1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

10. Fasıl: Peygamber Efendimiz'in Güzel Ahlâkı

Önceki Ders 6 Aralık 2015
Sonraki Ders 20 Aralık 2015

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vesselatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bugün, yeni bir bahse başlıyoruz. Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin güzel ahlakı hakkında bugünkü dersimiz. Ve diğer peygamberlerin yetiştirilme tarzı hakkında bilgi verecek müellifimiz Kadı İyaz. Allah ona rahmet eylesin. Diyor ki; Diyor ki Kadı İyaz, bazı kimseler çalışıp çabalamakla özel surette gayret sarfetmek ile güzel ahlaka sahip olurlar. Üstün bir edebe sahip olurlar. Bazı kimseler, çalışarak, çabalayarak, gayret sarf ederek güzel bir ahlaka sahip olurlar. Güzel ahlakın tamamına değil, sadece birine sahip olan bir kimseyi bile her akıllı insan beğenir, takdir eder. Yani bunda şu özellik var, diyelim ki cömertlik var. Millet onu görür, takdir eder. Yahut, yumuşak huyluluk var. Onu görürler, ne iyi insan, ne yumuşak huylu adam derler. Sadece o vasfı olsa bile. Diyor ki, dinimiz, şeriatımız güzel ahlaklı olmaya, edep sahibi olmaya çok değer verir, önem verir. İslam dini, güzel ahlaklı, güzel edepli olmaya çok önem verir. Dinimiz, müslümanları bu ahlak ve edebi kazanmaya teşvik eder. Yani müslüman güzel ahlaklı olsun diye hem Allah Teala, hem Peygamber Efendimiz müslümanları teşvik eder. Onlara bunu emreder. Güzel ahlaklı olun diye emreder. Ve güzel ahlak sahiplerine dinimiz sonsuz saadet vadeler. Ahirette Allah Teala, güzel ahlak ve insanlara şöyle güzel davranacaktır diye, onlara cennetteki güzellikleri haber verir. Bazı güzel huyları, Peygamberlerin özellikleri arasında sayar. Ve bu güzel huylara hüsnü'l huluk adı verilir. Dinimizdeki adı, Arapça kitaplarımızdaki adı budur. Güzel huy, güzel ahlak demektir. Peki, güzel ahlak nedir? Güzel ahlak deyip duruyoruz da. Güzel ahlak dediğimiz şey nedir? Müellifimiz diyor ki; güzel ahlak, nefisde bulunan güçlerin ve özelliklerin ölçülü bir şekilde bulunmasıdır. Nefis, nefsimizin bir takım güçleri, kuvvetleri var. Bunlar, bu güzel huy dediğimiz şeyler, ölçülü olarak bulunmalı. Yani bazı şeylerin aşırısı da iyi değildir, azıda iyi değildir. Orta derecesi makbuldür. İki aşırı uca kaçmadan, orta yolu tutması makbuldur. Neden bahsediyoruz? Nefsin güçleri diyoruz. Nefsin gücü dediğimiz şey nedir? Sevgili kardeşlerim, nefsimizin 3 tane gücü vardır. Bunlar, konuşma gücü, şehvet gücü gazap, gücü. Konuşmayı hepimiz biliyoruz. Efendim, şehvet gücü o da malum. Gazap gücü öfke yani. Bu hemen hemen çoğu insanda vardır. Gazap gücüne sahip olmayan insan yok gibidir. Bu güçlerin azı var, çoğu var. Bu saydığımız üç vasfın konuşma gücü, efendim, şehvet gücü, gazap gücünün az olanı var, çok olanı var. Yani aşırısı var, orta derecesi var. Bunların en değerli olanı orta derecede bulunanıdır. Her 3 vasıfta da en makbulü orta derecede olanıdır. Yani, konuşma güzel de aşırı konuştun mu can sıkar. Şehvet gücünün fazla oluşu insanı tehlikelere atar. Gazap gücü de fazla olursa adam, ikide bir öfkelenir. Sağa sola öfkelenir. Bu da makbul bir şey değildir. Bu saydığımız güzel huyların hepsi de, en mükemmel manada Resulü Kibriya Aleyhi Ekmelüt Taha'ya Efendimiz hazretlerinde ölçülü bir şekilde bulunur. Bu saydığımız güzel huyların ve daha başka huyların hemen hepsi Efendimizde ölçülü bir şekilde vardır. Hatta İşte bu sebeple, Allah Teala Hazretleri Resulü Ekrem'ini övdü. Kalem suresinin 4. ayeti kerimesinde şöyle buyurdu Efendimiz hakkında; Şüphesiz ki sen, en büyük bir ahlaka sahipsin. Yani Yüce Rabbimiz Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i eğitti. Ona güzel ahlak verdi, güzel ahlak sahibi kıldı. Sonra da kendisini böyle methetti. Sen yüce bir ahlaka sahipsin diye Kur'an-ı Kerim'inde Efendimizi övdü. Aİşe annemiz Allah ondan razı olsun şöyle diyor, Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin ahlakı Kur'an'dı diyor. Bilirsiniz hep söyle söylenir. Efendimize, Efendimizin ahlakına Hz. Aişe annemize soruyorlar da, o da buyuruyor ki, siz Kur'an-ı Kerim okumuyor musunuz? Resulullah'ın ahlakı Kur'an-ı Kerimdi diyor. Cenabı Hakk'ın Hoşnut olduğu şeyden Peygamber Aleyhisselatu Vesselam da hoşnut olur. Cenabı Hakk'ın hoşnut olmadığı, memnun olmadığı şeylerden Peygamber Efendimiz de memnun olmazdı. Yani Allah Teala neyi güzel buluyorsa, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem de onu güzel bulurdu. Allah Teala neyi çirkin buluyorsa, Efendimiz de onu çirkin bulur ve beğenmezdi. Işte bunun içindir ki, Fahri Cihan Efendimiz şöyle buyurdu. Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. Ne için gönderildim? Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. Yani insanlara güzel ahlakı öğretmek, güzel ahlak dediğimiz şeylerin içerisinde neler varsa, onları göstermek, ve bunu bilfiil yaşamak. İşte Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin davranışları, bunun için güzeldi. Onu Allah Teala terbiye ettiği için. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, o güzel ahlakını davranışlarıyla ortaya koyardı. Onu görenler kendisine hayran kalırdı. Insanlarla muamelesinde, diğer varlıklarla olan muamelesindeki güzelliği, mükemmelliği herkes görür ve hayran kalırdı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e 10 yıl süreyle hizmet eden, Enes Bin Malik Radıyallahu Anh diyor ki; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, insanların en güzel ahlaklısıydı diyor Enes. Elbette. Çünkü onu Allah Teala terbiye etmişti, eğitmişti. Her güzelliği ona bol bol ihsan etmişti. Hz. Ali, Radıyallahu Anh'de, Enes'in bu sözüne benzer bir şekilde Efendimizin güzel ahlakını değerlendirilmiştir. Yani, Efendimizin insanların en güzel ahlaklısı olduğunu Hz. Ali de söylemiştir. Bazı alimler vardır ki onlar, ele aldıkları konuları derinlemesine işlerler. Bu alimlere muhakkik Aaim denir. Böyle işte muhakkak alimler, şunu söylüyorlar: Güzel ahlak Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin tabiatında vardır. Allah Teala onu öyle yaratmış, onun tabiatında var. Yani zorlayarak, gayret sarf ederek meydana çıkmıyordu onun ahlakı Kendiliğinden, tabiatında var çünkü. Onun yaratılışında güzel ahlak mevcuttur. Sonradan kazanılmış bir ahlak değildi Peygamber Efendimizin güzel ahlakı. Allahu Teala onu öyle yaratmıştı. Sultan Enbiya Efendimiz güzel ahlakı çalışıp çabalamakla kazanmamıştır. Gayretli insanlar, iyi insanlar güzel ahlak sahibi olmak için özel gayret sarf ederler. Efendimiz böyle bir gayret sarf etmeye ihtiyaç duymamıştır. Çünkü Cenabı Mevla onu en mükemmel şekilde yaratmıştır. Bu özellik sadece Efendimiz Aleyhissalatu Vesselama mahsus değildir. Diğer peygamberlerin durumu da aynıdır. Yani Allah Teala peygamber olarak göndereceği insanı en güzel şekilde eğitiyor, ona ahlakın en mükemmelini veriyor. Çünkü insanlara örnek olacak. Bütün peygamberlerin vasfı bu. Ümmetlerine örnek olacaklar. Güzel ahlakı yaşayacaklar ve ümmeti de onları görüp, kendilerinde bu güzellikleri öğrenecekler. Peygamberlerin çocukluk çağından Peygamber oluncaya kadar geçen hayatlarını araştıran kimseler, bu söylediğimiz gerçeği görürler. Yani çocukluklarından itibaren peygamberler efendim, güzel ahlaklı insanlardır. Bilindiği üzere diyor müellifimiz Hz. İsa'nın hali de böyleydi, Hz. Musa'nın hali de böyleydi. Efendim. Hz. Yahya'nın hali de böyleydi, Hz. Süleyman da böyleydi. Ve diğer peygamberlerin halleri de böyleydi. Allah'ın selâmı hepsinin üzerine olsun. Demek ki Allah Teala Hazretleri, peygamberlerini en mükemmel şekilde hazırlayıp insanların arasına öyle gönderiryor. Allah Teala, o Peygamberlerin burada saydığımız ve sayamadığımız peygamberlerin hepsini güzel ahlaklı olarak yaratmıştır. Tabiatlarına onların güzel ahlakı koymuş. Rabbim bizi de güzel ahlaklı yaratsın. O güzellikleri bize de kazandırsın. O peygamberlere ilim ve hikmeti kendilerini yarattığı günden itibaren vermiştir, ihsan etmiştir. Demek ki peygamberler böyle mükemmel insanlar. Allah Teala, Meryem suresinin 12. ayeti kerimesinde Hz. Yahya'dan söz ederken onun hakkında buyuruyor ki, biz ona, Yahya'ya daha çocukken ilim ve hikmet verdik buyuruyor. Çocukken. Peygamberler farklı insanlar. Daha çocukken Allah Teala onlara ilim veriyor, hikmet veriyor. Bunun misallerini ibu derste göreceğiz sevgili kardeşlerim. Yani Peygamberlerin nasıl bir insan olduklarını, daha çocukken farklı olduklarını çeşitli misallerle göreceğiz inşallah. Müfessirler, bu ayeti kerimeyi şöyle tefsir ediyorlar. Yahya Aleyhisselama ilahi kitabın ne olduğu hakkındaki bilgi, o daha çocukken verilmiştir. Daha çocukken Hazreti Yahya'ya ilahi kitap nedir ne demektir, bu anlatılmış ve öğretilmiştir. Yemenli bir hadis alimi var. Mamer bin Raşid. Hicri 150 tarihinde vefat etmiştir. Yani Efendimizden 140 sene sonra vefat etmiş, daha önce yaşamış bir ünlü hadis hafızı, hadis alimi. Aynı zamanda müfessir ve kıraat alimi bu Mamer bin Raşid. Şöyle diyor; Yahya Aleyhisselam daha 2 veya 3 yaşındaydı. Iki veya üç yaşındaydı. Çocuklar, Hz. Yahya'ya dediler ki; niye bizimle gelip de oynamıyorsun dediler. Sen de bizim yaşımız da biz bir çocuksun. Niye gelip bizimle oynamıyorsun dediler Hazreti Yahya'ya. Allah beni oynamak için mi yarattı dedi. Farkı fark ediliyor her yerde. Niye oynamıyorsun diyorlar, o da diyor ki Allah Teala beni bunu için mi yarattı, oynamak için mi yarattı? Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim, Peygamberler daha çocukken güzel ahlak ile yetiştirilmiş insanlardır. Ali İmran suresinin 39. ayeti kerimesidir bu. Orada şöyle buyuruluyor: Yahya Aleyhisselam, Allah'ın ol demesiyle dünyaya gelecek olan Hz. İsa'nın peygamberliğini dasdik edecek. Yahya Aleyhisselam, İsa Aleyhisselam'ın peygamberliğini tasdik edecek. O İsa Aleyhisselam ki, Allah Teala onu babasız olarak yarattı. Ol dedi oldu. Allah Teala için haşa bir sıkıntı söz konusu değil ki. Yani illa bir erkek, bir hanımın bir araya gelmesi, beraber olması ile bir çocuk hasıl olmaz. Hz. Adem'i nasıl hem annesiz hem babasız yaratmışsa. Hazreti İsa'yı da babasız yaratmıştı. Ol demişti. Diyor ki müellifimiz Hhazreti Yahya, Allah Teala'nın ol emri ile meydana gelen Hz İsa'nın peygamber olduğunu tasdik etmiştir. Nasıl olmuş? Yahya Aleyhisselam daha 3 yaşındayken, İsa Aleyhisselam'ın peygamberliğini tasdik etmiştir. Hz. İsa'nın Allahım ol diye buyurmasıyla meydana gelen kelimesi ve ruhu olduğunu söylemiştir. Kaç yaşında daha? 3 yaşındayken. Hatta şöyle de bir rivayet var. Yani bu ayeti kerime şöyle tefsir ediliyor: Hazreti Yahya daha anne karnındayken Hz. Yahya daha annesinin karnındayken, Hz İsa'nın peygamber olduğunu tasdik etmiştir. Anne karnındaki bir çocuk. Nasıl olmuş? Yahya Aleyhisselam, daha anne karnındayken Hz. İsa'nın Peygamber olduğunu tasdik etmiş dedik. Nasıl tasdik etmiş? Hazreti Yahya'nın annesi diyor ki, yeğeni olan Hz. Meryem'e Hz. Meryem, Hz. Yahya nın annesinin yeğeni. Yani Hazreti Yahya ile Hz. İsa teyze çocukları. Diyor ki ben şöyle bir şey hissediyorum Meryem diyor. Benim karnımdaki çocuk, senin karnındaki çocuğun önünde eğiliyor. Ve onu selamlıyor. Ben bunu hissediyorum. Ya Hazreti Yahya'nın annesi böyle demiş. Böyle bir rivayet var. Benim karnımdaki çocuk, senin karnındaki çocuğu selamlıyor. Ona sanki hürmet gösteriyor böyle. Ben bunu hissediyorum diyor. Bakınız , şimdi bu söylediğim şey biraz garip gibi gelir de. Çocukken peygamberlerin hali hakkında verilen bilgiler okudukça şimdi, kalbiniz daha çok kanaat edecek. Allah Teala'nın bildirdiğine göre, Hz. Meryem doğum yaparken, Hz. İsa, yani kendi çocuğu, doğum sırasında kendi çocuğu ona üzülme diye seslenmiştir. Annesine. Hz. Meryem çok üzülüyordu ya. Şimdi ben bu çocuğu alıp götüreceğim. Bana diyecekler ki, sen bunu kimden peydahladın? Bunun babası kim? Nitekim Kur'an-ı Kerim'de anlatılıyor ya, Hz, Meryem'e diyorlar ki Yahudiler, Senin baban temiz bir insandı. Sen bu ahlaksızlığı kimden kaptın. Bu çocuğu kimden peydahladın, diye Hz. Meryem'i sıgeye çekiyorlar. Bunu kim anlatıyor? Allah Teala anlatıyor. Peki şu rivayet de var. Annesinin üzüldüğünü, yani doğum yaparken keşke ben böyle bir şey dünyaya getirmeseydim dediği için, Hazreti Yahya, annesi Hazreti Meryem'e diyor ki anneciğim üzülme. Ayette verilen bu mana kime göredir? Meryem suresinin 24. ayetiinde geçen. Alt tarafından biri ona üzülme diye seslendi. anlamına gelecek biçimde, men tahteha, şeklinde okunduğunda bu mânâ çıkıyor. Aslında biz, min tahtiha diye okuyoruz ayeti, bizim, efendim, musaflarımız da böyle kayıtlıdır. Ama kıraat alimleri bunun, men tahtaha diye de okunabileceğini söylemişlerdir. Hazreti İsa annesini teselli etmiştir. Buna göre Hz. İsa doğduğu zaman, annesine böyle seslenmiş. Anne, anneciğim üzülme demiş. Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa'nın beşikteyken konuştuğu anlatılır. Kur'an-ı Kerim'de, Hz. İsa'nın beşikteyken konuştuğu anlatılır. Şimdi demin anlattım ya, Hz. Meryem tenha bir yerde çocuğunu doğuruyor. Alıyor, dağ başında kalacak değil ya, evine dönüyor, halkının yanına dönüyor. Yahudiler onun kucağında bu çocuğu görünce, ona diyorlar ki bunun babası kim, sen bunu kimden edindin? Nereden peydahladın? Diye soruyorlar. Bunun üzerine Hazreti Meryem çocuğu gösteriyor. Ona sorun diyor. Babası kimmiş ona sorun diyor. Yahudilerde diyorlar ki biz çocukla nasıl konuşabiliriz? Çocuk bize nasıl cevap verir? Başından savıyorsun bizi. O çocuk dile geliyor. Hazreti İsa. Daha yeni doğmuş. Diyor ki, şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Kur'an-ı Kerim'de böyle. Meryem suresinde bu olay anlatılıyor. Demek ki Allah Teala peygamberleri farklı şekilde yaratıyor. Bu bir misal. Bir başka misal veya birkaç misal vereceğiz. Allah Teala Hazretleri, Kur'an-ı Kerim'de, Enbiya suresinin 79i ayeti kerimesinde Cenabı Hakk'ın daha çocukken kendisine ilim verdiği, kendisine hikmet verdiği insanlardan biri de Hazreti Süleyman'dır. Daha çocukken, şimdi göreceğiz, çocukken hiç kimsede görülmeyen haller Hz. Süleyman'da tezahür ediyor. Allah Teala buyuruyor ki, biz o davayı Süleyman'a iyice öğrettik. Her birine de hikmet ve ilim bağışladık, buyuruyor. Bir dava var, Kur'an-ı Kerim'de anlatılıyor. Ben şimdi size birkaç misal vereceğim. Hz. Süleyman'ın hikmetleri arasında, zikredilen çeşitli olaylar vardır. O daha oyun çağında bir çocukken, isabetli kararlar vermiştir. Hz. Süleyman. Babası Hazreti Davut da onun verdiği bu kararlara uymuştur. Çocukken Hz. Süleyman bir meselede babasının yanlış hükmettiği bir meselede ooğru karar veriyor, Hz. Davut da O Süleyman Aleyhisselam'ın verdiği kararı uyguluyor. Bu kararlardan biri diyor müellifimiz, recme mahkum edilen kadın olayıdır. Yani taşlanarak öldürülmeye mahkum edilen kadın olayıdır. Deyip geçiyor mübarek, misali vermiyor. Ben onu size anlatayım. 4 tane ahlaksız adam, bir kadına musallat olmuşlar. Bizimle beraber ol demişler. Olmamış kadın, kabul etmemiş onların teklifini. Gelmişler, Hz. Davud'a kadını şikayet ediyorlar. Bu kadın ahlaksızın teki diyorlar. Ne oldu? Biz onu köpekle zina ederken gördük diyorlar. 4 tane şahit. Ama hepsi yalancı şahit. Yalan söylüyor. Şimdi dinimizde de zina olaylarında biliyorsunuz, 4 şahit aranır. Hz. Davut da bunların şehadetine bakıyor, kadını ölüme mahkum ediyor. Recme mahkum ediyor. Bunu Hz. Süleyman duyuyor, daha çocuk. dört beş yaşlarında bir çocuk. Arkadaşlarını topluyor, gelin diyor biz bir oyun sahneleyelim. Ben Kadı olayım diyor. Arkadaşlarından birini kadın kılığına sokuyorlar. Bu da kadın olsun. Siz de efendim, bu kadın aleyhinde şahitlik yapın, o adamlar gibi. Çocuklar geliyorlar oyun sahneleniyor. Kadı makamında olan o küçük Süleyman Hazretlerine diyorlar ki; bu kadının biz köpekle zina ettiğini gördük diyorlar. Öyle mi diyor kadiefendi? Peki dışarı çıkın diyor. Onları dışarı alıyor tek tek çağırıyor. Birinci adam gel. Bu kadının köpekle zina ettiğini söyledin değil mi? Evet. Peki köpeğin rengi neydi? Beyazdı diyor. Peki sen çık. İkinci gelsin diyor. Öteki geliyor. Ona aynı soruyu soruyor. Köpeğin rengi neydi? Siyahtı diyor. Sen de çık. Üçüncüsünü çağırıyor. Böyle diyorsunuz köpekle bu kadının zina ettiğini söylüyorsunuz. Köpeğin rengi ne? Sarıydı diyor. Ötekini çağırıyor, bir başka renk söylüyor. Ondan sonra diyor ki Hazreti Süleyman, tamam siz yalan söylüyorsunuz, bu kadın temizdir. Bu olayı görenler Hz. davud'a gidiyorlar, diyorlar ki; Süleyman böyle bir oyun sahneledi. Ya Davut, ya diyor. O 4 adamı çağırıyor. Ve Hazreti Süleyman'ın, oğlunun yaptığı gibi onlara tek tek o köpeğin rengini soruyor. Hepsi de farklı renkler söyleyince, ha diyor, siz yalan söylemişsiniz. Biz o kadını haksız yere mahkum etmişiz. Kadın temize çıkıyor ama bu adamları yalan söyledikleri için ölüme mahkum ediyor Hazreti Davut. Müellifimizin bahsettiği olay bu. Müellifimizin bir olaydan daha bahsediyor. Diğer bir olay da paylaşılmayan çocuk kıssasıdır. Hz. Davut bu hususta da oğlu Hazreti Süleyman'ın kararına uyumuştur, ona uygulamıştır diyor. Ama ne olduğunu söylemiyor. Şimdi onu ben anlatayım. Çünkü Peygamber Efendimiz bunu da anlatıyor. Bir hadisi şerifte bu, sahih hadis-i şerifte anlatılıyor. Iki kadın biri genç biri yaşlı. Yolda giderlerken yanlarında da birer çocukları var. Bir yere gidiyorlar beraberce. Kurt geliyor. Bu çocuklardan birine kapıp götürüyor. Yaşlı kadın, çocuğa sarılıyor. Bu benim çocuğum diyor, bu benim. Genç kadın da diyor ki, hayır o benim çocuğum diyor. Ve gidiyorlar Hazreti Süleyman'a, meseleyi anlatıyorlar. Süleyman Aleyhisselam o zaman genç. Ortada bir çocuk var. Biri yaşlı, biri genç kadın o çocuğa sahip çıkıyorlar. Her biri bu çocuk benim çocuğum diyor. Hz. Süleyman diyor ki, olur, bunu hallederiz, kolay diyor, bir bıçak getirin bana. Şu çocuğu ortadan böleyim, yarısını sana vereyim, yarısını sana vereyim. deyince genç kadın diyor ki tamam ben vazgeçtim hakkımdan. Çocuğu ona ver diyor. Hz. Süleyman anlıyor ki çocuğun gerçek annesi, o genç kadın. Çocuğunun kesilmesini kabul etmiyor. İşte bu olayda da diyor Çocuk olayında da Hazreti Davut, oğlu Süleyman'ın verdiği kararı uygulamıştır. Demek ki önce Hazreti Davud'a gitmişler ona meseleyi anlatmışlar. Hz. Davut çocuğu yaşlı kadına vermiş. Tekrar Süleyman Aleyhisselam'a geliyorlar. Bir de ona anlatalım diyorlar. Hazreti Süleyman meseleyi böyle çözüyor. Hz. Davut da verdiği karardan vazgeçiyor, onun kararına uyuyor. Ünlü bir müfessirimiz var, aynı zamanda ünlü bir tarihçi. İbni Cerir et Taberi. Hicri 310 tarihinde vefat etmiştir. Yani Efendimizden 300 sene sonra vefat etmiş büyük bir alim. Allah Teâlâ'nın Hazreti Süleyman'a hükümdarlık verdiğinde Hz. Süleyman'ın 12 yaşında olduğunu söylüyor. Babası vefat ettikten sonra, Hazreti Davut vefat ettikten sonra, Hazreti Süleyman onun yerine geçiyor. O devirde, Peygamberler hem peygamber, hem hükümdar. Ona hüküm verdik dediği hükümdarlık verdik demek. Demek ki Hazreti Süleyman hükümdar olduğunda 12 yaşındaymış. Hz. Musa'nın firavunla olan kıssası da aynen böyledir. Kur'an-ı Kerim'de de anlatılıyor ya. Hz. Musa daha çocukken Firavun'un sakalını tutmuş ve çekmişti. Müfessirlerin Enbiya Suresinin 51. Ayet-i kerimesine getirdikleri yorum, tefsir böyledir. Ayet şöyle. Andolsun ki biz daha önce İbrahim'e de olgunluk vermiştik. Ayeti kerime böyle. Biz daha önce de İbrahim'e olgunluk vermiştik. Nasıl vermiş acaba olgunluğu? Yani müfessirler bunu nasıl yorumluyor? Biz ona daha çocukken doğru yolu göstermiştik. Böyle yorumluyorlar. Kur'an-ı Kerim böyle söylüyor. Biz daha çocukken ona doğru yolu göstermiştik. Yani nasıl davranacağını, nasıl hüküm vereceğini ona öğretmiştik. Tabiin müfessirlerinden Mücahid İbni Cebr'in ve diğer müfessirlerin yorumu işte böyledir. Sufi bir muhaddis var aynı zamanda müfessir. Ahmet ibn-i Ata. Onun vefatı da 309, Hicri 309 Miladi 922. Bu ayeti yorumlarken diyor ki; Allah Teala İbrahim Aleyhisselam'ı daha yaratmadan önce, ruhlar aleminde iken peygamberlik vermişti. Peygamber olarak seçmişti. Allah Teala, demek ki peygamberleri daha ruhlar aleminde iken seçiyor. Bu işler bizim bildiğimiz gibi değil farklı bir şey. Allah Teala Hazretleri, demek ki peygamberlerine farklı davranıyor, onları farklı yetiştiriyor. Daha çocukken bile onlara anlayış veriyor. Doğru hükmetme kabiliyetin ihsan ediyor. Bazı alimler şöyle demişlerdir: Hz. İbrahim dünyaya gelince, doğunca Allah Teala onun yaratıcısını kalbi ile bilmesini ve yaratıcısını, Rabbini zikretmesini istedi. Ona bir melek gönderdi ve kendisinden bunu istedi. Daha Hz. İbrahim efendim, doğunca. Allahu Teala onun kendisini, yani Rabbini bilmesini istiyor ve bir melek gönderiyor. Kendisinden melek bunu istiyor. Rabbini tanı, Rabbini zikret, Rabbini an. Hz. İbrahim de meleğim sözünü dinlediğini göstermek için, meleğin sözünü kabul ettiğini göstermek için diyor ki derhal yaptım. Rabbini zikret diyor melek. O da diyor ki, yaptım, tamam diyor. Arapçada mazi sigası önem arz eder. Onun için evliliklerde de sen bunu, buna vardın mı, bunu aldın mı derken, aldım, vardım diye mazi, geçmiş zaman, di'li geçmiş sigası kullanılır. Burada ona temas ediyor müellifimiz. Yaptım dedi, yaparım demedi. Hz. İbrahim'in ayette sözü edilen sağduyulu oluşu, olgun oluşu işte budur, diyor. Allah Teala, onu daha çocukken mükemmel bir tarzda yetiştirmiş. Ne söyleyeceğini, ne konuşacağını, nerede ne söyleyeceğini gayet iyi biliyor. Bazı alimler şöyle diyorlar. Hz. İbrahim ateşe atıldığı zaman daha 16 yaşındaydı. Bazı alimler böyle söylemişler. Yani Allah Teala ona erken bir yaşta Peygamberlik vermiş. Nemrutla mücadelesi erken bir yaşta başlamış. Ve o yaşta, daha 16 yaşındayken ateşe atılmış. Bazı müfessirler böyle yorumluyorlar. İshak Aleyhisselam, kurban edilmek ile imtihan edildiği zaman daha 7 yaşındaydı. Müllefimizin böyle diyor. Biliyorsunuz biz İshak değil, İsmail rivayetini kabul ediyoruz. Yani Hz. İbrahim'in kurban etmek istediği oğlu, İshak değil İsmail Aleyhisselam'dır. Bazı rivayetlerde İshak diye geçiyor ama İsmail rivayeti daha kuvvetlidir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de hep oğluna şöyle dedi, oğluna böyle dedi diye geçiyor. İsim verilmiyor yani. Şu halde sevgili kardeşlerim, kimi daha 16 yaşındayken peygamber oluyor, kimi daha 7 yaşındayken imtihan oluyor. Kesilme, kurban edilme olayı erken bir yaşta meydana geliyor. HAni Kur'an-ı Kerim'de anlatılır ya, Hz.İbrahim yıldızı görünce bu benim Rabbim dedi. İşte sonra vazgeçti. Ayı görünce aaa benim Rabbim buymuş. O batınca ondan da vazgeçti. Güneşi görünce tamam benim Rabbim budur dedi ya. Kur'an-ı Kerim'de anlatılıyor. Hz. İbrahim yıldıza, aya, güneşe bakarak Allah'ın varlığını aradığında 15 aylıktı. 15 yaşındaydı rivayeti de var. Evet, bilemiyoruz. Yani bazıları Hz. İbrahim'in çocukken bu anlattığım olayı yaşamadığını, daha büyüyünce yaşadığını söylüyorlar. Efendim. Ben çocuklar için yazdığım kitapta çocukken diye anlattım.Ki ona dair rivayet var, bu gördüğümüz gibi. Yani annesi onu alıp mağarada dünyaya getirdiği vakit, çocuk orada bir kaç yaşına basıyor işte. 15 aylık. 15 aylıkken yıldızı görüyor. Bu benim Rabbim diyor. O batınca, ben batanları sevmem diyor. Sonra ay doğuyor. Ayı görünce işte benim Rabbim budur diyor. Yani o yaşta Rab, Tanrı, Allah fikri çocukta var. Ay batınca ben batanları sevmem, diyor. Vazgeçiyor. Güneşi görünce daha parlak, daha muazzam bu benim Tanrım olmalı diyor. Efendim. Sonra o da batınca, batan şeyler İlah olamaz diyor. Bu konuda, yani peygamberlerin çocukluk çağında yaşadıkları şeylerle ilgili olarak anlatılan haberlerden biri de şu: Kardeşleri Hz. Yusuf'u kuyuya atmayı düşündükleri zaman acaba ne kadardı Hz. Yusuf? O daha çocuktu. Allah Teala ona vahiy etmişti? Neyi vahiy etmişti? Allahu Teala, Yusuf suresinin 15. ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur: Elbette bir gün gelecek sen onlara hiç beklemedikleri bir sırada sana bu yaptıklarını onlara anlatacaksın. Hazreti Yusuf'u, Allah Teala teselli etmek için böyle söylüyor. Onu kuyuya attıkları vakit, Allahu Teala, Hz Yusuf'u böyle teselli ediyor. Gün gelecek, sen onlara, kardeşlerine, ağabeylerine sana bu yaptıklarına anlatacaksın diyor. Peygamberlerin daha çocuk yaştayken Cenabı Hakk'ın lütuflarına, verdikleri ile ilgili daha başka haberler de vardır. Bir de Peygamberimiz, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Ile ilgili olarak annesinin, Hz. Amine'nin naklettiği bir olay var. Siyer kitaplarında diyor müellifimiz, şu bilgi veriliyor diyor. İki cihan güneşi Efendimiz doğduğu zaman, annesinin haber verdiğine göre ellerini yere dayanmıştı. Başını da göğe kaldırmıştı. Bu vaziyette doğmuştu. Demek ki peygamberlerin doğumu da harikulade bir şekilde oluyor. Çocuklukları da harikulade bir şekilde, normal dışında cereyan ediyor. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: Efendimiz buyuruyor ki; ben kendimi bildim bileli putlardan nefret ettim diyor. Yani Allah Teala benim kalbime bu duyguyu verdi. Şiirden de hoşlanmazdım diyor. O devirde şiir genellikle ahlakdışı, genellikle ahlakdışı şeyleri ihtiva ediyor. Ama peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem manası doğru, düzgün olan şiirleri dinlemeyi seviyor. Çünkü o devirde en tesirli silah şiir, edebiyat. İnsanların edebi anlayışları son derece gelişmiş o devirde. Kabileler, Peygamber Efendimizin huzuruna şairleri ile birlikte geliyorlar. Şairlerimizi karşılıklı olarak yarıştıralım diyorlar mesela. Edebiyatçılarını getiriyorlar, bir bizden edebiyatçı çıksın konuşsun, bir de sizden konuşsun. Bakalım hangimizin ki daha başarılı. O devirde böyle yani, şiir böyle. Onun için, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, şairi Hassan İbni Sabit'e mescidde bir kürsü veriyor. Sen burada şiirini oku diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem tabiatında ahlaksız duyguları ihtiva eden şiirleri sevmiyor ama onu ona karşı bir nefret var ama. Güzel şiiri de seviyor ve okutuyor. Sahabenin biri diyor ki, beni devesinin arkasına bindirdi, benim şiir bildiğimi bildiği Için diyor, yani ezbere şiir okuduğumu bildiği için, bana oku dedi diyor. Başladım okumaya. Ben okudukça hı hı diyordu diyor. 100 beyit okudum diyor. Tamam yeter dedi diyor. Yani peygamber Efendimiz şiire karşı değil, ama kötü şiire karşı. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, cahiliyet devrinde ki, İslamdan önceki devre ne diyoruz? cahiliye devri diyoruz. Cahiliye devrindeki insanların eğlencelerini ben de merak ederdim diyor. Ben de gitsem de görsem şunu derdim diyor. Iki defa istedim, her ikisinde de Allah Teala beni bundan korudu diyor. Yani Efendimiz o eğlencenin yapıldığı yere yaklaşıyor, efendim, oraya oturuyor biraz dinlenmek için uyku bastırıyor. O eğlenceler bitene kadar orada uyuyor. Kendine geldiğinde bakıyor ki her şey bitmiş. Bu iki defa oluyor Peygamber Efendimizin hayatında. Ben onları göremeden geri döndüm buyuruyor. Bu hadisin tamamını Rasulu Ekrem Sallallahu aleyhi Vesellemin adil, emin, iffetli ve doğru sözlü olduğu bahsinde okuyacağız inşallah. Peygamberler çocukluk çağından çıkıp, peygamberlikleri kesinleşince, Cenabı Hakk'ın onlara lutfu arka arkaya gelmeye başlar. Çocukluk çağından çıkıp, peygamber oldukları vakit, yani vahiyle karşılaşırlar. Artık Allahü Teala'nın lutfu ile karşı karşıyadırlar. İlahi bilginin nurları peygamberlerin kalplerini aydınlatır. Evet. İnşallah önümüzdeki derste devam edelim. Yani sonra diyor müellifimiz Kemal mertebesine varırlar. Allah Teala onları Peygamber olarak seçtiği için, özel bir çaba sarf etmeden, peygamberlik makamının gerektirdiği güzel ahlakı kazanırlar. İnşallah bu konuya önümüzdeki ders devam edeceğiz. Yüce Rabbim bizleri de salih kullarından eylesin. Bizlerin de, yavrularımız da, torunlarımızın da ahlakımızı güzelleştirsin. Ve hepimizi Resulullah Efendimizin şefaatine nail eylesin. Amin velhamdülillahi rabbil alemin El-Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR