya niyet ettim. Tamam yapacağım, diyeceğiz. Ondan sonra da yürüyeceğiz o yolda. Verdiğimiz karar doğrultusunda yürüyeceğiz. Acaba şöyle miydi Yok artık. Düşündün, taşındın, istişare ettin, kararını verdin. Devam et. Çünkü şeytan, seni oyununa getirir. Verdiğin karardan döndürmeye çalışır. Sen o oyuna gelme. Çünkü Allah, kendisine tevekkül edenleri sever. Allah Celle Celalühü, mütevekkil kullarını sever. Gördüğümüz gibi Allahu Teala, Peygamber efendimizin güzel vasıflarına anlatıyor burada. Sen şöyle iyi huylusun, böyle merhametlisin, böyle alçak gönüllüsün. Onun için de insanlar senin etrafında toplanıyor, diye anlatıyor. Kales. Semerkandi Ebul Leys Es-Semerkandi var. Hanefi alimi, tefsir alimi. Allah rahmet eylesin ona. Hicri 373 tarihinde, Miladi 973 tarihinde vefat etmiş bir alim. Tefsiri ile de meşhurdur. Diyor ki; (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Bu okuyacağımız sözleri, Ebul Leys Es- Semerkandi tabiin müfessirlerinden ve muhaddislerinden bir alim var. Abid, zahit bir alim. Dahak bin Müzayim. Ondan naklediyor. Dahak 105 tarihinde vefat etmiş, bir alim. Peygamber Efendimizden 95 sene sonra vefat etmiş demekki. Daha önce yaşadığını da dikkate alırsak Ashab-ı kiramdan istifade etmiş. Çok istifade etmiş bir alim. Dahak bin Müzayim. Onun sözlerini şimdi naklediyor. (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Dahak bin Muzayim diyor ki; şayet Fahri Cihan Efendimiz kaba biri olsaydı, kırıcı biri olsaydı. Etrafında kimse kalmazdı. Dağılıp giderdi. Ayeti kerime böyle söylüyor diyor Insanların onun etrafından ayrılmamaları için, dağılmaları için Cenabı HakK Server-i Enbiya efendimizi hoşgörülü yaptı. Yumuşak huylu yaptı. Güleryüzlü yaptı. Herkese karşı nazik ve ince davranan zarif, şefkatli bir insan olarak yarattı, diyor. Allah Teala onu böyle yarattı. Bu güzellikleri ona verdi. Sevgili kardeşlerim, bu ayeti kerimede bu alimin, Dahak bin Müzayimin bu ayeti kerimeyi yorumlanmasında bizim için çok önemli dersler var. Demek ki biz de bizim de etrafımızda insanlar var. Çalıştırdığımız işçiler olabilir. Hoca olabiliriz, talebelerimiz vardır. Amir olabiliriz, memurlarımız vardır. Baba-anne olabiliriz, çocuklarımız vardır. Şayet biz onlara karşı kaba, kırıcı bir tarzda haşin davranacak olsak bizi sevmezler. Etrafımızdan dağılıp gitmeseyler bile, mecburen işçiyse çalışacak. Talebeyse okuyacak. Memursa işini yapacak. Ama bize karşı gönüllerinde muhabbet değil de nefret hasıl olur. Bu sebeple etrafımızdaki insanlara biz de güzel, güler yüzlü, nazik davranmak durumundayız. Vekalet Teala. Allah Teala Hazretleri, Bakara suresinin 143. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Bakınız, bu ayet-i kerimede Allah Teala Ümmeti Muhammed'e, bizlere ne söylüyor? Sizi ölçülü ve dengeli bir ümmet yaptık. Sizi ölçülü, dengeli, muvazeneli bir ümmet yaptık. Niçin böyle yaptık? Onu da anlatıyor Allah Teala Hazretleri. Siz bütün insanlara şahit olasınız diye. Buraya dikkat buyurunuz. Bunun üzerinde duracağız. Siz bütün insanlara şahit olasınız diye, Allah'ın Resulü de size şahit olsun diye böyle yaptık. Onu, anlattığımız