Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve Alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim. Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bundan önceki dersimizde şurada kaldık. Şifa i Şerif'in birinci bölümündeyiz. Kadı İyaz şöyle demişti: Hayatın vazgeçilmez 3 tane esası vardır. Bunlardan birinin değeri az oluşundandır demişti. Yani ne gibi? Az yemek gibi, az uyumak gibi, bunlar değerli şeylerdir. Insan ne kadar az yer, az uyursa o kadar kıymetli olur. Ikincisinin değeri çok oluşundadır. Ne gibi? Mesela insanın iktidar sahibi olması, itibar sahibi olması gibi. Bunlar ne kadar fazla olursa, toplumda o insan o kadar değerli olur. Üçüncü olarak da demişti, duruma göre değişir. Yerine göre değişir demişti. Ve bunlardan her birine bir bahis ayıracağını söylemişti. Geçen dersimizde insanların azlığı ile övündükleri şeyler üzerinde konuşmuştuk. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz. Müellifimiz Kadı İyaz bu konuyla ilgili bir hadisi şerif getirmiş, şöyle diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin hanımı, annemiz Hz. Aişe Radiyallahu Anha'dan. Şöyle demiştir annemiz: Annemiz diyor ki; bu ifadesinde Server'i Enbiya Efendimiz hiçbir zaman doyana kadar yemek yemememiştir. Karnı doyana kadar yemek yememiştir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, hanımlarıyla birlikte otururken, onlardan yiyecek bir şey istemezdi. Bugün canım şunu çekiyor, şunu yapın, bunu getirin, bunu yiyeyim tarzında herhangi bir istekde bulunmazdı. Yani yemeğe düşkün olmayan insanların hali böyledir. Yemeğe düşkün olan insanlar, işte bundan sonraki öğünde ne yiyeceğiz? Ne yaptın hanım? Hesabını yapar. Efendimizin öyle bir durumu olmadığını söylüyor. Ve devam ediyor Annemiz sözüne. Hanımları önüne ne getirirse onu yerdi, Ben bunu yemem, istemem, değiştirin tarzında herhangi bir isteği olmazdı. İçecek ne getirirlerse onu içerdi. Ve devam ediyor annemiz, Kadı İyaz diyor ki; Hz. Aişe annemizin Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem hakkında anlattığı bu duruma Hz. Aişe'nin azadlı cariyesi Berire'nin rivayet ettiği hadise dayanarak Fahri Cihan Efendimizin ailesinden yiyecek bir şey istemediği hususuna itiraz edilemez. Ne demek istediğimi şimdi açıklayacağım. Bir defasında Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem eve geliyor ve buyuruyor ki; Önüne bir şeyler getiriyorlar, buyur diye diye. Efendimiz buyuruyor ki tencerede pişen eti görmediğimi sanıyorsunuz? diyor. Efendimizin yapmadığı bir şey, böyle bir şey normalde istemez. Acaba neden böyle söyledi? Biz onu merak etmeliyiz tabi. Tencerede pişen eti görmediğimi mi sanıyorsunuz? sözünü ne zaman söyledi acaba Peygamber Efendimiz. Şimdi bakınız. Bir gün Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem eve geldi. Dediğim gibi hanımlar önüne bir yiyecek getirip koydular. O sırada tencerede bir et pişiyordu. Resûl-i Kibriya Efendimiz, hanımlarına benim bu eti görmedin mi sanıyorsunuz? Onu bana getirmediniz gibisinden bir şey söyledi. Yani takıldı onlara. Aslında tencerede pişen eti, biri Hz. Aişe'nin cariyesi olan Berire var. O Berire'ye getirmişti sadaka olarak. Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz salaka yemez. Ama cariye fakir biri olduğu için biri o eti getirmiş. Ben Berire'ye getirdim bu eti diyerek Berire'ye vermiş. Hanımları Peygamber Efendimizin sadaka olan bir şeyi yemediğini bildikleri için, tabi etten hiç bahsetmiyorlar. Çünkü Efendimize helal değil, sadaka olan bir şey helal değil. Efendimizin soyuna da helal değil. Yani Efendimiz de, Efendimizin soyundan gelenler de zekat kabul etmezler ve yemezler. Peygamber hanımları, annelerimiz bunu çok iyi biliyorlardı tabii. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem hanımlarına onların bilmediği dini bir hususu şöyle açıkladı. Evet bu et, Berire dediğimiz o hanım cariye için, köle için, sadakadır ama Berire onu bize verdiği takdirde hediye olur, bize hediye olur. Yani bir fakire getirilen, verilen herhangi bir şeyi, bir yiyeceği ben yiyemem. Ama o bana getirip de buyur, ye derse, bu benim için helal olur. Çünkü hediye oluyor, buyurdu Efendimiz. Yani hanımlarının da bilmediği dini bir meseleyi onlara öğretmiş oldu. Demek ki Efendimiz eve gelip de tencerede pişen eti görmedim mi derken, onlara dini bir meseleyi öğretmek istiyor. Eti canı çektiği için, onu yemek istediği için söylemiyor, Evet biz Muhammed ailesi, sadaka yemeyiz, Ama kendisine sadaka verilen biri o kendisine verilen şey getirip bize ikram ederse, bu bize helal olur. Çünkü hediye olur. Kur'an'ı Kerim'de biliyorsunuz lokman suresi vardır. Lokman Hakim'e hikmet verildiği belirtilir bu surede. 12. ayeti kerimesinde. Lokman bir peygamber değil. Bir velidir. Lokman Aleyhisselam desek de, o bir peygamber değil, bir velidir. O hikmetli sözlerinden birinde Lokman oğluna şöyle diyor; Lokman Aleyhisselam, belki de Hazreti Lokman demek daha uygun olur. Oğluna diyor ki, yavrucuğum mide dolunca, fikir uykuya dalar. Kafa çalışmaz deriz ya biz amiyane bir ifadeyle. Mide dolduğu vakit kan mideye hücum ettiği için, onun hazmettirmek maksadıyla. Beyine kan az gider. Dolayısıyla insan yeterince isabetli düşünemez. Lokman Hazretleri de öyle diyor. Mide dolunca, fikir uykuya dalar. Hikmet üretemez. Ve beden tembelleşir, ibadet edemez. Midesi tok adam, rahat ibadet edemez. Ama midesinde fazla bir şey olmayan insan, çok rahat bir şekilde kalkar, ibadetini yapar. Rükusunu, secdesini rahatlıkla yapabilir. Ama midesi şişmiş bir adam, doğru dürüst secdeye varamaz. Evet müellifimiz Hazreti Lokman'ın bu sözünü buraya almış ki, gerçekten çok önemli bir sözdür. Demek ki mide dolunca fikir üretilemiyor. Uykuya dalıyor Beyin hikmet, güzel söz, güzel düşünce üretemez. Beden tembelleşir, ibadet edemez. Vekale sahnun, suhnun da okunuyor bu Maliki fıkhına dair El-Müdevvene adlı önemli eserin sahibi, bir Maliki fakihi alimi. Hicri 240 tarihinde, Miladi 854 tarihinde vefat etmiş bir alim. Bu konuda şöyle söylüyor: Bir kimse tıka basa midesini doldurursa, o kimse ilim öğrenemez. Insan midesini demiş, sohnun, tıka basa doldurursa ilim öğrenemez. Niye? Sebebini Hz. Lokman'dan öğrendik. Çünkü beyin çalışmıyor. Beyin yeterince, mide dolu olduğu vakit, tıka basa dolu olduğu vakit fikir üretemiyor. Evet. Ilim öğrenemez. Nitekim Fahri Cihan Aleyhi Salevât-ı Rahman Efendimiz bir hadis-i şerifinde bu hususta şöyle buyuruyor: Ben bir yere dayanarak yemek yemem diyor. Yemek yerken bir yere dayanarak yemek yemem. Yani sırtımı bir yere vererek böyle. Efendim. Rahat bir vaziyette, sırtınızı duvara verdiğinizi düşünün yemek yerken. Mide rahatlar, genişler. İstediğin kadar doldur. Çuvalın ağzı açılmıştır. Ama midenin üzerine eğilirseniz, midenin kapasitesi daralır. Yiyeceği şey azalır. Onun için Efendimiz buyuruyor ki; ben bir yere yaslanarak yemek yemem. Bu hadisteki dayanma, bir yere dayanma sözünün anlamı nedir? Yemek yemek için bir yere iyice yerleşmek manasındadır. Mesele bağdaş kurup oturmak demektir. Yani bağdaş kurup oturduğumuz vakitte de rahatsınız. Rahat, çok yemeye mide elverişlidir. Bağdaşan benzer bir oturuş tarzı da bağdaşa benzer oturuş tarzlarında diyelim, insan üzerine oturduğu şeye vücudunu iyice yapıştırır. Yani eğilmez. Vücudunu üzerine oturduğu şeye iyice yapıştırır. Bu hal, ne oluyor, yani neye benziyor? Bağdaş kurarak oturan veya ona benzer şekilde oturan kimse, çok yemeye elverişli bir tarzda oturmuş olur. Bağdaş kurarak oturan kimse, diyor müellifimiz çok yer. Bu ve benzeri oturuş tarzları, çok yemeye elverişlidir. Nebiyyi muhterem Sallallahu Aleyhi Vesellem yemek yerken, sanki hemen kalkacakmış gibi diz üstü çökerek otururdu. Ya iki dizinin üstüne veya bir dizinin üstüne. Hani asker oturuşu, asker yemek yiyişi filan. Gerçi şimdi askerlerimiz de masada yiyorlar ama. Tek diz üzerine oturarak yemek, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem öyle yaparmış. Hemen kalkacakmış gibi oturur veya bir dizini dikip, ötekini altına alarak otururdu. Ve şöyle buyururdu Efendimiz: Ben bir kulum. Bir kul, bir köle nasıl yemek yerse, ben de öyle yemek yerim. Bir köle, bir kul nasıl oturursa, ben de onun gibi otururum. Böyle buyuruyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yani ben bir kulum, kul gibi yemek yerim, kul gibi otururum. Yani oturuşunda da tevazuya dikkat ettiğini söylüyor. İnsanın oturuş tarzı da onun mütevazi mi, mütekebbir mi, kibirli mi olduğunu gösterir demek ki oluyor. Alimlere göre, bu hadiste geçen dayanma sözü, dayanma işi bir yere yaslanma değildir, bağdaş kurarak oturmaktır diyor müellifimiz. Oturmaktan maksat, ben yaslanarak oturmak diye anlatmıştım ama öyle değil diyor. Bağdaş kurarak oturmaktır, diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellemin uykusu da azdı. Az yediği gibi az uyurdu. Sahih hadisler, bunu göstermektedir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin uykusu da azmış. Bununla beraber Peygamberi Zişan Aleyhissalavatu Rahmân Efendimiz Hazretleri şöyle buyuruyor: Benim gözlerim uyur ama, kalbim uyumaz buyuruyor. Ben yatarım. Siz zannedersiniz ki ben uyuyorum. Benim kalbim uyumaz, buyuruyor. Fahri Cihan Efendimiz, az uyumak için sağ tarafına yatardı. Neden öyle yapardı? Neden sağ tarafına yatardı? Fahri Cihan Efendimiz, az uyumak için sağ tarafına yatardı. Neden öyle yapardı? Çünkü, sol tarafına yatıp uyurken, kalp de, ona bağlı olan iç organları sol tarafa meyleder. Insan sol tarafına yatıp uyurken, kalbi de sol tarafına meyleder. Ona bağlı iç organları da meyleder. O zaman vücut daha sakin ve rahat olur. Sol tarafına yattığı vakit, vücut daha rahat olur, daha sakin olur. Yani çok uyur insan. Insan sağ tarafına yatıp uyursa ne olur? Kalp asılı durumda kalır. Rahat edemez. Sağ tarafına yatmak, çabuk uyanmaya elverişli bir tarzdır. Sağ tarafına yatan kimse ağır bir uykuya dalamaz, diyor müellifimiz. Demek ki sol tarafa yatınca kalp iyice sakinleştiği için, rahat ettiği için insan çok uyuyabilir. Böyle söylüyorum müellifimiz ve bu kıymeti az oluşunda olan şeyleri anlatmış oldu bize. Böylece Müellifimiz. Allah ona rahmet eylesin. Uyku, yemek ne kadar az olursa o kadar insan için iyi olur, hayırlı olur, faydan olur. Evet kıymeti az oluşunda olan şeyleri anlattı. Şimdi ikinci hususa geçecek. Mikrofonu değiştirsek mi? Siz rahatsız oluyor musunuz? Evet. Arka taraflar. Kontrol et de gel. Arkalarda ses nasıl? Hanımlar tarafına gitmiyor dedin değil mi sen? Daha önce de oldu bu. O zaman mikrofonu değiştirsek biz. Yine eski ağdımıza ağlasak. Burada oradan mı duyulmuyor. Bu şeyi yapabilir misiniz Ömer? Eski mikrofonu açabilir miyiz? Onu da şey Ramazan efendiye söyleyelim. Evet mikrofonları tazelemişler ama yine de problem bitmedi. Yeni bir fasla geçiyoruz Sevgili kardeşlerim. Yeni bir bahse geçiyoruz. Bu ikinci kısımdayız ya. Birinci bölümün ikinsi kısmındayız. Ikinci kısmın da sekizinci bahsindeyiz. Çokluğu ile övünülen şeyleri okuyacağız şimdi. Neler çok olursa insanlar onunla övünür? Ve tabii Peygamber Efendimizin durumu açısından genel olarak konuşmuyoruz burada. Meselelere Efendimiz açısından bakıyoruz. Burada daha önce verdiğimiz bilgiyi tekrar hatırlayalım. Hayatın 3 vazgeçilmezi vardı Bunlardan birinin değeri az oluşundaydı. İkincisinin değeri çok oluşundaydı. Üçüncüsünün değeri de duruma göre, yerine göre değişmişsindeydi. Böyle demiştik. Hayatın üç vazgeçilmezinden ikincisi çok olması değerli görülen ve çok olması ile övünülen şeylere dairdir. Ne gibi, evlenmek gibi. Yani en-nikah demiş. Aslında nikah sözünün içerisinde cinsi iktidar var, güç var. Yani cinsel güce sahip olmak. Ve itibar sahibi olmak. Yani toplumda itibar sahibi insan ne kadar çok itibar sahibi olursa, onunla o kadar övünür veya toplumda itibar sahibi olmak övünülecek şeylerdendir. Ben hatırlı adamım. Veya falan adam hatırlı, itibarlı adamdır. Iktidar diye de söylenen cinsel güç sahibi olmak, bunu din de uygun görür. Yani bir insanın erkeklik gücüne sahip olmasını din de uygun görür. İnsanlar da uygun görür. Iktidar sahibi olmak, erkeğin mükemmel bir vücuda sahip olduğunu gösterir. Cinsi kudreti yerinde olan insanın da sağlam bir vücudu olduğu onlaşılır. Eski devirlerde, eski devirlerden beri insanlar cinsi bakımdan güçlü olmalarıyla övünürler. Eski kültürlerde de bu böyledir, diyor sadece Arap kültüründe değil, bu eski devirlerden beri böyle kabul edilir. Peki dini bakımdan nedir? Bu mesele dini açıdan nedir? Meseleye dini yönden bakınca, evlenmek hem Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği, hem de İslam büyüklerinin tavsiye ettiği bir şeydir. Evlenecek yeteneğe sahip olmak, evlenecek cinsi kudrete sahip olmak, efendim, Peygamber Efendimizin de, İslam büyüklerinin de uygun gördüğü, tavsiye ettiği bir şeydir. Vekad kale İbni Abbas. Peygamber Efendimizin amcazadesi en çok hadis rivayet eden sahabelerden biri olan Abdullah İbn Abbas, şöyle demiştir: Abdullah ibni Abbas, Radiyallahu Anhuma, Peygamber Aleyhisselamı kastederek şöyle diyor: Bu ümmetin en faziletlisi, Peygamber Efendimizi kastederek, hanımları çok olandır. Yani, biliyorsunuz sevgili kardeşlerim, dinimiz Ümmeti Muhammed'in en fazla 4 hanımla evlenmesine izin veriyor. Bir taneyi tercih ediyor ama, yani adaleti sağlamak zor olur, başka problemler çıkar. Onun için en iyisi birdir diyor Kur'an-ı Kerim. Fakat durumu müsait olan, cinsi kudreti yerinde olan, fazla olan insanlar için de dörde kadar evlenmeye izin veriyor. Allah Teala bu ayeti kerime. bu konudaki ayeti kerime geldiği vakit, on tane, yirmi tane hanımı olan kişiler vardı. Efendimiz, meseleyi onlara anlattı. 4 hanımdan fazlasını bırakmalarını, boşalmalarını 4 tane hanımı yanlarında tutabileceğini söyledi. Fakat, o sırada Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin de ya 9 tane veya 12 tane hanımı vardı. Allah Teala ona, sen hanımlarını bırakmayacaksın buyurdu. Efendimiz, eşlerinin hiçbirini bu ayeti kerimeden sonra boşamadı. Neden? Çünkü Peygamber Efendimizin hanımları ümmeti Muhammed'in anneleridir. Hatta hanımlarını boşanmak isteyen sahabiler olmuştur. Efendimiz bunu yasaklamıştır. Halbuki evlilik, şehveti kontrol altına alır ve gözü haramdan korur. Evlilikten bu bakımdan vazgeçilmez. Evet. Şehveti itidal halinde tutar, kontrol eder ve gözleri de haramdan korur. Yani evli adam haram olana normalde bakmaz, bakmaması lazımdır. Daha insanı korur diyelim biz. İşte bunun için Peygamber Efendimiz evlenmemeyi doğru bulmamış ve şöyle buyurmuştur. Bir aileyi geçindirecek maddi imkanı olan kimse, hemen evlensin buyuruyor Peygamber Efendimiz. Tavl o demek. Maddi gücü olan hemen evlensin. Çünkü evlilik gözü haramdan daha iyi korur, cinsel gücü daha iyi kontrol altına alır. Alimlerimiz evliliği züht hayatına yani dünyaya rağbet etmeme duygusuna zarar veren şeyler arasında görmemiştir. Yani evlilik züht hayatına, dünyaya değer vermeme haline bir zarar veren bir şey değildir. Evli olursunuz, yine dünyaya itibar etmezsiniz, önem vermesiniz, evet. Bu ses hiç iyi olmadı bugün. Biz yine eskiye döneceğiz galiba. Alimlerimiz, evliliği züht hayatına zarar veren şeyler arasında görmemiştir. Sufi bir müfessir var. Sehl bin Abdullah Et-Tüsteri. Hicri 283 tarihinde vefat etmiş bir alim. Miladi 896 tarihine denk düşüyor. Şöyle diyor bu alim. Allah Teala kadınları Peygamberlerin Efendisine sevdirmişken insan nasıl olur da evlenmez? Insan nasıl olur da kadınlardan uzak durur? Çünkü, evlenmeyi, kadınları Allah Teala Hazretleri Peygamber Efendimize değerli göstermiştir, diyor. Tebei tabiin alimlerinden Süfyan İbn Uyeyne vardır. Hem fakih, hem şöhretli bir muhaddistir. Onun da buna benzer bir sözü vardır. Yani Efendimiz, Allah Teala Hazretleri Efendimiz Aleyhisselam'a evlenmeyi ve kadınları sevdirmişken, insan evlilikten, kadınlardan nasıl yüz çevirir? Nasıl vazgeçer diyorlar. Müellifimiz diyor ki Kadı İyaz, Allah ona rahmet eylesin, Ashab-ı kiramın zahit olanlarının, yani dünyaya değer vermeyenlerinin birden çok eşi vardı. Ve cariyesi vardı diyor. Yani aslında onlar dünyaya değer vermeyen insanlardı. Ama demek ki kadınlarla evlenmek, onları önemsemek dünyaya değer vermek anlamına gelmiyor. Kadınlara değer vermek, insanı daha bir değerli kılıyor. Yani evlilik insanı haramlardan koruyor, muhafaza ediyor. Bunun zahitlikle alakası yoktur. Bu zahitlik anlayışı, yani ruhbanlık anlayışı Hristiyanlıkta ve başka dinlerde var. Yani evlenmiyorlar, kimseyle evlenmiyorlar. Ve bir Manastıra çekiliyorlar, bir ibadethaneye çekiliyorlar. Orada kendilerince ibadet ediyorlar ve bunun çok makbul bir şey olduğunu zannediyorlar. Bizim dinimiz meseleye böyle bakmıyor. Hayır. Toplumun içinde olacaksın, evleneceksin, çoluk çocuk sahibi olacaksın. Makbul olan bu. Dinimize göre. Demek ki ashab-ı kiramın, zahid dediğimiz dünyaya değer vermeyen kimseleri bile evleniyorlar, çok evleniyorlar. Cariyeleri oluyor. Hazreti Ali'den, oğlu Hazreti Hasan'dan, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'dan ve daha başka sahabilerden bu mevzuda pek çok haber nakledilmiştir. Yani, evliliğin güzelliği, iyiliği, makbul bir şey olduğu konusunda Hazreti Ali, oğlu Hasan, ki Hz. Hasan çok evlenen bir insandır. Peygamber Efendimize çok benzerdi. Biliyorsunuz. Hz. Hasan'ın göbeğinden yukarısı Peygamber Efendimize çok benzerdi. Hz. Hüseyin'in de göbeğinden alt tarafı, vücudunun alt kısmı Peygamber Efendimize çok benzerdi. Hazreti Hasan, Peygamber Efendimize çok benzediği için hanımlar onunla evlenmeyi çok arzu ederlerdi. Yani onda Resulullah Efendimizin güzelliği olduğu için o da öyle yapardı. Birçok İslam büyüğü, İslam büyükleri bekar olarak ölmekten kaçınmışlardır. İslam büyükleri bekar olarak ölmeyi doğru bulmuyorlar. Bu görüşü doğru bulmayanlar diyor, müellifimiz yani evlenmeyi, çok evlenmeyi doğru bulmayan insanlar olabilir. Aşağıda zikreedeceğimiz örnekleri hatırlatarak şöyle diyenler olabilir diyor. Çok kadınla evlenmenin faziletle, mükemmellikle ne ilgisi olabilir denebilir. Evlilik taraftarı olmayan kişiler, böyle diyebilir. Fazilet dediğin şey başka bir şeydir, evlilikle ne alakası var canım? Diye düşünebilirler. Diyor ki , şöyle diyebilirler: Işte gözümüzün önünde Zekeriya Aleyhisselam'ın oğlu Yahya peygamber var. Allah Teala onu dünya zevklerinden uzak bir peygamber diye övdü. Ali İmran suresinin 39. ayeti kerimesinde Allah Teala onu dünya zevklerinden uzak bir hayat sürecek diye methediyor. Hz. Yahya'yı. Öyleyse bir kadınla veya daha çok kadınla evlenmek nasıl övgüye değer bulunabilir? Diyenler çıkabilir diyor müellifimiz. Yani böyle itiraz edenler olabilir. Şayet evlenmek iyi bir şey olsaydı, o iyi şeyi yapmayan Kimseyi yani Yahya Aleyhisselam'ı Allah Teala nasıl övebilir? Denebilir. Yani yine evlenmeye karşı olanlar diyebilir ki, Işte bir başka misal Hz. İsa. O da hiç evlenmedi. Eğer evlilik söylendiği gibi iyi bir şey olsaydı, Hz. İsa Aleyhisselam da evlenirdi. Evet böyle itirazlar yapılabilir diyor müellifimiz. Evlenmeye karşı olanlar, bu iki Peygamberi misal göstererek Hazreti Yahya de evlenmemiştir. Hz. İsa de evlenmemiştir. Onlar hem peygamberdir, hem Allah Teala onları methediyor. Demek ki evlenmek o kadar iyi bir şey değildir diyenler olabilir. Şunu bilki diyor müellifimiz, böyle düşünenlere. Bu itiraza şöyle cevap verilir diyor. Evet, Allah Teala Yahya Aleyhisselam'ı dünya zevklerinden uzak diye övmüştür. Ayeti kerimesinde doğrudur. Bu doğru. Ama şunu iyi bil ki bu durum bazı kimselerin dediği gibi Hazreti Yahya'nın kadınlardan çekindiğini göstermez. Bazıları öyle diyorlar. Hz. Yahya kadınları iyi görmüyordu. Bu onu göstermez. Onun cinsel duygusu olmadığını ileri sürenler olmuş. Yok diyor, bu yanlıştır, böyle bir şey doğru değildir. Şöhretli müfessirler ve ileri gelen alimler bu görüşü kabul etmemişlerdir. Yahya Aleyhisselam hakkında söylenen bu iddiaları, Müfessirlerimizz ve alimlerimiz doğru bulmamışlardır. Şöyle demişlerdir; Hz. Yahya hakkında söylenen bu sözler, cinsi duygusu yoktur. Kadınlardan çekinirdi, tarzındaki sözler birer kusur ve noksandır. Yahya Aleyhisselam için böyle şey söylemek yanlıştır. Bu kusurlar peygamberlerde bulunmaz. Yani peygamberler kadınlardan uzak duran insanlar değillerdir. Allah Teala onlardan erkeklik gücünü, duygusunu almıştır, diye bir şey söylenemez. Onların o tarafı zayıftır denemez. Bu bir erkekler için bir kusurdur. Peygamberler de en mükemmel erkeklerdir. Erkeklik gücü yerinde olan insanlardır. Demek ki, Hz İsa da, Hz Yahya da kendilerinde erkeklik gücü bulunmasına rağmen efendim, iffetli davranıyorlar. Evlenmiyorlar o ayrı bir meseledir diyor müellifimiz. Hz. Yahya hakkındaki ayeti kerimede geçen o dünya zevklerinden uzaktır sözünün manası ne? Bu sözün manası diyor, o günahlardan korunmuştur demektir. Bu ayeti kerimeyi böyle anlamak lazım. O günahlardan korunmuştur demektir. Diğer bir söyleyişle Yahya peygamber bir yere hapsedilmiş, dünya ile alakası kesilmiş biri gibi kötülüklerden korundu demektir. Bunun manası, kadınlardan uzak durdu demek değil, tam tersine sanki bir insan bir yere hapsedilmiş de orada kötülüklerden korunmuş gibi o da Allah Teala tarafından efendim, korunmuştur. Günahlardan korunmuştur. Bunun manası budur. Bazı alimler, dünya zevklerinden uzak ifadesini Hz. Yahya hakkındaki dünya zevklerinden uzak ifadesini şöyle anlamışlardır, şöyle açıklamışlardır. Onun cinsel duyguları var ama nefsini şehvetten alıkoymuştur. Böyle açıklamışlar. Onun cinsel gücü var ama nefsini, efendim, şehvetten korumuştur. Bazı alimler ise dünya zevklerinden uzak ifadesini o kadınlara karşı cinsel Duygu beslemez diye açıklamışlar, böyle izah etmişlerdir. Ey dinleyici, Ey okuyucu, şunu anlamış olduğun ki bu açıklamalardan sonra cinsel gücü olmamak bir noksandır. Yani bir insanın cinsel gücü yoksa bu o şahıs için bir noksandır. Bu noksanlık peygamberler için düşünülemez. Cinsel güce sahip olup da onu kontrol altında tutabilmek, büyük bir fazilettir. Cinsel gücü olacak adamın ve onu kontrol altında tutacak. Bu ancak yiğitlerin yapabileceği bir şeydir. Cinsel gücü var ama onu kötüye kullanmıyor. Bunu, değerli insanlar yapabilir. Çünkü cinsel güç, çoğu zaman insanı meşgul eder. Insanın dünya ile olan bağlantısını artırır. Cinsel gücü fazla olan insanlar, şehvetlerine düşkün olduğu için dünyaya da değer verirler. Cinsel güç nasıl kontrol altında tutulabilir pekala? Ya Hazreti İsa gibi nefsini kontrol ederek, nefsini terbiye ederek kontrol altında tutabilir. Hz.İsa gibi nefsini terbiye ederek kontrol altında tutabilir. Yahut da Hazreti Yahya gibi Allah Teâlâ'nın günahlardan korumasıyla kontrol altına alınabilir. Evet. Demek ki insan ya kendini, nefsini terbiye ederek cinsel duygularına hakim olabilir. Yahut da Allah Teala kendisini günahlardan korur da ancak o sayede buna muvaffak olabilir. Şu kimsenin derecesi pek üstündür. Erkeklik gücü olan kimse, bu gücü kontrol altında tutan kimse. Allah Teâlâ'nın değer verdiği kişi kimmiş? Cinsel gücü olacak. O cinsel gücünü kontrol altında tutacak. Bunun yanı sıra, eşine karşı oocalık görevini yapan kimse. Makbul olan bu. Ve bütün bunların yanısıra Rabbine kullukta kusur etmeyen kimsenin derecesi üstündür. Demek ki insanın cinsel, cinsi gücü olacak tamam. Bu makbul bir şey. Bu gücü kontrol altında tutacak. Bu da makbul bir şeydir Hanımına karşı görevini, erkeklik görevini, kocalık görevini yapacak. Bu da istenen bir şeydir. Bunların yanısıra Rabbine de görevini yapacak, ona karşı kusurlu olmayacak. Bu üstün derece kime ait? Bu saydığımız yiğitlik kime aittir? Peygamberi Zişan Efendimize aittir. Neden? Çünkü onun hanımları çoktu. Ama hanımlarının çok oluşu, kendisini Rabbine ibadetten alıkoymadı. Hem onlara karşı görevini yaptı, hem de Allah Teâlâ'ya karşı ibadetini yaptı. Yani, şu iki şeyi okuyalım. Ezanla birlikte adetimiz dersimizi bitirmekti ama söz bitmedi. Resulü Ekrem, Rabbine ibadetten geri kalmadığı gibi. İbadette bir kusurlu davranmadı. Yaptığı şu işler de onun kulluk derecesini daha da artırmıştır. Ne yapmış? Hanımlarının iffetini korumuştur. Onlarla güzel geçirmiştir. Onların geçimlerini temin etmiştir Bunların yanı sıra hanımlarının yapmaları gereken işleri, görevleri onlara öğretmiştir Peygamber Aleyhisselam. Şu cümleyi de okuyalım. Çok hanımla evlenmek, insanların dünyevi zevkleri arasındadır. Yani dünya zevklerine değer veren insanlar çok hanımla evlenirler. Makat Fahri Alem Efendimiz çok kadınla evlenmenin, kendi zevkleri arasında bulunmadığını şu hadisiyle açıkça ortaya koymuştur. Ne buyurmuştur? Bana sizin dünyanızdan şunlar sevdirildi buyuruyor: Yani bana şunları Allah sevdirdi Celle Celalü. Üç şey sayıyor. Şöyle buyuruyor: Bana dünyadan kadın sevdirildi, güzel koku sevdirildi ve en çok sevincide namazda duymam sağlandı. Allah Teala bana bunları sevdirdi. Sizin dünyanızdan kadını, güzel kokuyu sevdirdi. Bir de en büyük zevki, bunlarda değil ibadetten almamı Allah Teala bana lütfetti. Bu ifade neyi gösterir? Sultanı Enbiya'ya sevdirilen kadın ve güzel kokunun onun dünyası ile bir ilgisi olmadığını gösterir. Allah Teala ona bunları sevindirmiştir. Çünkü o mükemmel bir erkektir. Onda bu özelliğin bulunması lazımdı. Onun için Allah Teala ona bunları sevdirmiş. Ama en çok da namazdan zevk almasını sağlamıştır. Burada kalalım güzel kardeşlerim. İnşallah önümüzdeki derste devam ederiz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i öğrenmeye anlamaya devam ediyoruz. onun bir başka aarafını bu dersimizde öğrenmiş olduk. İnşallah aynı konuya devam edeceğiz. Yüce Rabbim hepimizden razı olsun. Hepimizi salih kullarından eylesin. Ve hepimizi Resûl-i Kibriya aleyhi Ekmelüt Tahaya Efendimizin şefaatına nail eylesin. Amin elhamdülillahi rabbil alemin El Fatiha.
Süre: 00:02:07
Süre: 00:04:37
Süre: 00:02:09
Süre: 00:00:59
Süre: 00:01:49
Süre: 00:03:11
Süre: 00:03:34
Süre: 00:01:08
Süre: 00:03:10
Süre: 00:05:13