Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Geçen dersimizde Şifa-i Şerif'in musannifi Kadı İyaz, Allah ona rahmet eylesin. Hayatın vazgeçilmez 3 esası bulunduğu söylemişti. Bunlardan birinin değeri az oluşundadır. Az yemek gibi, az uyumak gibi, demişti. Yani insan ne kadar az yemek yerse o kadar vücudu için iyi olur. Az uyursa, zamanı o kadar bereketlenir. Ikinci grup kıymeti çok oluşundandır demişti. Ne gibi iktidar sahibi olmak, itibar sahibi olmak insanlar arasında demişti. Şimdi, 3. hususa geldik. Üçüncüsü neydi? Onu hem okuyalım, hem açıklayalım. Bu bahis hayatın 3 vazgeçilmezinden kendisiyle yerine göre övünülen, iftihar edilen şeylere dairdir. Yani öyle şeyler vardır ki, yerine göre değer kazanılır ve insan ona sahip olduğu için övünür. Hayatın 3 vazgeçilmezinden, üçüncüsünü ele alıyoruz. Bunlar, değeri yerine göre değişen ve duruma göre kendileriyle iftihar edilen hususlardır. Insanlar, sayacağımız bu şeylerle değişik sebeplerden ötürü birbirine karşı övürler, iftihar ederler. Birini, bu sayacağımız şeylerden birini diğerinden Üstün tutarlar. Bir misal verelim diyor. Zenginlik. Zenginlik bunun en iyi örneğidir diyor. Bunu biraz açıklayacak müellifimiz. Sadece zenginlik, insanı üstün yapmaz diyor müellifimiz. Ben zengin oldum, üstünüm. Diğer insanlardan daha üstünüm. Böyle bir şey söylenemez. Ama halkın zenginliğe bakışı farklıdır, diyor. Halk zenginliğe farklı açılardan bakar. Zenginleri genellikle halk üstün kimseler zanneder. Yani, Allah ona, Allahu Teala ona bol mal vermiş. Demek ki iyi bir adam ki veriyor, filan gibi düşünenler vardır. Halk, halk deyince yani ilim sahibi olmayanlar. Mevzu etrafında iyice düşünüp, değerlendirmeyenler demektir tabii ki. Halk zenginliğin istenen her şeyi elde etmeye yaradığını zanneder. Yani zengin olan adam, neye sahip olmak istiyorsa onları elde eder. Onlara sahip olur. Böyle zanneder halk. Halk zenginliğin insanı hedefine ulaştırdığını zanneder. Malı, mülkü olan insan neyi hedeflemişse, ne olmak istiyorsa olur. Düşüncesine sahiptir. Halbuki diyor müellifimiz zenginlik başlıbaşına bir üstünlük sebebi değildir. Zenginlik, başlıbaşına bir üstünlük sebebi değil. Ben zenginim, efendim, insanlardan üstünüm, ne istersem alırım. Ne istersem ona sahip olurum. Bu yanlıştır. Böyle bir şey olamaz. Kadı İyaz diyor ki, insan malını kendi ihtiyaçları için, kendisinden yardım isteyenlerin ihtiyaçları için harcamalıdır. Muhtaçlar, kendisine gelip bana yardım et dediği vakit yardım etmelidir. Kendisinin de ihtiyaçları vardır. Ailesinin de ihtiyaçları vardır. Hem kendine sarf etmeli, hem etrafındaki fakir, yoksul, muhtaç kardeşlerine malını harcamalıdır. Bir kimse malını, manevi değer kazanmak için sarf ederse, insanların takdirini kazanmak ve onların gönlünde, gönüllerinde yer tutmak için sarf ederse, harcarsa, işte o zaman malın, mülkün halkın gözünde bir değeri olur. Insan, manevi değerler kazanmak için, yani hayır yapıp da ahiretini hazırlamak için parasını, pulunu harcıyorsa, efendim, ben ahiretteki evimi şimdiden yapıyorum. Çünkü ahiretteki insanın yurdu, yuvası burada yapılır. Burada kazanılır, diye düşünür, onun için fakire, yoksula yardım eder, hayır, hasenat yapar, ise ve insanların gönlünde yer kazanmak için, bana dua etsinler gibi düşüncelerle malını, mülkünü harcarsa insanların yanında bir değeri, itibarı olur diyor. Sevgili kardeşlerim, burada şu hadisi şerifleri hatırlayalım. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem buyuruyor ki; dünya evi olmayanların evi, malı olmayanların malıdır. Dünya. Evi olmayanların evi, malı olmayanların malıdır. Onu aklı olmayanlar biriktirmek için uğraşıp durur. Dünya malını, aklı olmayanlar, efendim, biriktirmek için çalışır, çabalar, uğraşır diyor Efendimiz. Bir başka hadisinde de şöyle buyuruyor: Ademoğlu malım, malım deyip duruyor. Ey Ademoğlu, senin malın yiyip tükettiğin şeydir. Ne yiyorsan, ne harcıyorsan o senindir. Giyip eskittiğin şeyler de senindir. Veya sadaka olarak verip sevap kazanmak için ahirete önden gönderdiğin şeyler senindir. Yani, Allah Teala benden razı olsun, hayrıma olsun düşüncesiyle insanlara birşeyler veriyorsa veya Allah Teala'nın yarattığı diğer mahlukata bir şey veriyorsa, bunun değeri olur. Yoksa diyor Efendimiz, senin başka malın var mı ki? Yani insanlara harcadığın, ahireti kazanmak için sarf ettiğin şeyler dışında, benim dediğin şey var mı ki? Bunu müellifimiz de anlatacak birazdan. Zengin olup da malını harcamıyorsa bir adam, başkasının malının bekçiliğini yapıyor demektir. Oğluna kalacak, kızına kalacak, torununa kalacak. Onu bekliyor. Koruyor. Yoksa o mal kendisinin değil. Evet şimdi diyor ki müellifimiz, insan malını, mülkünü hayra harcarsa, iyilik yapmak için malını harcarsa, Bu davranışıyla, bu tutumuyla Allah'ın rızasını kazanmayı hedeflerse, malını harcarken, ben Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum diye malını harcarsa, ahiretini güzelleştirmeyi düşünürse, bu maksatla malını harcarsa, onun bu hareketi, herkese göre iyi bir hareket olur. Yani herkes takdir eder. YAni müminler takdir eder. Müminler bilirler ki insanın dünyada harcadığı şeyler boşa gitmez. Ahiretteki evi, evleri, köşkleri,efendim, arazileri için harcıyor demektir. Her bakımdan faziletli bir davranış olur. Çünkü Allah Teala hatırlayınız sevgili kardeşim, cehennemden en son çıkıp, cennete giren adama ne diyordu? Ben sana dünya kadar cennette yer verdim. Hatta buyuruyor ki dünyanın on misli büyüklüğünde yer verdim. Şimdi bu kadar malımız, mülkümüz olacaksa, inşallah olur. Onları abad etmek lazım. Oranın köşklerini buradayken yapmak lazım. Bahçeleri şimdiden tanzim etmek lazım değil mi efendim? Evet. Bunun ölçülerini tam olarak bilmiyoruz ama genel olarak böyle. Ahiretteki yerimiz, yurdumuz dünyadaki tutumumuzla güzelleşir veya güzelleşmez. Yani daha mükemmel hale getirmek için oradaki evimizi, barkımızı, yurdumuzu, yuvamızı, buradan ne kadar çok harcarsak o kadar güzel olur, iyi olur. Bir kimse aşırı derecede cimri olursa, Evet. O, ona müdahale edin. Bir kimse aşırı derecede cimri olursa, malını harcaması gereken yerlere harcamazsa, habire mal biriktirirse, onun dünya kadar malı olsa, bu mal yok demektir. Müellifimiz böyle diyor. Insan habire mal biriktirse, malım çok olsun düşüncesiyle, dünya kadar malı olsa bu mal yok hükmündedir. Böyle bir mal sahibine itibar kazandırma, aksine itibarını azaltır, diyor. Bir zengin düşünün ki malı çok, ama adam bir yere harcamıyor. Hatta görürsünüz yani, üstü başı da dağınıktır, perişandır. Efendim. Çeşitli düşüncelerle öyle yapıyor. Efendim, yani benim zengin olduğumu bilmesinler, malıma göz dikmesinler düşüncesiyle öyle giyiniyor. Bu da yanlış tabi. O adamın malı, kendisine hiçbir değer kazandırmaz. Kimse ona hürmet etmez, değerli bulmaz onu. Harcamadığı sürece. Bir mal ki, hayır için harcanmıyor. Hayır için harcanmayan mal, insanı doğru yola çıkarmaz diyor, Müellifimiz. ki doğru elbette. Hayır yapmak için harcanmayan mal, insanı doğru yola çıkarmaz, doğru yola çıkarmak şöyle dursun sahibini cimriliğin rezil çukuruna düşürür. Harcanmayan bir mal, malını harcamayan bir insan, insanların gözünde değersiz, itibarsız bir adamdır. Cimri diye ona kimse değer vermez. Insanlar için harcanmayan mal, sahibini değersiz kılar. Onun hor ve hakir görülmesine sebep olur. Halk, malını harcamayan zengini muteber bir kişi olarak görmez, değerli bir insan olarak görmez. Tenkid eder. Bu kadar malı var ama harcamıyor. Etrafında bu kadar fakir, yoksul var ama onları görmüyor diye tam aksine onun aleyhinde konuşur.Ki doğrudur da, haklıdır da. Böyle konuşanlar. Mal, mülk ile övünmek paranın, malın ona değer verenlerin gözünde kıymetli olması, bunlar malın kıymetinden dolayı değildir. Şimdi, adam malı mülkü ile övünüyor. Ben şu kadar malım var, bu kadar apartmanın var, bu kadar efendim dairem var diyor. Bu kadar yatırımım var diyor. Ve mala çok değer veriyor. Onun gözünde malı çok kıymetlidir. Bu durum, malın kıymetinden dolayı değildir, diyor müellifimiz. Ya, neden dolayı? Mal ile başka hedeflere ulaşıldığı içindir. Adam malıyla başka gözettiği şeyler var. Şuna sahip olayım diyor, buna sahip olayım, bunu elde edeyim diyor. Insanların nezdinde itibar sahibi olayım diyor. Efendim. Manevi şeyler de hedefliyor kendine göre ama, bu ne zaman olur. Malın belli maksatlar için harcandığı içindir. Mal, bizatihi değerli değildir. Kendisi, mal nedir ki yani? Para dediğin şey değil mi? Kağıtsa kağıttır netice itibariyle. Demir paraysa demirdir. Netice itibariyle onun kıymeti yoktur. Onların zenginlerin gözünde, onlara sahip onda olanların gözünde kıymetli olması nedendir? Bunlarla diyor, malınn kıymetinden dolayı değil de mal ile, bazı hedeflere ulaşmak istiyor. Onları elde etmek istiyor, onlara sahip olmak istiyor. Efendim. Ne bileyim ben. Toplumda birtakım dereceler vardır. Oralara gelmek istiyordur adam. Makamlar vardır. O makamlara sahip olmak istiyordur parasını harcamak suretiyle. Birtakım insanlar beni tutsunlar ve oraya ulaşmama yardım etsinler diye bir takım hedefleri vardır diyor. Efendim. Mal insanı oralara ulaştırdığı için mal kıymetlidir. Belli maksatlar için harcandığından dolayı mal kıymetlidir. Yoksa Mal biriktiren kimse, bir zengin, onu harcanması gereken yere harcamazsa, malı var ama onu harcaması gereken yerlere harcamıyor. Hayır, hasenat yapmazsa, malı mülkü var ama hayır, hasenat yapmıyor. Allah'ın rızasını kazanmak için malını sarf etmezse o kimse gerçek zengin değildir. Dünya onun olsun isterse. Dünya kadar malı olsun. O malını harcanması gereken yerlere harcamıyorsa, malıyla hayır hasenat yapmıyorsa, Allah'ın rızasını gözeterek fakire, fukaraya vermiyorsa, hayır kurumlarına vermiyorsa, efendim, kendisini ölümünden sonra da yad ettirecek bir şeyler yapmıyorsa, o kimse gerçek zengin değildir. Demin söylediğimiz gibi, başkasının malını, malının bekçiliğini yapıyordur. Müellifimiz diyor ki böyle birini okıl sahibi hiç kimse beğenmez ve övmez. Malı, mülkü var ama harcamıyorsa insanlar ona hatta buz eder. Sevmez, değer, vermez, efendim, aleyhinde de konuşurlar. Malını Allah rızası için harcamayan kimse, malını hayır kazanmak için harcamayan kimse manevi bakımdan her zaman fakirdir, yoksuldur. Parasının, pulunun çok olması hiç bir mana ifade etmez. Bu adam fakir ve yoksuldur. O kadar mala sahip olduğu halde, varması gereken hiçbir hedefe ulaşamaz, varamaz. Aslında o, bu kadar malla, mülkle insanların gönlünde yer etmeliydi. Insanlara kendisini sevdirmeliydi, Allah Teâlâ'ya kendisini sevdirmeliydi. Benim kendisine mal, mülk verdiğim kulum bu malını benim rızam için harcıyor. Benim kullarıma yardım ediyor, diye Allah Teala'nın sevgisini kazanması gerekirdi. Bunu da kazanmaz. Bir hadis var sevgili kardeşlerim. Allah Teala Hazretleri kullarına kendi ailesiymiş gibi bakar. Bunu Peygamber Efendimiz biz anlayalım diye böyle anlatıyor. Şimdi siz düşünün ki bir yere gittiniz. Allah göstermesin hapsoldunuz. Veya uzun bir seyahate gittiniz ama o sırada çoluğunuz, çocuğunuz bir şeye muhtaç oldu. Bir şey yapmak istiyor ama siz olmadığınız için yapamıyor. Yani kendisini koruyan, gözeten, elinden tutan biri olmadığı için o ihtiyacını gidermiyor ama bir komşusu gelsede dese ki, hayır ola. Senin bir sıkıntın var galiba diye meşgul olsa ve komşusunu o sıkıntısını giderse, ailenin reisi evine döndüğü zaman bunu duyduğunda ne kadar mutlu olur değil mi? Allah razı olsun der ya. Aileme yardım etmeseydi perişan olacaktı der. Efendimiz buyuruyor ki, insanlar Allah Teala'nın aile fertleri durumundadır. Eğer bir kişi insanlara yardım ederse Allah Teala bundan çok hoşnut olur. Demek ki biz bir yoksula, bir muhtaca paramızı harcadığınız da Allah Teala bizi seviyor, hoşnut oluyor. Benim kuluma yardım etti diyor, benim kulumun ihtiyacını giderdi diyor. Kulu, kula vesile kılıyor Allah Teala Hazretleri. İşte, parası, pulu, malı, mülkü olan adam bunu böyle hesap etmelidir. Insanı ulaşması gereken hedefe götürecek mal insanı varması gereken, gitmesi gereken hedefe götürecek mal, kendi malı değildir. Bu benim malım, malım diye övünür durursun ama o senin malın değildir. O Allah Teala'nındır. Her şey Allah'ındır. Sana emaneten vermiştir. Bakalım ne yapacak diye seni denemek için. Sen de habire benim malım var, mülküm var. İşte böyle değerli bir insanım niye övünür durursun. Hiçbir işe yaramaz o mal harcamadığın takdirde. O kimse, malı çok ama harcamıyor. O kimse kendi malının sahibi değildir diyor müellifimiz. Tam aksine, başkasına ait olan malın bekçisidir. Demin söylediğimiz şey, ki doğru olan da bu. Parası, pulu var ama harcamıyor. Ne yapıyor? işte çoluğuna çocuğuna kalacak malın bekçiliğini yapıyor. Öyle bir kişinin hiçbir malı yok demektir, diyor müellifimiz. Asıl züğürt odur, fakir odur. Parasını, parası olup da harcamayan adam züğürtün tekidir. Yoksuldur, fakirdir. Ne insanlar yanında değer kazanır, ne Allah Teala yanında değeri olur. Malını, parasını pulunu harcamadığı için. Allah'ın Celle Celalühü rızasını kazanmak için, parasını, pulunu harcayan hayırlı yerlere harcayan bir mümin, bütün malını kaybetse bile, o hakiki zengindir. Yani bütün malını harcasa tüketse, elinde hiçbir şey kalmasa asıl zengin o. Çünkü bütün yatırımını ahiret için, asıl yurdu için yapmıştır. Dünyada elinde bir şey olmasa ne çıkar ki, ne olur yani? Ne yediğimiz malum. Ne giydiğimiz de malimidur yani. Öyle bunlar için fazla para harcamaya gerek yok. Asıl harcanması gereken şey, yer, ahiret yurdudur. Bir adam bütün elindekini parayı pulu Allah rızası için harcarsa, elinde bir şey kalmazsa asıl zengin olan odur diyor müellifimiz. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin mal konusundaki ahlaki tutumuna bir bak diyor. Bize misal verecek. Peygamber Efendimiz, mala mülke karşı nasıl davranıyordu, bir bak ona bakalım diyor. Allah Teala, Peygamber Efendimize yeryüzünün hazinelerini verdi. Çeşitli ülkelerin fethini ona nasip etti. Önceki peygamberlere ganimetler helal değilken, Allah Teala ona helal kıldı. Ganimet neydi? Savaşlarda alınan, düşmandan alınan mala ganimet diyoruz.a Eski peygamberlere helal değildi ganimetler. Kâfirlerden alınan mallar bir yere biriktirilir, yakılırdı. Helal olmadığı için, ama Peygamber Efendimize Allah Teala onun helal kıldı. Istersen, Ey Benim Sevgili Peygamberim, şu dağı senin için altın yapayım dedi Allah Teala Hazretleri. İstemem Ya Rabbi dedi Efendimiz. Ona dünyanın malını, hazinelerini verdi dediği o. Yeryüzünün hazinelerini verdi dediği o. İstemem dedi Peygamber Efendimiz. Ne yaptı peki eline geçen malı mülkü? Şimdi müellifimiz anlatıyor. Peygamberi Alişan Efendimiz daha hayattayken hicaz fethedilmişti. Arap Yarımadasının tamamı, Yemen, evet fethedilmiş. Hatta Suriye ve Irak topraklarının bir kısmı da fethedilmişti. Fetih ne demek, mal mülk demektir. Yani oraları, oralardaki kafirlerle savaşıyorsun. Oraları elde etmek için. Adamların savaş meydanına getirdiği şeyleri onlardan alıyorsun. Dolayısıyla Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin hayatının sonlarına doğru Medine'ye ganimetler, mal, mülk yağmaya başladı. Daha evvel karınlarını doyuracak doğru dürüst maddi imkanlar bulamayan müminler bu defa zengin oldular. Peki bu kadar fetihler yapıldı da ne oldu? Yapılan bu fetihlerden elde edilen humüs, ki ganimetin beşte biri demektir. Humüs, Peygamber Aleyhisselama Allah Teala'nın verdiği maldır. Ganimetlerden alınan malın beşte biri Peygamber Efendimize tahsis edilmiştir. Allah Teala böyle yapmıştır. Yani gerek ailene harca, gerek lüzumlu gördüğün yerlere harca. Hükümetin başı olarak İslam hükümetinin başı olarak, lüzumlu gördüğün yerlere harca. Fakirlere harca, yoksullara harca, bir şeyler yaptır. Neye ihtiyaç varsa, efendim, savaş için harca. Humüs dediğimiz beşde bir bu maksatla Peygamber Efendimize veriliyor. Evet. Bu fetihlerde elde edilen, mal o kadar çoktu ki. Ayrıca cizye. Cizye ne? Gayrimüslim vatandaşlardan alınan paraya vergiye, cizye diyoruz. Onlar savaşlara gitmiyor ama sanatlarını yapıyorlar. Buna karşılık İslam Devleti'ne para veriyorlar. Cizye. vergi veriyorlar. Buna cizye diyoruz. Yani mal vergisi. Baş vergisi diyebiliriz. Ve zengin müslümanlardan alınan zekat paraları o kadar fazlaydı ki, hiçbir hükümdar bu kadar parayı toplayamazdı. Ancak bu nimet, pek az hükümdara nasip olurdu diyor müellifimiz. Efendimizin hayatının son dönemlerinde. Efendim, kazanılan mal, mülk o kadar çoktu ki diyor, dünya hükümdarlarının pek azının bu kadar imkanı vardı. Çeşitli ülkelerin kralları Peygamber Aleyhisselatu Vesselama hediyeler gönderirdi. Fakat Allah'ın elçisi, bu hediyelerden kendisi için hiçbir şey almazdı. Paralar, pullar, kürkler, ipekli elbiseler gelirdi ama Efendimiz bunların hiçbirini kendisi için almazdı. Hatta kendisi ve ailesi için bunların bir dirhemini bile almazdı. Bir kuruşunu bile almazdı. Hükümdarların kendisine gönderdiği hediyelerden hiçbirini kendisi ve ailesi için almazdı. Ne yapardı acaba bu kadar parayı, pulu? Hediyeyi, giyeceği. Bu hediyeleri harcanması gereken yerlere harcardı Nebiyyi Ekrem Efendimiz. Kendine ve ailesine değil, harcanması gereken yerlere harcardı. Bunları başkalarına verirdi, diğer müslümanlara verirdi. Onları zengin ederdi. Böylece müslümanları maddeten güçlendirildi, diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Şimdi elinize dünyanın malı, mülkü geçiyor ama onlardan bir tanesini kendiniz için ve aileniz için almıyorsunuz. Hepsini dağıtıyorsunuz. Bu ne zenginliktir sevgili Kardeşlerim. İşte Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem böylesine zengin bir insandı. Insanların giymek için paralandığı, efendim, benim olsun diye çırpındığı şeylere Efendimiz hiçbir değer vermezdi. Beş paralık değer vermezdi onlara. Onları kim istiyor, kim sever bunları? Kimin ihtiyacı var? Onlara dağıtırdı. Ve şöyle buyururdu. Sultan Enbiya şöyle buyururdu. Şayet benim şu Uhud Dağı kadar altınım olsaydı. Böyle diyor Efendimiz. Şu Uhud Dağı kadar altınım olsaydı. Buna sevinmezdim. Hiç sevinmezdim. Yalnız, borcumu ödemek için, o altınlardan yeteri kadarını alırdım. Onun dışında bu paradan bir dinarın 3 gün süreyle yanımda bulunmasını istemezdim. Uhud Dağı kadar altını oluyor. Ama bu onu sevindirmiyor. Oh ne iyi oldu, diye sevinmiyor. Yalnız onun içinden borcuma yetecek kadarını alırdım. Gerisini 3 gün içinde dağıtırdım, diyor. En fazla 3 gün tutardım yanımda diyor. Hatta 3 gün süreyle yanımda bulunması istemezdim diyor. 3 gün süreyle bile yanımda o malın kalmasın istemez, dağıtırdım diyor. Öyle yapıyor zaten. Öyle de yapıyor. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimize bir yerden çok miktarda dinar gelmiş. Dinar ne demek? Altın para. Dinar gelmişti, hepsini dağıtmıştı. Hepsini. Çok para geliyor. Altın para geliyor ama Efendimiz onların hepsini ashabına dağıtıyor. Yanında, bu bir yerden gelen paradan 6 dinar kaldı. Dağıtmış, dağıtmış da demek ki verecek yer mi bulmadı, ölçülü bir şekilde dağıtıyor. 6 Dinar kalmış, 6 lira kalmış diyelim. O parayı hanımlarından birine verdi. O 6 dinarı, 6 lirayı hanımlarından birine verdi. Parayı hanımına verdikten sonra istirahata çekildi. Şöyle biraz uyuyayım diye istirahata çekildi. Fakat uyku tutmadı kendisini. O parayı hanımlarından aldı ve muhtaçlara dağıttı. O kadar malı dağıtıyor, dağıtıyor da, 6 lira kalıyor. Biraz yatayım, dinleneyim diyor. Yoruldu çünkü herkese bir şeyler dağıtırken filan. Fakat uyku tutmuyor bir türlü. Kalkıyor, hanımdan o parayı alıyor. Kimi münasip gördüyse, muhtaç gördüyse götürüyor ona veriyor. Oh, işte şimdi rahatladım buyurdu. Sevgili kardeşlerim bu ne zenginliktir değil mi? O, para benim değil diyor. İnsanların hakkı. Ben yanımda niye tutayım insanlara ait bu şeyi? Kalkıyor, efendim, onu da dağıttıktan sonra, oh diyor, şimdi rahatladım diyor. İşte zengin kardeşlerimiz düşünsünler. Hepimiz düşünmeliyiz. Elimizde ihtiyacımız dışında bulunan paraya, pula nasıl davranacağımızı, onları onlara nasıl kıymet biçeceğimiz Efendimiz bize gösteriyor böylece. O kadar ganimetler geldi. Efendim, fetihlerden, o kadar zenginlik geldi. Cizye alındı gayrimüslimlerden. Zekat alındı filan. Ne oldu bunlar? Hani ganimetlerin beşte biri, humüs diyoruz ona. Efendimize aitdi ya, alıyordu onu. Resulü Zişan Efendimiz, ailesinin geçimini temin etmek için bir tacirden bir miktar yiyecek almıştı. Yani yiyecek dediğimiz de arpa filan. Onlar zaten arpa ekmeği yiyorlar, buğday pahalı. Buğday ekmeği pahalı, o çok nadir bulunan bir şey. Herkes de arpa ekmeği yediği için Efendimiz'de buğday almıyor yani. Herkes ne yiyorsa onu alıyor. Onlar arpa unundan yapılmış ekmek yerken Efendimiz buğday unundan yapılmış ekmek yemiyor. Böyle bir şey yok. Onu nadir görüyor zaten. Yanında o ticaret malını, mesela diyelim ki un veya arpa aldığı tacire verecek bir parası bulunmadığı için ona zırhını rehin olarak bıraktı. Adam diyor ki; alıyorsun ama bir şey bırak onun karşılığında bir şey bırak diyor. Yahudi, o adam yahudi. Yahudiler dediğim gibi işte. Savaşa filan da gitmedikleri için. Götürülmüyor zaten onlardan sadece vergi alınıyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem de İslam devletinin başkanı. Yahudi o kadar paraya, pula meraklı ki, madem para vermiyorsun, bari onun karşılığında bir şey rehin bırak diyor. Efendimiz de zırhını rehin bırakıyor.r Başka bir şey yok. Evet. Zırhınıi rehinden kurtaramadan vefat etmiştir. 30 ölçek arpa almıştı başka rivayetlerde bunu açıkça görüyoruz. 30 ölçek arpa almış. Zırhını onun yerine rehin bırakmış. Yani paranı veririm, zırhımı da alırım buyurmuş. Fakat zırhını rehinden kurtaramadan vefat etmiştir. Yiyecek olsun, giyecek olsun. Evin ihtiyaçları olsun, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bunlardan gerekli olanla yetinirdi. Fazlasını istemezdi. Yani yiyeceğin de, giyeceğin de, evin ihtiyaçlarını da fazlasını istemezdi. yeteri kadarını. Server'i Enbiya Efendimiz, hangi elbiseyi bulmuşsa onu giyerdi. Çoğu zaman şemle denilen, Arapların şemle dedikleri kumaşa sarınıp ortünürdü. Yani bizim gibi terziye gidip diktirmek yerine kumaşı alıyorlar. Bir kısmını ihram gibi aynen. Alt taraflarına tutunuyorlar, ötekini üst taraflarına örtüyorlar. Bu şemle denilen şey, kabaca dokunmuş bir elbiseydi. Çizgili kalın bir elbiseydi. Kendisine bir yerlerden gelen altınla işlenmiş olan ipek elbiseleri sahabilere verirdi. Altınla işlenmiş İpek elbiseleri, hediye olarak gelmiş. Sahabilere verirdi. Bu hediyeleri hediyelerden bir kısmını da mecliste bulunmayanlar için ayırırdı. Yani orada bulunanlara dağıtıyor. Kim yok diyor. Ha falan yok, falan yok. Tamam. Bunları da onları ayırıyorum diyor. Orada kim varsa verip şey yapmıyor. Çünkü orada bulunmayan adam geldiği vakit gönül koyacak yani. Rasulullah bizi düşünmedi. Bize bir şey ayırmamış diye içinden geçirecek. Bunu bildiği için Efendimiz, bunu da filan için ayırıyorum diyor, gelince vereceğim. İki cihan güneşi Efendimiz, neden pahalı elbiseler giymezdi sevgili kardeşlerim? Neden giymezdi? Çünkü bunları giyip süslenmek ve giysileri ile övünmek insanın değerini, şerefini göstermez, artırmaz. Süslü elbiseler giymek kadınların özelliğidir diyor müellifimiz. Onun için Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem böyle şeylere hiçbir değer vermezdi. Elbisenin iyisi hangisidir? Hangi elbise iyidir? Temiz olan elbise iyidir. Çok pahalı olmayan, çok da ucuz olmayan elbise iyidir. Orta halli elbise. Bir kimse maddi durumu kendisi gibi olanlar ne giyiyorsa öyle elbise giymelidir. Yani zenginse zenginlere göre, fakirsem fakirlere göre emsalinin giydiği elbiseyi giymelidir. Yani fakirse gösteriş yapmak için pahalı elbise giymemelidir. Zengin de durumuna uygun elbise giymelidir. Basit elbiseler giyerek zengin cimri davranmamalıdır. Evet. Kısacası herkes maddi seviyesine göre elbiseler giymelidir. Yani kendisine söz getirmeyecek cinsten elbiseler giymelidir. Pahalı elbiseler giymeyi, pahalı elbiselerle böbürlenmeyi dinimiz kötü görmüştür. Pahalı elbiseler giyip onlarla böbürlenmeyi dinimiz uygun görmediği gibi, insanlar da pahalı elbiselerle övünmeyi doğru bulmamıştır. İnsanlar doğru bulmazlar. Zenginliği ile iftihar etmeyi, ben itibarlı bir adamım diye övünmeyi insanlar hoş görmezler. Onun için insan ölçülü olmalıdır. Insanlar, diğer insanlar başka neyi hoş görmezler? Evim güzel diye övünmeyi güzel görmezler. Öyle bir ev yaptım ki, modeli hiçbir yerde yok filan diye övünürler ya. Sen övünürsüm ama diğer insanlar bunu çirkin görürler. Evim geniş diye övünmeyi, sen 70 metrekarelik yerde oturuyorsun ama ben 180 metrekarelik evde oturuyorum, diye övünmeyi insanlar doğru bulmaz. Evimin eşyası pahalı diye övünmeyi insanlar güzel görmez. Benim çok hizmetçim var. Şu kadar yardımcım var, çeşit çeşit otomobilin var diye hatta markalarıyla övünmeyi insanlar hoşgörmez. Bir kimse, bütün yeryüzüne sahip olsa, yeryüzündeki Her şey onun olsa, dünyaya değer vermediği için kendisine sunulan dünya nimetyerini reddetse o kimse maddi bakımdan üstün bir değere sahip olur. Yani her şeyi var ama, dünya onun ama, onlara değer vermiyor. Kendisine sunulan şeyleri reddediyor. Böylesi bir insan, insanlar yanında itibar kazanır. Müellifimiz diyor ki; Bir kimse var ki, ahireti dünyaya tercih ediyor. Benim asıl evim, yurdum ahirettedir. Burası fani dünyadır. Bir süre sonra burayı terk edip asıl evime gideceğim, diye düşünüyor. Dünya malına değer vermiyor. Böyle bir kimse şayet başkaları tarafından övülmek değerli bir şey ise, o kimse övülmeyi hak eder. Başkalarının seni övmesi, çok değerli bir şeyse, buna değer veriyorsan, asıl övünülecek şey budur diyor yani. Ki böyle adamlar övünmez zaten. Asıl övünülecek şey, ahiret için dünyadayken hazırlık yapmaktır, diyor müellifimiz. Ahiret yurduna şimdiden gönderilmesi gerekenleri göndermektir. Böylesi İnsanlar övülmeyi hak ederler. Fahri Alem Efendimiz dünya malına değer vermezdi. Onu kendisine muhtelif yerlerden gelen malı, mülkü ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Eline geçen dünya malını, sarf edilmesi gereken yerleri harcardı. İşte bu sebeple Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem övülmeyi hak etmiştir, diyor. Biz ona için o açıdan hayranlık duyuyoruz? Çünkü kendisine dünya verilse, hadis-i şerifte okuduğumuz gibi onları 3 gün bile yanında tutmayı arzu etmiyor. İhtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bu bakımdan gönüllerde müstesna bir yere sahiptir. Burada şu hadisi şerifi hatırlayalım güzel kardeşlerim. Bir adam Peygamber Efendimize geldi ve dedi ki; Ya Resulallah bana öyle bir amel, öyle bir güzel şey tavsiye et ki, onu yaptığım zaman beni Allah da sevsin insanlar da sevsin. Bana öyle bir şey tavsiye buyur ki, o hareketi yaptığım zaman ben hem Allah Teala sevsin, hem insanlar sevsin. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, ona şöyle buyurdu: Aziz Allah Celle Şanuhu. Levha yapıp asmamız gereken bir söz. Dünyaya değer verme ki Allah seni sevsin. Dünyaya değer vermezsen Allah seni sever. Hani adam ne diyordu? Öyle bir şey söyle ki Allah beni sevsin. Onu yapayım, Allah beni sevsin. Dünyaya değer verme ki Allah seni sevsin. İnsanların elinde olana göz dikme ki, insanlar seni sevsin. Insanların elinde bulunan maddi şeyleri benim olsun diye bakarsan, yani onları kıskanırsan, hırsla onların sahip olduğu şeylere diş bileyerek, diş gıcırdatarak bakarsan insanlar seni sevmez. Insanların elindeki şeylere göz dikme, bakma, insanlar seni sevsin diyor. Işte gördüğümüz gibi sevgili kardeşlerim, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem dünyaya, dünya malına değer vermezdi. Eline geçen imkanları ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Niçin böyle yapardı? Ümmetim de böyle olsun diye bize örnek olarak. Çünkü Allah Teala Onu bize örnek olarak göndermiştir. Model alacaksanız, işte benim Rasulüm dedi Allah Teala Hazretleri. Bakın ne yapıyor o? Nasıl ibadet ediyorsa, onunibadetleri gibi yapmaya gayret edin. Insanlara nasıl davranıyorsa, onun gibi davranmaya çalışın. O hanımlarına, çocuklarına nasıl davranıyorsa siz de öyle davranın. O eline geçen malı, mülkü ne yapıyorsa siz de öyle yapmaya gayret edin. dedi. Onun için biz Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'in hayatını kendimize örnek almalıyız. Peki nasıl örnek alacağız? Efendimiz yok ki ortada. Nereden örnek alacağız? Efendimiz yok ama onun hadisi şerifleri var. Efendimizin hadisi şeriflerini okuyacağız. Hadis kitaplarını alacağız, eve götüreceğiz. Çocuklarımızla, eşimizle birlikte onu okuyacağız. Efendimiz ne zaman, ne yapardı, nasıl davranırdı insanlara karşı? Bunları güzelce öğreneceğiz ve onun gibi olmaya gayret edeceğiz. Yüce Rabbim hepimizi bu bakımdan da muvaffak bilhayr eylesin. Rabbim hepimizden razı olsun. Bizleri çocuklarımızı, torunlarımızı salih kullarından eylesin. Suriye'de, Filistin'de, Mısır'da, Irak'ta, Arakan'da, Doğu Türkistan'da kafirlerin, zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize Rabbim yardımcı olsun ve hepimizi Resulullah Efendimizin şefaatine nail eylesin.
Süre: 00:04:56
Süre: 00:02:32
Süre: 00:01:10
Süre: 00:01:27
Süre: 00:01:26
Süre: 00:03:02
Süre: 00:01:53
Süre: 00:01:57
Süre: 00:01:07
Süre: 00:07:49
Süre: 00:01:22
Süre: 00:02:53
Süre: 00:02:55
Süre: 00:02:20
Süre: 00:01:09
Süre: 00:01:58
Süre: 00:01:39