tarzda işte merhametli, nazik iisan yaptık. Sizi de öyle olasınız diye, efendim, ölçülü ve dengeli bir ümmet yaptık. Çünkü siz diğer ümmetlere şahitlik edeceksiniz. Bu şahitlik nasılmış? Bekleyelim şimdi. Merakla onu bekleyelim. (Arapçe metin okuyor) Maliki Fakihi var, aynı zamanda eğitimci. Ebu Hasen el Kabisi. Vefatı Hicri 403. Miladi 1012 tarihinde vefat etmiş bir Aalim. Şöyle diyor: (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Allah Teala, Bu ayeti kerime ile, Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellemin ve onun ümmetinin faziletini ortaya koymuştur. Bu ayeti kerimede hem Efendimizin değerini yüceliğini, faziletin ortaya koymuştur. Hem de Onun ümmetinin değerini, üstünlüğünü açıklamıştır. (Arapçe metin okuyor) Şu ayet-i kerimede de aynı islam ümmetinin değerini ortaya koymuştur. Hac suresinin 78. ayetidir. (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Bakınız. O şahitlik meselesini Allah Teala nasıl ele alıyor? Allah Teala, sizi, ey Ümmeti Muhammed, Allah Teala sizi, bu Kur'an'ı indirmeden önce de bu Kuran'da da, müslümanlar diye isimlendirdi. Allah teala bizi, daha Kur'an-ı Kerim gelmeden önce de diğer kitaplarda müslümanlar diye vasf etmiş, nitelemiş. Bize müslümanlar demiş Allah Teala Hazretleri. Neticede Peygamber size şahitlik edecek. Siz de diğer insanlara diğer peygamberlerin ümmetlerine şahitlik edeceksiniz. Allah Allah. Bu nasıl oluyor? Biraz daha meraklanalım. Acaba bu şahitlik, biz nasıl şahitlik edeceğiz? Nuh aleyhisselamın kavmi bizden asırlar önce yaşadı, öldü, vefat ettiler. Biz onlara nasıl şahitlik edeceğiz? (Arapçe metin okuyor) Nisa suresinin şu 41. ayeti kerimesi de Peygamber Efendimizin değerini bize gösteriyor, ortaya koyuyor. Estauzubillah. (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) Biz diyor, Allah Teala Hazretleri, biz her ümmetin içinden o ümmetin peygamberini, ümmetinin yapıp, ettiklerine şahit gönderdiğimizde o peygamber ,kendi ümmetinin neler yaptığına şahitlik edecek. O peygamberi, ümmetinin yaptıklarına şahit getirdiğimizde, seni de bu ümmete şahit kıldığımızda, onların halleri nice olacak. Demek ki her peygamber, kendi ümmetinin yapıp ettiklerine şahit olacak. Bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhissalâtü vesselam da, bizim yaptıklarımıza şahit olacak. O da bize şahitlik edecek. Sevgili kardeşlerim, burada şu olayı hatırlayalım. Bir gün Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah ibni Mesud'a, biliyorsunuz Abdul İbni Mesud, Efendimizin önde gelen sahabilerindendir. Efendim, alim sahabelerden. Vücudu çelimsiz ama efendim, kalbi geniş Ashab-ı Kiramda. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, bir yere oturunca ayakkabılarını alır, göğsüne bastırır onları saklardı. Efendimiz gideceği zamanda ayakkabılarını getirir, önüne koyar, buyur Ya Resulallah derdi. Özelliklerinden biri. Hatırınızda kalsın diye söylüyorum. Çok da güzel Kur'an'ı Kerim okurdu Abdullah ibni Mesud. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir gün buyurdu ki Abdullah ibni Mesud'a, bana Kur'an-ı Kerim oku dedi. Abdullah ibni Mesud şaşırdı. Ya Resulallah, dedi. Kur'an-ı Kerim sana nazil olmuşken, sana gelmişken ben mi sana Kur'an-ı Kerim okuyacağım? Bu ne biçim iş. Efendimiz buyurdu ki, ben başkasının Kur'an-ı Kerim okumasını severim, hoşlanırım. Kur'an-ı Kerim'i bir başkasından duymayı severim, buyurdu. Ben de diyor okumaya başladım. Nisa suresini okumaya başladım. İşte bu okuduğumuz ayete gelince Nisa suresinin 41. Ayeti kerimesine gelince Fahri Cihan Efendimiz, şimdilik yeter dedi, yeter dedi. Baktım ki diyor Abdullah ibni Mesud, gözünden dolu gibi yaşlar dökülüyor. Okunan ayeti kerimeden o kadar hislenmiş ki Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ağlamaya başlamış. Yani ümmetinim durumu ile alakalı, ümmetinin ileride ne olacağı, ümmetinin Cenabı Hakk'ın huzurunda, kıyamet gününde nasıl hesap vereceği meselesini düşünerek Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ağlamaya başlıyor. (Arapçe metin okuyor) Biraz önce Bakara suresinin 143. ayeti kerimesini okuduk ya. Bu ayette şöyle buyuruluyor (Arapçe metin okuyor) Biz sizi ölçülü, dengeli bir ümmet yaptık, buyuruyor Allah Teala. Vasat o demek. Ölçülü, dengeli bir ümmet. Demek ümmeti Muhammedin en mühim özelliklerinden biri ölçülü ve dengeli olması. Ölçülü ve dengeli. Sevgili kardeşlerim bu bizim demek ki vasfımız. Böyle olması gerekiyormuş, böyle olacakmışız. Ölçülü, dengeli ve adaletli bir ümmet yaptık. Kadı İyaz diyor ki: Bu ayette geçen vasat, ümmet ifadesi adil, dindar ve hayırlı Ümmet demektir. Adil, dindar, adil, dindar ve hayırlı ümmet. Demekki Allah Teala bizden ne istiyor? Adil olmamızı istiyor. Hayırlı olmamızı istiyor, dindar olmamızı istiyor. Ve açıklıyor Bu ayeti Kadı İyaz. Allah ona rahmet eylesin. (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) (Arapçe metin okuyor) O şahitlik meselesini müellifimiz Kadı İyaz şöyle açıklıyor: Vasat ümmet ifadesi böyle olunca, ayetin manası da şöyle olur diyor. Sizi doğru yola ilettiğimiz gibi, size bir vazife daha verdik. Allah Teala bize böyle buyuruyor. Sizi doğru yola ilettiğimiz gibi, size bir de vazife verdik. Peygamberlerin kendi ümmetlerine tebliğ vazifesini, yani Allah Teala'nın emirlerini peygamberlerine ulaştırdıklarına dair vazifeyi yerine getirdiklerine şahitlik etmenizi de istedik. Demek ki biz diğer peygamberlerin görevlerini tam manası ile yaptıklarına şahitlik edeceğiz. Allah Teala'nın, kendilerine bildirdiği emri yerine getirdiklerine şahitlik edeceğiz. Biz sizden bunu istedik. diyor Allah Teala. Sizin doğru söylediğinize de Allah'ın resulünü Allah'ın resulü şahitlik etsin diye sizi hayırlı adil bir ümmet yaptık. Böylece sizi başkalarına üstün kıldık. Biz diğer ümmetlere, biz diğer peygamberlerin ümmetlerine karşı vazifelerini, tebliğ vazifesini yerine getirdiğine nasıl şahitlik edeceğiz? Çünkü biz, Kur'an-ı Kerim'de yer peygamberlerin şahitlik vazifelerini yerine getidiklerini okuyoruz, değil mi efendim. Kur'an-ı Kerim, Allah'ın kitabı. Tek bir noktası değişmeden bize kadar geldiğini biliyor ve buna iman ediyoruz. Bizim kitabımızda diğer peygamberler anlatıldıkça onlardan nasıl bahsediliyordu? Ümmetlerine Cenabı Hakk'ın emirlerini tebliğ ettiler. İnanın dediler, iman edin dediler. İman etmediler. Iman etmeyince Allah Teala da kimini sesle helak etti. Kimini yere batırarak helak etti. Kiminin başına taş yağdırarak helak etti. Kimini şöyle kimini böyle helak etti. Bunu okumuyor muyuz Kur'an-ı Kerim'de? Okuyoruz. Demek ki, diğer peygamberlerin ümmetlerine karşı vazifelerini yerine getirdiklerini biz biliyoruz. Çok sağlam bir şekilde biliyoruz. Nereden biliyoruz? Bize Allah Teala söylüyor. Bizim şahitliğimiz işte budur sevgili kardeşlerim. Bizim şahitliğimiz bu. Biz Kuranı kerimden diğer peygamberlerin ümmetlerine karşı tebliğ vazifesini yerine getirdiklerini öğreniyoruz, okuyoruz. Onun için kıyamet gününde de, Allah Teala sorduğu vakit Biz diyeceğiz ki, evet Hz. Musa da, Hazreti İsa da, efendim Hz.Nuh da, Hz. Lut da, hepsi de vazifelerini yaptılar. Evet. İşte bu sebeple Allah Teala bizi, diğer ümmetlere üstün yapmıştır. Şahit olacağız biz. Diğer peygamberlere şahitlik edeceğiz. Onun için bu ümmet üstün bir ümmettir. Ümmeti muhammed hayırlı bir ümmettir. Ümmeti Muhammed dindar bir ümmettir. Yüce Rabbim hepimizi dindar eylesin. Hepimizi felaketlerden korusun. Tehlikelerden muhafaza buyursun. Hem bizi hem yavrularımızı korusun. Onları da dindar birer insan yapsın. Onlar hakkında kötülükler düşünenlere, uyuşturucularla ve sairelerle onların ahlakını bozmaya, hayatlarını tehlikeye atmaya çalışanlara fırsat vermesin. Şöyle demiştir. Allah Teala, peygamberlere, Ey Peygamberim, siz peygamberlik görevini yerine getirdiniz mi? diye soracak. Kıyamet gününde Allah Teala, peygamberlere, ey peygamberlerin, siz üzerinize aldığınız peygamberlik görevini yerine getirdiniz mi? diye soracak. O zaman peygamberler ne diyecek? Evet getirdik Yarabbi diyecekler. Evet biz tebliğ vazifemizi yerine getirdik. Evet Yarabbi, Peygamberlerin ümmetleri, peygamberlerine itiraz edecekler. Diyecekler ki, bize bir müjdeci de gelmedi, bir uyarıcı da gelmedi. Bize peygamber filan gelmedi., diyecekler. Böyle diyecekler. Çünkü adamlar zaten inkar etmişler. Hz. Nuh, 950 sene bunlara Allah'ı anlatmış, Onun varlığını, birliğini anlatmış. Kaç kişi inanmış? Bir gemiyi bile dolduracak kadar adam inanmamış ona. birkaç kişi inanmış. Allah Teala size peygamber geldi mi, diye sorduğunda da ne diyecekler? Yok diyecekler bize kimse gelmedi. İşte o vakit Muhammed Ümmeti devreye girecek. Ahirette, kıyamet gününde insanlar hesaba çekilirken, Peygamberlerin vazifelerini yaptıklarına dair ümmeti Muhammed şahitlik edecek. Peygamber Efendimiz de, bize şahitlik edecek? Ne diye? Ümmetim doğru söylüyor Yarabbi diye. Peygamber Efendimizin şahitliği de bu işte. Biz, demek ki, Yarabbi bunlar yalan söylüyor. Bu ümmetler. Eski ümmetler. Peygamberleri gelmiştir ve vazifelerini yapmışlardır. Senin emrini tebliğ etmişlerdir, diyeceğiz, şahitlik yapacağız. Peygamber Efendimiz de söz alacak, diyecek ki: Yarabbi benim ümmetim doğru söylüyor. Benim ümmetimin şahitlik görevi yerindedir, isabetlidir, diyecek. O ümmet, o peygamberler vazifelerini yapmışlardır. Tebliğ görevini yapmışlardır. Ne güzel bir vasıf değil mi sevgili kardeşlerim? Allah Teala bizi, Hz. Nuh'un da ümmeti yapabilirdi. Hz. Lut'un da ümmeti yapabilirdi. Elhamdülillah bizi korudu. Bizi Muhammed Aleyhisselam'ın ümmeti yaptı. O en şerefli peygamberin ümmeti yaptı. Değerimizi, kıymetimizi bilelim. Bize lütfedilen büyüklüğünün farkında olalım. Allah'a hamd edelim, şükredelim. Sevgili kardeşlerim, elhamdülillah. Allah bizi Muhammed Aleyhisselam'a ümmet yaptı diye sevinelim. Elhamdülillah. Vekil manel aya. Bazı müfessirler ayete şu manayı vermişlerdir: Ey Muhammed Ümmeti, siz, Peygamberlerini yalanlayanlara karşı şahitsiniz. Onlara, onların yalan söylediğine, Peygamberlerin tebliğ görevlerini yerine getirdiğine şahitlik edeceksiniz. Ppeygamber de sizin doğru söylediğinize şahitlik edecektir. Hakaüs Semerkandi, bu görüşü Hanefi fakihi ve müfessir Ebul Leys Es-Semerkandi nakletmiş, böyle nakletmiş. Vekalet Teala. Allah Teala Hazretleri, Yunus Suresinin 2. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: Ey Peygamberim, Ey Habibim, iman edenleri şöyle müjdele. Onlar, Rabbleri onlara Rabbleri katında doğruluk makamı vardır. Ah kardeşlerim, şu çocuklarınıza sahip olsanız. Burada bağırttır masanız. Ümmeti Muhammed'in huzurunu kaçırmasanız. Evet, ne diyelim? Demek ki, Allah Teala Efendimize buyuruyor ki: Ey Peygamberim iman edenleri şöyle müjdele. Onlara Rableri katında doğruluk makamı vardır. Ümmeti Muhammed için böyle bir makam varmış, kademü sıdk. Kademü Sıdk. Kademe sıdk. Doğruluk makamı, anlatacağız bu ne demek. Yani yüce mertebe vardır. Yaptıkları amellere karşılık bol sevap vardır, demektir. Kademü sıdk, o demektir. O müminler, dürüst oldukları için ve iyi işler yaptıkları için, onlar, Rableri katında herkesten, diğer ümmetlerden daha ileride bulunacaklardır. Muhammed Aleyhisselam'ın ümmeti, bu özelliklerinden dolayı, yani dürüst oldukları için ve iyi işler yaptıkları için, diğer ümmetlerden daha ileride bulunacaklardır. Üç alimden Kadı iyaz burada söz ediyor. Ayetteki kademe sıdk, yani doğruluk makamı ifadesini tabiin neslinden üç alimin bu ayete verdiği manayı zikrediyor, bize hatırlatıyor. Demişler ki; Bu üç alim. Katade bin diame Essedusi, üçü de tabiin alimi. Hasan-ı Basri, ki bu ismi çok duydunuz, biliyorsunuz. Ve zahit muhaddis ve fakih Zeyd İbni Eslem Bu üç Alim de diyorlar ki; Bu kademü sıdk, doğruluk makamı demek Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin ümmetine şefaat etmesi demektir. Bunlar böyle anlamışlar. Kademü sıdk, onlara kademü sıdk vardır. Onlara doğruluk makamı vardır, sözünü bu üç Alim böyle tefsir etmişlerdir. Bunlar, mutlaka bu görüşü, ashabı kiramdan duymuşlardır. Kendiliklerinden onlar zaten bir şey söylemezler. Ashab-ı Kiram da Resulullah efendimizden duymuşlardır. Demek ki, doğruluk makamı ne demekmiş? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin bu ümmete şefaat etmesi demekmiş. Şefaat makamı demekmiş. Yine Hasan-ı Basri Hazretleri şöyle demiş: doğruluk makamı ifadesine bir farklı manada daha vermiş. Bu kademü sıdk, Resulü Ekrem'in ümmetinden önce vefat etmesi demektir, demiş. Bu manayı da vermiş. Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; Benim sizden önce vefat etmem sizin için iyidir. Çünkü ben sizden önce gideceğim ve havuzun başında Havuzu Kevser'in başında, sizi bekleyeceğim. Ve size şefaat edeceğim. Netice de o yani. Yine aynı kapıya çıkıyor. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin bizden önce,r ümmetinden önce vefat etmesinin manasını vermişler. Bu da bizim için hayırdır dediğim gibi. Çünkü Efendimiz, bizi kevser havuzunun başında bekleyecek ve bize orada şefaat edecek. Ashab-ı kiramdan en çok hadis rivayet eden yedi kişiden biri olan Ebu Said El Hudri Radıyallahu Anh'dan rivayet ediliyor. Kademi sıdk kelimesinin manası. Neymiş? Onun anlattığına göre, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin ümmetine şefaat etmesi demekmiş, Kademü sıdk. Muhammed Aleyhisselam Sallallahu aleyhi vesellem Ümmeti Muhammed'e Rableri katında en sadık şefaatçidir. Ümmeti Muhammed'e Ebu Said El hudri böyle mânâ veriyor. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ümmeti Muhammed'e Rableri katında, huzurunda en sadık şefaatçidir. Bir sufi müfessir vardır. Tefsir sahibi, Sehl bin Abdullah Et-Tüsteri, onun vefatı da Hicri 283. Miladi 896'da vefat etmiş büyük bir alim. Bir zahit. Demiş ki, kademü sıdk için Kademü sıdk ifadesi diyor, Allah Teala'nın Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'e ezelde verdiği rahmettir. O da böyle açıklamış. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ezelde verdiği rahmetdir. Merhametli olarak yaratmıştır onu. O da ne diyor? Allah Teala rahmetini 99 parçaya ayırdı, diyor Peygamber Efendimiz. 99 parçanın bir parçasını yeryüzüne indirdi. Atın tayının üzerine basmamak için ayağını kaldırmasına varıncaya kadar, bütün hayvanların ve bütün insanların yavrularına, diğer insanlara merhamet etmesi, işte bu yüzden bir merhametten dolayıdır. Yeryüzüne indirdiği yüzde bir merhametten dolayıdır. Peki ne oldu o %99'a, geri kalan %99'a? Efendimiz buyuruyor ki, o %90'u Allah Teala kıyamet gününde kullanacaktır. Müslümanlara karşı kullanacak. Elhamdülillah. Ne büyük bir lütuf sevgili kardeşlerim. Ümmeti Muhammed'den olmak, bu müjdeleri duymak, ne hoş şeydir. Ne güzelbir vasıftır. Muhammed ümmetinden olmak, elhamdülillah. Tekrar tekrar Allah'a şükredelim hamd edelim. Resuli Ekrem'e ezelde verilen rahmetin ne olduğunu tabii ki tam manası ile bilemiyoruz. Ama burada şu Hadisi Şerifi hatırlayalım sevgili kardeşlerim. Size bir hadis okuyacağım ki, efendim, birtakım insanlar oturuyorlar. Toplanıyorlar alimler. Efendim, bu hadisin uydurma olduğunu söylüyorlar. Geçen gün dinledim böyle bir şey internette. Efendimiz buyuruyor ki, küntü nebiyyen Ben peygamberdim. Ve Adem'u beyne ruhi velcesed. Adem daha ruh ile ceset arasındayken, ben peygamberdim. Şimdi bana soracaksınız, O alimler bu hadisin sahih olmadığını söylüyor da siz nereden biliyorsunuz? Evvela şunu söyleyeyim. Sünen-i Tirmizi'de bu hadisi şerif var. Yani Kütübü Sidde'den olan, altı kitaptan biri olan efendim, Tirmizi'de var. Diyeceksiniz ki, yani Tırmizi'de olması bu hadisin sahih olduğunu mu gösterir? Bakınız bu hadisin sahih olduğuna bir başka şahit söyleyeyim size. Nasırıddin Elbani, diye bir alim vardı. Allah rahmet eylesin çok sert bir âlimdi, çok müteşeddid dediğimiz bir âlimdi. Bu hadis zayıftı, bu hadis uydurmadır filan diyen bir alim. Onun için de bu ümmetin alimleri onunla çok çatışmış, onun aleyhinde kitaplar yazmışlardır. Bu alim, sahih hadisleri 7 cilt halinde toplamıştır. 7 cilt ama bir cilt bazen 3 tane mücelledden oluşuyor, yani 13-14 ciltten meydana gelen bir eser. Orada diyor ki, bu hadis sahihtir. Bu en sert adam bile, hadislere karşı bu acımasız gibi görünen aalim bile, tabii büyük bir alim, şüphe yok. bu hadis sahihtir diyor. Benim şahitlerinden biri de budur işte. Bizim efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, böyle bir insan. Ezelde ona rahmet verilmiş dedik. Erken söyledin Demek ki O, daha Hz. Adem yaratılmadan evvel varmış, peygamberlik verilmiş ona daha doğrusu. Nasıl veriliyor? Bilmiyoruz onu. O konuda bize bilgi verilmiyor. Ama ben diyor, daha Adem efendim, ruh ile ceset arasındayken ben Peygamberdim, diyor. Bazılarını dinleyip geçeceğiz. Kafamızı takmayacağız. E, ne yapalım onları öyle düşünüyor. Bizde böyle düşünelim. Biz de bunu bilelim. Inanan inanır, inanmayan inanmaz. Biz devam edelim. Hakim Et-Tırmizi diye meşhur bir alim vardır. Nevadiru'l Usul, Fi Marifeti Akbaril Resul diye hadis kitabı vardır. 291 hadisi, tasavvufi açıdan şerh etmiş bir alim bu. Muhammed Binali Et-Tırmizi. Daha başka eserleri de var. Diyor ki; Efendimiz hakkında, huve imamus sadıkine ves sıddıki, eş-şefi'ul muta, vesailül mücap, Muhammedin sallallahu aleyhi vesellem. Hakim Tirmizi diyor ki, kademe sıdk, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemdir. Kademü sıdk demek bizim, doğruluk makamı diye anlattığımız Aziz Allah Celle şanuhu, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemdir. Zira o sadıkların sıddikların, sıddik demek, ilmiyle amil olan, yani bildiğini uygulayan yaşayan kimseler demektir. Sadıkların ve sıddikların rehberidir. Elhamdülillah. O itaat olunan bir şefaatçidir. Istediği reddolunmayan yegâne peygamberdir. Bizim Efendimiz, istediği reddolunmayan yegane peygamberdir. Allah Teâlâ'dan ne istemişse Allah Teala ona vermiştir. Diğer peygamberlerin bu özellikleri yoktur. Onun için diyor, kademü sıdk demek Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm demektir. Çünkü, O, Allah katında böylesine yüksek bir değere sahip olan bir peygamberdir. Tam da söz başına gelmiştik. El faslus salis. Buraya geldik. Ezan da dokundu, burada kalalım. İnşallah önümüzdeki ders devam ederiz. Yüce Rabbim, hepimizden razı olsun, sıkıntılarımızı gidersin. Sıkıntı içinde bulunan Ümmeti Muhammed'e yardım eylesin. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta Arakan'da, hasreten Doğu Türkistan'da bulunan ve zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize muin ve müzahir olsun. Amin. Resul Ekrem Sallallahu Aleyhi vesellemi de bize şefaatçi kılsın. Amin, elhamdülillahi rabbil alemin, El Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR